72 yıllık yaşamını “Bir Dünya Kurmak” adlı kitabında anlatan iş adamı duayen bankacı Hüsnü Özyeğin, Finansbank’ı her şeyini satarak kurduğunu belirterek, “O dönem asker arkadaşım Murat Vargı Turkcell’i ilk bana getirdi. Param vardı ama dikkatim dağılmasın diye ben girmedim Mehmet Emin Karamehmet’e yönlendirdim. Aslında hata ettim. Bence girmeliydim” dedi.
Rıdvan Akar tarafından kaleme alınan kitapta Hüsnü Özyeğin’in aile öyküsünden bugünlere gelişi, tek sermayesi iyi bir eğitim olan gencecik bir insanın yükselişi anlatılıyor.
Hürriyet'ten Elif Ergu'nun sorularını yanıtlayan (27 Mayıs 2017) Özyeğin'in açıklamaları şöyle:
El yazısı ile yazdı
* Kitabınız 9 yılda yazılmış. Kitap yazma fikri nasıl doğmuştu ve neden bu kadar uzadı?
- Kitap yazma fikri belgesel çekme kararıyla başladı. Merhum Mehmet Ali Birand yakın dostumdu, bana, “Hüsnü böyle giderse ileride çocuklarına, kurumlarında çalışanlarına bir hatıra bırakmayacaksın” dedi. Beni ikna etti. Biz yıllar önce bir araya gelerek çalıştık, çekimler yapıldı. 2.5 saatlik bir çekim oldu. Sonra da bunu kitaplaştıralım dedik. Maalesef Mehmet Ali’yi kaybettik. Rıdvan Akar da onun ekibindendi. Ben kitabın önemli bölümlerini resmen el yazısıyla yazdım. Sonradan öğrendim, asistanım da tüm el yazısı notlarımı ciltlettirmiş. Onlar da duruyor.
* Sizin dışınızda kaç kişiyle konuşuldu?
- Eşim Ayşen, çocuklarım Murat ve Ayşecan ile, Mehmet Emin Karamehmet, Ömer Aras, Akın Öngör, Vural Akışık, İbrahim Betil gibi çok sayıda bankacıyla konuşuldu.
* Gerçekten de okurken “hayatta hiçbir şey tesadüf değil” diye düşündüm. Sizin kariyerinizin ve başarınızın inşasında aile, Robert Kolej, Amerika eğitimi muhteşem bir harç olmuş…
- Doğru. Kitapta da yazdığım gibi hayat bir maraton. Hayallerimin peşinde oldum. Kolejde öğrenciyken Amerika’dan bir öğrenci 2 aylığına bizde kaldı. John’dan Amerika ile ilgili çok şey öğrendim. Robert Kolej’i bitirirken Amerika’ya gitmeyi kafaya koymuştum. Bunun için ailemin yeterli olanağı yoktu ama ben zorladım. Bir yıllığına burs buldum, oraya gittiğimde çalıştım. Ama şunu biliyorum. Derslerde başarılı olmak hayatta başarılı olmak da değildir. Genç yaşınızda edineceğiniz tecrübeler geleceğinizi hazırlıyor. Hayal etmek, onun peşinden koşmak ve çok çalışmak önemli.
* Amerika’da burslu eğitim için verilen bir uğraş var. Ve sizin bankacı olacağınız o günlerden belliymiş. Her harcamayı not alıp, her şeyi planlamışsınız. Bunu kendi kendinize mi yaptınız?
