PKK içinden verdiği haberlerle de bilinen Fırat Haber Ajansı’nda (ANF), Abdullah Öcalan’ın Kandil’e gönderdiği mektubun içeriğine ilişkin iddialara yer verildi. Cahit Mervan’ın kaleme aldığı yazıda, “21 Mart’ta veya daha sonra çift taraflı bir ateşkesin yürürlüğe girmesini” izleyecek dönem için “Öcalan’ın gönderdiği mektupta yazdığı iddia edilen ‘sadece idari tedbirlerle bu iş yürümez’ tespitine paralel olarak TBMM devreye girecek, yasal ve demokratik reformları hayata geçirecek. Anayasa değişikliği, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, seçim yasası, barajın düşürülmesi, köye dönüş için çalışmalar başlatılacak” ifadesi kullanıldı. Mervan, “PKK ve KCK dahil olmak üzere Kürt hareketinin bütün aktör ve yöneticileri dahil olmak üzere, özgür siyaset yapmaları önündeki engeller bir bir kaldırıldıkça ve bu konuda güven verici yasal düzenlemeler yapıldıkça PKK’nın aşamalı olarak ikinci adımı atacağını” iddia etti.
PKK’nın ikinci adım olarak silahları bırakmadan Türkiye sınırları dışına çıkacağını savunan Mervan, “KCK ve PKK’nın Kuzey ve Türkiye siyaset sahnesinde özgürce kendisine yer bulması, bu süreçle birlikte Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması Kürt sorununun çözümü konusunda nitelikli bir değişime yol açacak. Kürtlerin statüsü ve Türkiye’nin yeniden idari şekillenmesinin belirlenmesiyle barış sürecinin önemli bölümü bir anlamda tamamlanmış olacak” dedi.
Taraf’ın emniyet kökenli yazarı Emre Uslu, ANF’deki analiz üzerine kaleme aldığı yazısını twitter hesabından “İşte İmralı mektuplarının içeriği” ifadesiyle duyurdu. Uslu, twitter’da “Okuyacağınız yazıdan sonra taraflar İmralı mektuplarını açıklamazsa çok zor durumda kalırlar. Çünkü PKK bambaşka bir şeyler anlatyor” dedi.
Uslu’nun da paylaştığı Cahit Mervan imzasıyla ANF’de “Öcalan'ın mektupları ve özgürlük vakti” başlığıyla yayımlanan (12 Mart 2013) yazının bir kısmı şöyle:
“(...) Öcalan BDP, Kandil ve Avrupa’ya gönderdiği mektubu 13 Şubat’ta hükümet yetkililerine verdiğini kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla açıklamıştı. Görünen o ki Öcalan’ın ‘genel mutabakat metni’ olarak nitelediği metne ilişkin Türk devlet ve hükümet yetkilileri de kendi aralarında istişarede bulundular. ‘Genel mutabakat metninde’ yer alan hususlara ilişkin kendi aralarında karara vardıktan sonra suni olarak yaratılan ‘İmralı’ya kim gidecek’ krizine son verdiler. Ve adaya ikinci BDP heyetinin gitmesine ‘izin’ verdiler.
Edindiğimiz bilgilere göre, bu hafta içinde hem Kandil’den hem de Avrupa’dan iki mektup Öcalan’a gönderilecek. Bu mektuplarda genel olarak İmralı sürecine ve Öcalan-devlet görüşmesinde üzerinde anlaşılan ‘mutabakat metnine’ destek verilecek. Mektuplarda büyük ihtimalle sürece ait riskler ve Türk hükümetinin olası tuzaklarına da dikkat çekilecek.
Herkes şunu merak ediyor, bundan sonra ne olacak? Süreç nasıl ilerleyecek? Adımlar tek taraflı mı, yoksa çift taraflı mı atılacak?
Şunu belirtmekte yarar var. Süreç tarafların ana ilkelerde anlaşması ve mutabakata dönüşmesi koşuluyla başlamış oluyor. Ancak her şey bıçak sırtında gidiyor.
Evet. 21 Mart’ta veya daha sonra bir ateşkesin yürürlüğe girme olasılığı hayli yüksek görünüyor. Ancak ateşkes kesin bir şekilde çift taraflı olacak. Devlet, Öcalan’ın çağrısı üzerine PKK’nin ilan edeceği ateşkese mutlak bir şekilde uyacak. Uymadığında Kürt tarafı ateşkesi fiili olarak geçersiz sayacak. Yani ‘siyasetle müzakere, teröristle mücadele dönemi’ noktalanacak.
Çift taraflı ateşkes ile birlikte Öcalan’ın özgür hareket etmesi için koşullar yaratılacak. Bu olmadan süreç ilerlemeyecek. Türk tarafının oyalama, zamana yayma çalışmaları, Kürt tarafınca anında bloke edilecek ve süreç deşifre edilerek kesintiye uğrayacak.
Öcalan’ın gönderdiği mektupta yazdığı iddia edilen ‘sadece idari tedbirlerle bu iş yürümez’ tespitine paralel olarak TBMM devreye girecek. Yasal ve demokratik reformları hayata geçirecek. Anayasa değişikliği, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı, seçim yasası, barajın düşürülmesi, köye dönüş için çalışmalar başlatılacak. PKK ve KCK dahil olmak üzere Kürt hareketinin bütün aktör ve yöneticileri dahil olmak üzere, özgür siyaset yapmaları önündeki engeller bir bir kaldırıldıkça ve bu konuda güven verici yasal düzenlemeler yapıldıkça PKK aşamalı olarak ikinci adımı atacak.
