Lanet olası ‘tuhaf’ çeviriler üzerine Münevver Su*
Geçtiğimiz günlerde bir yolcunun THY uçuşu sırasında izlediği bir filmde geçen eşcinsel kelimesinin “sapkın” olarak sansürlenmesine gösterdiği tepki, sosyal medyada yankı buldu. Bir haber sitesinin kurumun basın müşavirine ulaşmasıyla, firmanın aslında bu alt yazıların böyle çevrildiğinden haberdar olmadığını, bu hizmeti dışarıdan aldıklarını ve gerekli yerlere uyarılarını ileteceklerini öğrendik. Bir alt yazı ve dublaj çevirmeni olarak bu açıklama özelinde, Türkiye’de alt yazı ve dublaj sektöründe gerçekleşen sansürün boyutlarından söz etmek istiyorum.
THY için alt yazı çevirisi yapan firma ile pek çok çevirmen gibi ben de dışarıdan çalışıyorum. İşleri yapmadan önce çevirmenlere bir “THY Altyazı ve Dublaj Talimatnamesi” (Bitişik yazılan alt yazı kelimesi firmanın kabahatidir) gönderilir. Bu talimatname “Allah’ın varlığını sorgulayan metinler çeviri/ dublaja konmaz” (Anlam bozukluğu talimatnameyi hazırlayana aittir) cümlesiyle başlar ve nelerin tamamen yasak olduğunu, nelerin daha yumuşak ifadelerle yer alabileceğini tarif ederek devam eder. İşin tuhafı (Tuhaf kelimesinin eşcinsel yerine kullanılması dayatıldığı için günlük yaşamımda bu kelimeyi kullanırken hissettiğim ‘tuhaflığı’ sizin de hissetmemenizi umuyorum), talimatname adıyla gönderilen bu sansür metni de sansüre uğramıştır. Uzun süredir alt yazı ve dublaj çevirisi yaptığım için son on yılda bu sektörde gerçekleşen radikal değişimlere yakından tanık oldum. Eğer medyada sansürün yalnızca iyi bir ücret ödeyerek biletini aldığınız uçak yolculuğunda karşınıza çıktığını düşünüyorsanız, her gün izlediğiniz televizyon yayınlarına, sansürü deldiğini düşünerek izlediğiniz internet yayınlarına daha şüpheci yaklaşmanızı tavsiye ederim.
Önceki yıllarda söz konusu sansür metni, ifadelerin genel izleyici kitlesine uygun olarak yumuşatılmasını tavsiye ediyordu. Ancak bu metnin geçirdiği bir sansür sonrasında, pek çok ifadenin kullanımına tamamen yasak getirildi. Eşcinsel kelimesi bunlardan önemli bir tanesi olsa da birazdan vereceğim örneklerin homofobi sapkınlığıyla zehirlenmiş zihinler için dahi meselenin vahametini kavramayı kolaylaştıracağını düşünüyorum.
Öncelikle tartışma konusu olan eşcinsel kelimesinden söz edelim. En son ne zaman bir filmde ya da dizide eşcinsel kelimesinin geçtiğine tanık oldunuz? İnternetten film izlemeyi tercih etmiyorsanız ya da internette kanallara satılan alt yazıları almak yerine özgün çeviriler yayınlayan nadir birkaç siteden haberdar değilseniz, uzun süredir buna tanık olmuş olamazsınız. İzleyeceğiniz bir sonraki dublajlı filmde “tuhaf, acayip, karmaşık” kelimelerini duyduğunuzda, oraya bir eşcinsel kelimesini yerleştirmeyi deneyin. Konunun bağlamına uygunsa (o bağlam iyice tahrif edilmemişse) muhtemelen orijinalinde kullanılan kelime budur. Daha kolay anlaşılması için bir örnek vermek isterim. Anaakım kanallardan birinde gösterime giren, transseksüel bir gencin yaşamını anlatan bir filmin çevirisini yaptım. Filmde diyalog şu biçimde ilerliyordu:
-Sen gerçekten eşcinsel misin? -Evet eşcinselim. -İspatlayabilir misin?
Karakter diyalogun sonunda cinsel organını gösterir ve sahne kapanır. Ancak siz bu filmi şu biçimde izlediniz:
-Sen gerçekte nasıl birisin? -Ben karmaşık biriyim. -Gerçekten öyle misin?
Karakterin cinsel organını gösterdiği sahne filmden kesilir ve izleyici bu anlamsız diyalog üzerine düşünmeye terk edilir.
İzlediğiniz alt yazılı filmlerde ne kadar çok “kahretsin, lanet olsun, vay canına” geçtiğini mutlaka fark etmişsinizdir. Yiğit Özgür’ün “Lanet olsun sana! Çünkü sen de annene lanet etmişsin!” ifadesiyle güzel bir karikatüre dönüştürdüğü gibi, bir alt yazı çevirmeninin yaşamı haftanın yedi günü lanet okuyarak geçer. Yabancı dillere aşina olan izleyici, kulağıyla duyduğu ile gözüyle gördüğü arasındaki farkı anlayıp bunun bir çeviri hatası olduğunu düşünebilir. Ancak dublaj seyircisinin bu lüksü de yoktur. İzlediğiniz çoğu dublajlı filmden bir şey anlamıyorsanız bunun kabahati ne filmin kötü olmasında, ne çevirmenin beceriksizliğinde ne de dublaj yönetmeninin gerici zihniyetinde.