- O dönemde Amerika’ya öğrenci göndermek hiç kolay değildi. O söylediğiniz notları aldığım defter hala duruyor. Amerika’da 1 yıllık burs buldum. Amerika’ya gitmek kolay değildi. Neredeyse her taşıma aracını kullandım. İtalya’ya kadar gemiyle gittim, kaç lirete bilet aldığım, yediğim içtiğim her şey not alınmış. Değiştirdiğim her parayı not almışım. 1 dolarlık bir harcamayı bile yazmışım. Okulun ücreti 3 sömestre 96 dolardı. İlk yıl bittikten sonra çalışmaya başladım. İnşaat Mühendisliği öğrencisi olarak okuduğum için kadastro uzmanı olarak çalıştım. Akşamları komilik yapıyordum. Çok çalışarak ertesi yılki okul ücretimi çıkarıyordum. Çalışıp para kazanmak çok keyifli bir iş. İnsan gider yapabilmek için gelir üretmesi gerekiyorsa hesabını çok iyi tutuyor.
* Siz Oregon State Üniversitesi’ndeki ilk Türk öğrenci, Harvard Üniversitesi’ndeki de ikinci Türk öğrenci olmuşsunuz. Zor muydu o günler? Sizi en çok ne zorladı?
- Aslında hem zor hem kolaydı. Hem çalıştım hem sosyal faaliyetlerde bulundum, hiç durmuyordum ama hepsinden müthiş zevk aldığım için yaptım. Ben hep öğrenme sürecinde gördüm kendimi.
* Siz yıllar sonra dönemin cumhurbaşkanı Özal’a eğitimle ilgili sohbetinizde “kaliteli eğitim” vurgusuyla neler anlatmıştınız?
- 1990 yılında Harvard Business School Mezunları ile ilgili bir kitap çıktı. Çok kalın kırmızı bir kitap. O kitapta Harvard öğrencilerinin yalnızca 2 yıllık işletme master yapanlar değil, kısa süreli eğitim programlara katılanların da listesi çıktı. O kitapta Nijerya’dan 1.5 sayfa öğrenci gelmiş, Türkiye’den yarım sayfa. Ben çarpıcı olduğu için bunu alıp sonradan rahmetli Özal’a gösterdim. Şu anda Harvard’a her yıl 880 öğrenci kabul ediliyor. Öğrencilerin yüzde 10’u Çinli yüzde 10’u Hintli. Ben gittiğimde hiç yoktu. Bu oran bize dünyanın nereye gideceğini çok güzel anlatıyor.
* Harvard Üniversitesi’nde master yaparken iş kurdunuz. Çok iyi para kazanmayı nasıl başardınız?
- Ders dışında hep kantindeydim. Çok çalışan vardı ama aslında iş yapmıyorlardı. 11 kişinin yapacağı işi 3 kişi yaptık. O cafeden kazandığım parayla Pan American hissesi almışım 10 tane 432 dolara, General Motors’dan da 146 dolara 10 hisse almışım, bunlar 23 yaşındayken oluyor. Her şey de sana da gösterdiğim not defterinde yazıyor. Gençken insan hesap kitap yapmayı öğrenirse yetişkinliğini huzurlu geçirir.
* Mehmet Emin Karamehmet hayatınızda önemli bir isim. Robert Kolej arkadaşınız, Amerika dönüşü 10 dakika görüşerek onun şirketinde işe başlıyor 13 yıl çalışıyorsunuz. YapıKredi’de size hisse vermiyor diye ayrılıp Finansbank’ı kuruyorsunuz. Sizin arkadaşlığınız nasıl bir ilişki ve nasıl devam ediyor?
- 10 ile 18 yaşları arasında yatakhane arkadaşlığı çok farklı bir şey. Ben Çukurova Grubu’na girdiğimde 12 yıl Mehmet’i hiç görmemiştim. Ben geldim uğradım dediğimde sanki yaz tatilinden dönüp okula başlamış gibiydik. İş teklif etti kabul ettim. Banka yönetirken de kolejli gibiydik. Ben 13 yıl çalıştıktan sonra hisse istedim. Vermedi. Gerekçelerinde haklıydı. Çok şirketi vardı, her genel müdür hisse istese ne yapacaktı?
* Sizin banka kuracağınızı basından öğrenmiş.