Görünen o ki Türk hükümeti ‘genel mutabakat metnine’ bağlı kalır ve atacağı adımları zamanında atarsa Kürt gerillası Kuzey Kürdistan sınırları dışına çıkmaya başlayacak. Ancak bu çıkış aynı zamanda yeni bir Kürt-Türk ittifakının temelini oluşturacak. Kürdistan parçaları arasındaki ilişkiler özgürleşecek. Bir anlamda Kürdistan’la birlikte ‘misak-i milli’ güncelleşecek.
PKK silahlara veda etmeyecek. Aksine Öcalan’ın mektupta belirttiği iddia edildiği biçimiyle Kürt ve Kürdistan’ın ‘varlık ve özgürlüğü güvence altına alınmadan silahlar bırakılmayacak.’ Kürtler her şart ve koşulda bu güvence sağlanmadan öz savunma güçlerini koruyacaklar.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın inisiyatifi ile başlayan ve devam eden İmralı süreci Kürtler açısından şimdiden önemli kazanımları ortaya çıkarmış durumda. Her şeyden önce çift taraflı ve kalıcı bir ateşkesten en fazla Kürtler yarar sağlayacak. Kürt-Kürt ilişkisi, Kürdistan’ın parçaları arasındaki ilişki ve dayanışma nitelikli bir sıçrama yakalayacak. Hewler’de Kürdistan Ulusal Kongresi kısa bir dönemde PKK’nin resmi ve eşit katılımıyla toplanabilecek.
Batı Kürdistan devrimi Kuzey’deki barış sürecinden olumlu etkilenecek. Kısmen bu başlamış durumda. Güney Kürdistan, hem Kuzeyle ekonomik-sosyal-kültürel ve politik ilişkisini geliştirecek, hem de Ankara ile ilişkilerinde daha rahat ve eli güçlenerek hareket edecek. Kısa bir gelecekte PKK, ABD ve Avrupa’nın ‘terör örgütleri listesinden’ çıkmış olacak. Kürt diplomasisinin yeni politik manevra alanları açılacak.
KCK ve PKK’nin Kuzey ve Türkiye siyaset sahnesinde özgürce kendisine yer bulması, bu süreçle birlikte 14 yıldır İmralı’da esir tutulan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması Kürt sorununun çözümü konusunda nitelikli bir değişime yol açacak. Kürtlerin statüsü ve Türkiye’nin yeniden idari şekillenmesinin belirlenmesiyle barış sürecinin önemli bölümü bir anlamda tamamlanmış olacak.
Peki Türkiye ne kazanacak? Cevabı çok basit. Ortadoğu coğrafyasının en köklü halklarından Kürtlerin dostluk, kardeşlik ve işbirliğini ve dahası koca bir Kürdistan’ı kazanacak."
‘’İmralı’da başlayan sürecin kazasız belasız ilerlemeyeceği de görülüyor. Kürt tarafı açısından 9 Ocak Paris Katliamı halen ciddi bir soru işareti olarak orta yerde duruyor. Öcalan’ın da BDP milletvekilleriyle yaptığı görüşmede dikkat çektiği Gülen cemaati ise süreci sabote etme konusunda en olağan şüpheli ekip olarak görülüyor. Bu nedenle Oslo sonrası sütten ağzı yanan Kürtler şimdi yoğurdu üfleyerek yemeye çalışıyorlar.
Oslo görüşmelerine katılan bir Kürt politikacısına geçtiğimiz hafta yeni süreç Oslo’dan daha mı ‘olumlu’ diye sorduğumda bunu ‘ancak bir ay sonra cevaplayabilirim’ demişti. Görünen o ki Kürt tarafı hükümetin ateşkes başta olmak üzere atacağı güven verici adımları görmek istiyor. Açıkçası Kürt tarafı şunu soruyor: bu hükümet havuç-sopa politikasından vazgeçecek mi? Gerçeğin dünyasına bir adım daha atacak mı?
Yoksa, Türkiye’nin de ağır kaybedeceği bir felaketinin kapısını mı aralayacak? Kürtlerin samimi bir şekilde barış istemelerini suiistimal mi edecek?
Hatırlatmakta yarar var. Kürtler barış sürecine olduğu kadar, kendilerini savunma ve ‘zor’ kullanarak özgürlüklerini elde etmeye de hazırlar.
Bu nedenle KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın en son ANF’ye yaptığı açıklama oldukça önemliydi: Karayılan ‘Daha önceden de kamuoyuna açıkladığımız gibi, iç toplantılarımızı yaptık ve tamamladık. İki eksen üzerinde hazırlıklarımızı yapmakta olduğumuzu ifade etmiştik. Bunların birincisi, her an gelişme olasılığı olan yüksek bir savaş ve direniş ekseni. İkincisi ise Önder Apo’nun geliştirmekte olduğu barışçıl çalışmalara dahil olma eksenidir. Biz şimdi birinci eksen değil de ikinci eksen üzerinde yoğunlaşırken bütün boyutlarını netleştirerek ve kesin bir biçimde sürecin derinleşmesini sağlayacak yol ve yöntemler üzerinde düşünmek ve pratik esaslarını somutlaştırmaya çalışmaktayız’ dediği zaman aslında her Kürdün evinde kutsal bir yere sahip olan ‘Ji Serxwebûn û Azadiyê bi Rûmettir Tiştek Nîne’ sözüne işaret ediyordu.
Öyle veya böyle, Kürtler ve Kürdistan için özgürlük saati çoktan çalmış durumda.”