En son ne zaman bir filmde ya da dizide alkol kelimesinin geçtiğini duydunuz? En son ne zaman bir filmde şarap, bira, votka dendiğini duydunuz? Daha da ötesi en son ne zaman bir filmde “içki” kelimesinin kullanıldığını duydunuz? Bir alt yazı ve dublaj çevirmeni için, Türkiye’de yayına girecek bir filmde içki yoktur, ille olması gerekiyorsa içecek vardır. Çeşitli içki türlerinden bahsetmiyorum, düpedüz içki kelimesinin kendisi sansüre maruz kalır. Yorucu bir günün ardından arkadaşlarını evine davet eden karakter, onlara ancak bir içecek ikram edebilir çünkü “Size birer içki getireyim” dediğinde, toplumun ahlâk damarlarından biri çatlayıverir. Barmenle sohbet eden bir karakter, ne kadar uçarı çizilmiş olursa olsun, ondan ancak bir içecek isteyebilir. Bunun örneğini görmek için THY yolculuk etmeyi beklemenize hiç gerek yok, lütfen televizyonlarınızı açın ve içki diyebilen tek bir karakter bulun. Artık içkiye içki demenin bile yasak olduğu bir ülkede, gangsterlerin barlara girip meşrubat içtiği bir ülkede yaşıyoruz.
Sevişmek yasaktır. Gizli kapaklı olmasın, açıkça söyleyelim artık, bu ülkede evlilik dışı ve evlilik içi cinsellik yasaktır. Hiçbir karakter hiçbir filmde, dizide sevişmekten söz edemez. Bitmez tükenmez saatler boyunca yayınlanan bütün o Türk dizilerinde birbirlerine âşık karakterlerin dakikalarca mahzun melul bakışmasından sonra sahnenin bir yere bağlanamaması işte bundandır. Bizim karakterlerimiz sevişemez, ille birlikte bir şey yapacaklarsa görüşürler. THY talimatnamesinde açıkça belirtildiği gibi (Bu talimatnamenin çeşitli kanallar tarafından da kullanıldığını ekleyeyim.) “Eve dönüyorum, karımla sevişiyorum” cümlesi ancak “Eve dönüyorum, karımla görüşeceğim” biçiminde çevrilebilir.
Bu örnekler size hâlâ normal geliyorsa 'topuklu, Tanrı, bok' kelimelerinin de sansür listesinde yer aldığını belirtmek isterim. Topuklu kelimesi topuklar kadını, kadınsa cinselliği çağrıştırdığı için sansürlenir. Bokun neyi çağrıştırdığınıysa hayal gücünüze bırakıyorum. Son aşamada, kocasından boşanan bir kadın karakter için kullandığım dul kelimesi de sansürlenerek bu listeye dâhil oldu.
Söz gelimi güzel bir Dostoyevski uyarlaması izlemek için televizyonunuzun karşısına geçtiniz. Karakterlerden biri Tanrı’nın varlığını sorguluyor ve filmin sonunda nedamet getirip dine dönecek. Bu filmi Türkçe dublajlı izleyecekseniz, izlememenizi tavsiye ederim. Çünkü “Allah’ın varlığını sorgulayan metinler çeviri/ dublaja konmaz” maddesi gereğince filmden hiçbir şey anlamayacaksınız. Alt yazılı olarak izleyecekseniz, filmin anlamsızlığı bambaşka bir boyuta ulaşacağı için muhtemelen böyle filmleri sevmediğinizi düşüneceksiniz.
THY meselesine geri dönersek, kurumun bu konudaki tutumunu uygulamaya koyan, bu çevirileri kuruma sağlayan firmalardan biri de Saran Medya’dır. Türkiye’nin en büyük medya kuruluşlarından birinin, Türkiye’nin en büyük havacılık şirketlerinden biri için hazırladığı alt yazıların kontrol edilmediğini, bu konunun çevirmenin inisiyatifine bırakıldığını düşünüyorsanız size (dublaj çevirisi diliyle) tekrar düşünmenizi öneririm.
Birkaç yolcunun bu sansüre itiraz etmesi sayesinde durumun görünür olmaya başlamasının ümit verici olduğunu düşünüyorum. Böyle itirazlar sansürü tamamen ortadan kaldırmasa dahi işleyişinin sekteye uğramasını, söz gelimi bu örnekte firmanın durumdan haberdar olmadığını iddia etmek zorunda kalmasını sağlıyor. Bu itirazların daha çok izleyici tarafından yükseltilmesi, sansürün medya sektöründe son on yılda geldiği noktayı belirginleştirecek ve belki de gelecekte sansürle sakatlanmamış eserlere ulaşabilmemize yardımcı olacaktır.
*T24'ün dün gündeme getirdiği, Türk Hava Yolları bünyesindeki uçak içi eğlence sistemlerinde yer alan Türkçe alt yazılarda 'eşcinsel' kelimesinin 'tuhaf ve sapkın' olarak çevrildiği haberi üzerine gönderilen bu metin, yazarın kendi talebiyle takma isimle yayınlanmıştır.