- Dönemin duayen gazetecileri Gülcin Telci ve Meral Tamer’den kaçmadı. Farklı yola girdiğimi, ileride beraber iş yapmak isteyebileceğimi de söyledim. Yüzde 50 ortak olmak istedi, ama ben yapmak istemedim.
* Finansbank’ı kurarken sermayeniz yok. Her şeyi satmak çok riskli değil miydi?
- Her şeyi sattım. Sermaye bulabileceğim kişiler vardı. Evleri sattım. Kiraya çıktık. Hedefim vardı çoğunluk hissesi hep bende oldu. 19 yıl sonra Finansbank’ı sattığımda yüzde 56’sı bendeydi. Hep bankayı kontrol etme noktasındaydım. Bir bankada kontrolü kaybederseniz işler çok zor olabilir. Ben bankacıydım, sektörü çok iyi biliyordum. Turkcell’i asker arkadaşım Murat Vargı ilk bana getirdi ama ben girmedim Mehmet Emin Karamehmet’e yönlendirdim. Param yoktu diye değil dikkatim dağılmasın diye girmedim. Aslında hata ettim. Bence şimdi bakıyorum girmeliydim ama bankaya odaklanmak istedim.
* Şu hayatta ‘aslında bende çok iyi fikirler var ama yeterli sermayem yok’ diyenlere ne dersiniz?
- Fikir ve azim paradan her zaman daha önemli. İyi bir fikir doğru bir çalışmayla mutlaka sermaye bulur. Türkiye’de girişimciler için şimdi çok iyi melek yatırımcı gibi ağlar da var sermayeye ulaşmak için.
* Basketbolda yedek sandalyesinde otururken bile çalışacak kadar azimliymişsiniz…
- Evet. Kolejde yedek olarak kenarda otururken eşofmanımın cebinde İngilizce kelime kartları olurdu. Kelime ezberlerdim. İleride Amerika’da işime yarayacağını düşünüyordum.
* Pamukbank’a genel müdür olduğunuzda çok gençtiniz, ilk kez bu kadar genç biri 29 yaşında yönetimdeydi. Ve yapılmayan bir şey yaptınız, Anadolu’yu karış karış gezdiniz. Neydi size bunu yaptıran şey?
- Bu o yıllarda önemli bir özellikti. Anadolu girişimcileri, tüccarları İstanbul ve Ankara’daki bankacılardan çok ilgi görmüyorlardı. Antep, Adana, Ordu, Konya, Denizli, Kayseri her yere gittim, Anadolu’da ekonomik faaliyetlerin olduğu her yere gittim. Anadolu insanı üst düzey yönetici gelmesinden çok etkileniyor. Antepli iplik fabrikası kuran biriyle bir banka genel müdürünün fabrika ziyareti yapması, sohbet etmesi, işleri yerinde görmesi çok etkili oluyor. Pamukbank Gaziantep’te en çok kredi veren banka olmuştu. Orada bir numara oldu. Orada bizden büyük olan 4-5 bankanın hepsinden fazla kredi bakiyemiz oldu.
* Çok genç olmanın dezavantajları olmadı mı?
- Ben kendim 29 yaşında banka yönetimine girip, 32 yaşında genel müdür oldum. Demek ki bu yaşta bir insan bu işleri yapar. Ömer Aras 34 yaşında oldu. Onur Umut, Feyzi Bozer Finansbank Genel Müdürlerinin hepsi 30’lu yaşlarındaydı. Pamukbank’ta başlattığım gelenek devam etti.
* Gençlere fırsat verin diyorsunuz…
- Evet. Üniversiteyi 21-22 yaşında bitiriyorsunuz, hemen çalışmaya başlayıp 47-48 yaşında emekli olabilirsiniz. Bankacılık çok yıpratıcı. O yüzden de bence genç yapılmalı. Pamukbank’taki birçok yardımcım benden önce emekli oldu, başka işler yapıyorlar ya da hiçbir şey yapmamanın keyfini çıkarıyorlar.
