Financial Times yazarı David Gardner'a göre, AB'nin dönüştürücü güç olma özelliğini yitirmesinden sonra Türkiye'de demokratik yenilenme süreci geri gitmeye başladı.
Financial Times yazarı David Gardner, Türkiye'nin demokratik gelişimi için Avrupa Birliği'ne ihtiyacı olduğunu belirtti.
Yazar özetle şöyle diyor:
"Son 10 yılın en dikkate değer başarı öykülerinden biri; Türkiye'nin, Hıristiyan Demokratlar'ın Müslüman muadillerinin yönetimi altında canlı bir demokrasi ve dinamik bir ekonomi olarak ortaya çıkışı, önümüzdeki 10 yıllık dönemde, Avrupa Birliği'nin kronik içe kapanıklığı nedeniyle zayi olabilir. Avrupa Birliği, Türkiye'de dönüştürücü güç olmaktan çıktı. Arap komşuları ve Batılı müttefikleri, Türkiye'nin hem doğuya hem de batıya uzanabilme kabiliyetinin stratejik değerini keşfederken Avrupa Birliği, Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi aracılığıyla liberal gündemi ilerletme kabiliyetini kullanmaktan vazgeçti."
"Avrupa Birliği üyeliği müzakerelerinin donmasından sonra Türkiye'de demokratik yaşam kötüleşmeye başladı. Bunda sorumluluk büyük ölçüde, seleflerinin aksine çok büyük, çok yoksul ve her şeyden önemlisi çok Müslüman buldukları Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'e ait."
2004'te Avrupa Birliği'nin Kıbrıs'ı üye alarak sorunu birlik bünyesine taşımasının hata olduğunu belirten yazar, şöyle devam ediyor:
"Avrupa Birliği üyeliği beklentisi, Erdoğan'ın ilk döneminde reformların lokomotifiydi. Erdoğan bu reformlarla eskiden beri Türk siyasetinde hep son sözü söyleyen orduyu etkisizleştirdi. Ama bu lokomotif durur durmaz demokratik yenilenme süreci geri gitmeye başladı. Türkiye hapishanelerinde 50'den fazla general, 100'den fazla gazeteci var. Spordan bilime her sosyal alanda AKP kontrolü ele alıyor. Haziran'da açık ara üçüncü kez seçim kazanan Erdoğan Hükümeti'nin Kopenhag kriterlerini uygulamaya fazla ihtiyacı kalmadı. Türkiye, bunun yerine Ankara kriterlerini çıkardı. Ankara’nın Putin'in Rusyası’ndan daha sık sanık sandalyesine oturduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin otokrat bir rejime doğru gitmesini kısmen engelliyor."
Yazıda, İran'ın nükleer programı ve Suriye krizinde oynadığı aktif role değinilerek Türkiye'nin artan bir şekilde batı sisteminin ayrılmaz bir parçası olarak görülmeye başlandığı belirtiliyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın özellikle İran konusunda Türkiye'nin rehberliğine ihtiyaç duyduğu kaydedilen yazı şöyle sürüyor:
"Bir editör Türkiye'nin dışarıdaki ağırlığı nedeniyle Batı'nın, Erdoğan'ın içerideki kabadayılığını görmezden gelmesinden şikayet ederek, 'Obama Erdoğan'a aşık' diyor. Öyle olmak istediğini farzetsek bile Erdoğan Putin olamaz ve bu kadar aağırlığı olan Türkiye de tek başına gidemez. Türkiye'nin Çin'inki gibi büyüme oranlarına sahip olmasına karşın ekonomisinin başarısı Avrupa Birliği'yle entegrasyonunun artmasına bağlıdır."
"Türkiye'de 14 bin AB şirketi var. Ve çoğu teknoloji transferi yapıyor. Örneğin havacılık ve uzay sektöründe Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı var. Dahası Türkiye'nin petrolü yok. Açık bir ekonomi olarak Türkiye kazancını pazardan çıkarmak zorunda. Ve Türkiye'nin en büyük pazarı açık ara Avrupa Birliği. Bir akademisyen 'Çok şükür bu bir rant ekonomisi değil. Kazancımızı sağlamak zorunda olmamız, tek adamlığa set çekiyor' diyor."
Financial Times yazarı David Gardner, yazısını şöyle noktalıyor:
"Avrupa'nın Orta Doğu'daki arka bahçesinde geçiş sürecini yönlendirmeye yardımcı olabilirse Türkiye'nin bir müttefik olarak değeri artacak. Ama ABD ve Avrupa'nın dışarıda Türkiye'yle aynı çizgide olması yeterli değil. Türkiye'nin ihtiyacı olan yenilenmeyi sadece AB üyeliği perspektifi sağlar."