Financial Times gazetesi Türkiye muhabiri David Gardner, 10 yılın ardından Erdoğan'ın iktidar sarhoşluğu yaşadığını belirterek, "Erdoğan kendisini Atatürk'le bir tutuyor. Atatürk muhteşem bir komutandı. Erdoğan ise, artık son savaşını veren bir komutana benziyor" dedi.
Türkiye'de dün polisin Taksim Meydanı ve çevresine yaptığı müdahale ve çıkan çatışmalar İngiltere gazetelerinin pek çoğunda manşetten duyuruldu.
Guardian gazetesi, püskürtülen tazyikli suyla ayakları yerden kesilmiş bir göstericinin fotoğrafı eşliğinde “Türk polisi protestocuları taksim Meydanı'ndan çıkmaya zorluyor” başlığını kullandı.
Haber Independent gazetesinin kapağına “Taksim Meydan Savaşı, Türkiye protestoları sona erdirmek için harekete geçti” sözleriyle yansıyor. Habere, tazyikli su ve biber gazından kaçmaya çalışan göstericilerin bir fotoğrafı da eşlik etti.
Times gazetesi, bir gaz bombası fırlatan göstericinin fotoğrafının altına “Türkiye Başbakanı hükümet karşıtı protestoları ezme sözünü yerine getirdi” ifadesini kullandı.
Financial Times gazetesi ise son gelişmeleri yine kapak sayfasından “Erdoğan sert konuşmaya devam ederken Türk polisi Taksim Meydanı'nı bastı” sözleriyle duyuruyor.
Türkiye'deki protestolar ve gösterilerde gelinen nokta gazetelerin yorum yazılarında da yansımış.
Financial Times'ın yorum sayfalarında David Gardner imzalı yazı "Erdoğan kendi partisini izlemeli, Taksim'i değil" başlığını taşıyor.
“Erdoğan bu ulusal öfkeyi kendisini hedef alan bir komplo olarak değerlendiriyor olsa da, duruma göre farklı kozlar kullanmayı da bilen bir siyasetçi” diyen Gardner, bir yandan Gezi Parkı eylemcileriyle görüşmeye hazırlanan Erdoğan'ın öte yandan kendi yandaşlarını İstanbul ve Ankara'da düzenlenecek mitinglerle sokağa dökmeye hazırlandığını aktarıyor. Gardner, “Erdoğan, bir cumhuriyetin başbakanı. Oylarını artırarak üç seçim kazandı. Eğer kendisini Tanrı'nın Türkiye'ye ve Müslümanlara bir lütfu olarak görüyorsa, bu yine de onu Hüsnü Mübarek ya da Çin'in Komünist liderleri gibi bir siyasetçi yapmaz" diyor.
10 yılın ardından Erdoğan'ın iktidar sarhoşluğunda olduğunu yazan David Gardner, "Erdoğan kendisini Atatürk'le bir tutuyor. Atatürk muhteşem bir komutandı. Erdoğan ise, artık son savaşını veren bir komutana benziyor. Taraftarlarına, 'büyük resmi görme' çağrısı yapıyor, ama asıl kendisi hikayenin ana fikrini kaçırmış durumda" yorumunu yapıyor.
Erdoğan'ın bundan sonraki hedefinin başkanlık olduğunu yazan Gardner, AKP içindeki dengelerin Erdoğan için büyük önem taşıyacağını belirtiyor ve yazısını "Direnişçilerin oluşturduğu komünün yerleştiği alan dünkü müdahaleyle daraldı. Şimdi izlenmesi gereken iktidar partisi içindeki yerleşim" sözleriyle bitiriyor.
Independent gazetesinde yer alan analiz, "Müdahale bekleniyordu, beklendiği kadar da ağırdı" sözleriyle başlıyor. Yazıyı kaleme alan Luke Harding, dün yaşananları özetledikten sonra "Erdoğan'ın tepkisi, bir başka otoriter liderin tutumunu hatırlattı: Vladimir Putin. İzlediği kutuplaştırma taktiği, Putin'in ders kitabından çıkmış gibi" değerlendirmesini yapıyor.