* Finansbank kurarken helikopterle Cavit Çağlar para getiriyor. Nasıl güvendi size?
- Faizsiz borç verdi bana çok inandı. Aramızda büyük güven ilişkisi vardı. Jest yaptı bana. Bir an tereddüt etmedi. Evleri satmıştım, her şeyi değerlendirmiştim ama yetmedi bunlar, ben de bulurum dedim. Ve yakın gördüklerimi aradım. “Kısa kaldım sermayede” dediğimde hemen getirdi. Benden belge de almadı. 300 bin Dolar verdi. 4-5 ay sonra iade ettim.
* Finansbank’ı 19 yıl sonra sattınız. Sıfırdan bir banka kurup, Cumhuriyet döneminin en büyük yabancı sermaye yatırımını sağlayarak Yunanlılara sattınız. Var mı böyle bir örnek?
- Dünyada böyle bir örnek yok, 24 kişiyle 8 milyon dolar sermayeyle kuruldu. Hissedarlarından taze para almadan 6 milyar dolarlık değere ulaştı. Sadece iyi yetişmiş insan kaynağıyla çok zor krizleri aştı. Böyle bir değere ulaşması 2002’den sonra izlenen istikrar politikalarının da etkisiyle oldu. O dönemde izlenen ekonomik politikalar da yol almamızı sağladı. Ayrıca o dönemde dünyada gelişmekte olan ülkelerde bankalar prim yaptı. O dönemde bankayı 5.6 milyar dolar değerle sattım. Şimdi Amerika’da bile bankalar değerinde satılmıyor.
* Siz Girit kökenli bir aileden geliyorsunuz, kurduğunuz bankanın yıllar sonra Yunan Bankası NBG’ya satılması size ne düşündürdü?
- Benim ecdadım Girit’ten gelmiş. Girit’e de Konya’dan gitmişiz diye biliyoruz. Bankayı alan NBG’nin sahibi Yunan Takis Arapoğlu’nun ailesi de Tekirdağlı. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı’nın dedesi Antalyalı. Bu ne biçim tesadüftür! Bence kaderdir. Bence hayatımın en entresan olgusudur. Evvelki gün Takis’i aradım Olimpiyakos maçı için. Bunlar enteresan. Bu topraklardan kimler geldi kimler geçti. Yunanistan’da en üst düzeyde olan ailelerin neredyse hepsi Anadolu’dan gitme.
* Finansbank’ı sattıktan sonra konuşuldu. Yunan basını Yunan milli serveti eridi dedi, siz Genelkurmay’a gittiniz... Neler oldu?
- Satış bitmişti ama böylesi kritik satışlarda alan ve satan arasındaki anlaşmanın ötesi de oluyor. Genelkurmay’a gittim. Satışın değerini anlatabilmek için ben “Kaç F-16’mız var?” diye sordum. 250 yanıtını aldım. Bu parayla 100 tane alınabileceğini söyledim. Cumhuriyet tarihinin tek seferde en büyük yabancı yatırımı yapılmıştı.
* Aysen hayattaki en buyuk sansim. Sosyal sorumluluk calismalarimizda beni en fazla tesvik eden ve ilham ver kisi. Cocuklarimizin yetiskin olma safhasina kadar da her seyle Aysen ilgilendi. Ben universitede daha fazla mesgul oldum. Her iki cocugumuz cok iyi egitim aldi, Harvard ve Stanford’dan mezun oldular. Simdi tum islerimizi birlikte yonetiyoruz.
* Murat’ın doğumunda Bağdat, Ayşecan’ın doğumunda da Libya’daydım. Hep sonradan yetiştim. Çocuklarımı Ayşen yetiştirdi. Ben çok çalıştım. Şimdi 6 torunum var. Sanırım onlarla daha çok zaman geçiriyorum. İlk torunum Lal’in doğumunda Amerika’ya gittim.