Harding, "Protestocularla konuşmak yerine, onları komplo kurmakla suçladı. Muhalif gazetecilerin pek çoğu hapiste. Erdoğan dün uluslararası basını da kınadı. Partisi içinde Twitter'ı yasaklamaktan bile bahsedenler oldu" diyor.
"Erdoğan'da Putin gibi 10 yıldır iktidarda. Farkı ise, Putin'in tersine, iktidarının demokratik bir dayanağı var. 2011 seçimlerini kazanmasından bu yana, toplumu 'İslamîleştirme' projesi yürütüyor" diye yazan Harding, yazısının sonunda "Dün Taksim Meydanı gaz bulut altındayken Erdoğan Türkiye'de protesto hareketinin sona erdiğini söyledi. Çok yanılıyor. Ülkenin sivil toplum hareketi bundan böyle sindirilemez" ifadelerine yer veriyor.
Yine Independent gazetesinin yorum yazısında ise "Erdoğan sert ve yanlış oynuyor" değerlendirmesi yapılıyor.
"Türkiye'deki protestolarla Arap Baharı arasında herhangi bir benzerlik varsa o da iktidarı beklenmedik şekilde sorgulanmaya başlanan bir liderin ölçüsüz tepkisi" sözleriyle başlayan yazı şu saptamayı yapıyor:
"Kendi ifadesiyle, protestoculara karşı 'anlayacakları dilden' konuşmak Erdoğan'a kendi tabanında prim sağlayabilir ama bu kısa ömürlü olacaktır. Çevreci bir hareketin ülkenin düşmanları tarafından gasp edildiğini savunmak da gerginliği azaltıcı bir tutum değil. Sert tepki ve muhalefeti 'halk düşmanı' ilan etmek, köşeye sıkışmış liderlerin geleneksel savunma mekanizmasıdır ve genellikle geri teper. Sadık bir siyasî tabanı olan Erdoğan İstanbul'da başlayan protestoları ciddiye almadı. Bu, pişmanlık duyacağı bir karar olabilir."
Guardian yazarı Simon Jenkins de Türkiye'de yaşananları temel alarak, 'siyasî liderler neden meydanlardan korkar?' sorusuna yanıt arıyor.
Jenkins, "Bir meydanın ordusu yoktur. Oy veremez. Gidecek yeri de yoktur. Boş bir alandır. Ancak meydanlar iktidara muhalif bir işgali davet eder sözleriyle başlayan yazısını "İşte Taksim de böyle bir direnişin merkezi olunca Türkiye Başbakanı da bu meydanı yeniden fethetme gereği duydu. Zırhlı araçlar, silahlar, gaz bombaları, buldozerler kullanıldı ama meydan alınmalıydı" ifadeleriyle sürdürüyor.
Benzer direnişlere sahne olan Mısır'da Tahrir, Pekin'de Tiananmen, Tahran'da Azadi, Kiev'de Bağımsızlık, Atina'da Sintagma meydanlarının sivil kutsal alanlar olduğunu anlatan Simon Jenkins, gerçek siyasetin ekranlarda değil meydanlarda yapıldığını belirtiyor.
Londra'da eski Başbakan Margaret Thatcher döneminde pek çok eyleme sahne olan Trafalgar Meydanı'nın uzun yıllardır siyasî eylemlere kapalı olduğunu yazan Jenkins, "Trafalgar sadece Belediye Başkanı'nı pohpohlayacak şovlar ve ticari gösteriler için kullanılıyor. Erdoğan bunu tüm kalbiyle onaylayacaktır" yorumunu yapıyor.
Jenkins, "Erdoğan Taksim'i boşaltarak alışveriş merkezini kurabilir. Tıpkı Thatcher'ın, istediği vergileri koymak için Trafalgar'daki eylemleri dağıtması gibi" diyor ve yazısını şu sözlerle bitiriyor:
"Ama unutmayın bu Thatcher'a hiçbir iyilik getirmedi. Sonunda Meydan kazandı."