"Fırat Kalkanı, hangi başarıyla sonuçlandı?"

"Fırat Kalkanı, hangi başarıyla sonuçlandı?"

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'de yürüttüğü ve 71 askerin şehit olduğu Fırat Kalkanı Harekâtı'nın sona ermesiyle ilgili olarak "Türkiye’nin altı yıllık Suriye iç savaşı sırasında izlediği ve çıkıştan çok inişlerle dolu Suriye siyasetinde bir fasıl daha kapanmış bulunuyor" dedi.

Murat Yetkin'in "Fırat Kalkanı, mesela hangi başarıyla sonuçlandı?" başlığıyla yayımlanan (31 Mart 2017) yazısı şöyle:

Başbakan Binali Yıldırım, Fırat Kalkanı Harekâtı'nın tamamlandığını NTV’de ne zaman açıkladı farkındasınız, değil mi?

29 Mart akşamı, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Ankara’ya inmeden az önce açıkladı. Daha önce açıklanan programda olmamasına rağmen Tillerson ile ilk görüşmeyi de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan önce Başbakan Yıldırım yaptı.

Yıldırım zaten az önce Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından çıkmıştı ve MGK basın bildirisinde de Fırat Kalkanı operasyonunun “başarıyla” tamamlandığı yazıyordu.

Bu açıklama da akla “Mesela hangi başarıyla?” sorusunu getiriyor ister istemez.

Fırat Kalkanı 24 Ağustos 2016’da başlamıştı.

Daha beş hafta önce, 15 Temmuz’da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki gizli Fethullahçı örgütlenmenin marifetiyle kanlı bir askeri darbe girişimi yaşanmıştı. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak dahil üst subaylar, kendi astları tarafından rehin alınmış olmalarının travması devam ediyordu.

Operasyondan 4 gün önce 20 Ağustos’ta Gaziantep’te IŞİD saldırmış 54 vatandaşı öldürmüştü. Bu eylem Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer yetkililerce “Bardağı taşıran damla” ve harekâta geçme nedeni olarak açıklandı.

Oysa IŞİD o gece vurmasaydı da Cerablus harekâtı başlayacaktı. Çünkü Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen ABD birliklerinin desteğiyle PYD/YPG 12 Ağustos’ta Münbiç’e girmişti. Darbe girişimi travmasındaki ordunun “Fırat’ın batısı” kırmızı çizgisini kollayacak durumda olmamasını iyi değerlendirmişti ABD. Münbiç’te kaçan IŞİD militanlarının büyük kısmının –PYD’nin özellikle kuzeye giden yolu çıkış kapısı olarak bırakması nedeniyle Cerablus’a, Türkiye sınırına geldiği görülüyordu.

Harekât kararının alındığı 20 Ağustos güvenlik toplantısı, Tarabya’daki Huber Köşkü’nde yapılmış ve saat 18.00 gibi sona ermişti. IŞİD’in Gaziantep eylemi ise saat 22.30 sularında meydana geldi. Yani o hain eylem olmasaydı da harekât başlayacaktı.

Harekâtın iki amacı açıklandı zaten: Birincisi IŞİD’i Türkiye sınırından uzaklaştırmak,  ikincisi de Türkiye sınırında PYD/YPG’nin kontrolüne geçmemiş tek küçük bölüm kalan Azez-Cerablus hattının hiç değilse ellerine geçmemesini sağlamak. Afrin-Kobani kantonlarının birleşmesinin önüne geçilmesinin bir ifadesi de buydu.

Burada askeri ayrıntılara girmeyeceğim. Başta 20 bin km kare alanın kontrole alınması gerekirken bunun onda birinin alınabildiği konusu siyasi hedefleri doğrudan ilgilendiren bir konu değil. Zaten Nihat Ali Özcan’ın dediği gibi, “Bu konvansiyonel bir harekât değil. Siyasi hedeflere ulaşmanız için bütün askeri hedefleri yerine getirmeniz gerekmeyebilir.”

Bunu söylerken 216 gün süren harekâtta 67 askerimizin şehit düştüğünü, 600 Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanının hayatını kaybettiğini o arada resmi rakamlarla 3 bin civarında IŞİD militanının öldürüldüğünü ihmal ediyor değilim.

Sadece konuyu siyasi hedefleri açısından ele almak istediğimi söylüyorum.

Açıklanan iki siyasi hedeften birisi yerine gelmiş sayılır: IŞİD’in Türkiye sınırıyla doğrudan bağı kalmadı. Türkiye’nin “yabancı terörist savaşçıların” geçişini durdurduğu ve bu katkısının "görmezden gelinemez" olduğunu dün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile basın toplantısında Tillerson da söyledi zaten.

Ancak ikinci siyasi hedefin gerçekleştiğini söylemek mümkün değil.

Afrin ve Kobani kantonlarının birleşmesinin önlendiği söylemi tam doğru değil. Sadece sınır hattında birleşmesi şimdilik önlenmiş sayılır. Çünkü Rusya ve Beşar Esad’a bağlı Suriye ordu güçleri kanalıyla Halep üzerinden Münbiç Afrin bağlantısı kuruldu.

Rus özel kuvvetlerinin 20 Mart akşamı Nevruz kutlamasını kollarında YPG armalarıyla yaparken çekilen fotoğrafın Halep mahreçli verilmesi boşuna mıydı sanıyorsunuz? Ya Çavuşoğlu’nun 2 Mart’ta “Münbiç’e ilerleyip YPG’li görürsek vuracağız” demesinden bir gün sonra Rusların “YPG buraları bizim kontrolümüzde Şam rejimine devrediyor” açıklamasıyla “Orada kalsanız iyi olur” mesajı vermesi? Ertesi gün ABD’den “YPG ile devam etme niyetimiz devam ediyor” açıklaması gelmesi?

Şu anda hem ABD, hem Rusya YPG’ye Türkiye’ye karşı koruma sağlamış durumda. Bunu PKK’nın bağımsız Kürdistan hedefini, terör eylemlerini desteklemek adına değil, şu anda tek ortak hedef olarak IŞİD’i gördükleri için yapıyorlar muhtemelen. PYD başkanı Salih Müslüm bu durumu sınamak için “Rakka’yı da Kürdistan’a katarız” deyince Amerikalı komutandan zılgıtı yedi; “Suriye’nin kuzeyinde bile yüzde 10 nüfusla Kürt federasyonu kurdurtmayız” diye. Türkiye’nin kuramsal doğruluğu olan “Bir teröriste karşı başkasıyla mücadele edilmez” demesinin bu çerçevede kaynayıp gitmesi, Çavuşoğlu’nun dediği gibi “üzücü” ama acı gerçek bu.

İşte Türkiye bu tablo içinde Başbakan, Tillerson’un Ankara’ya geldiği gün Fırat Kalkanı'nın sona erdiğini açıkladı.

Şimdi o bölgedeki Türk ordusu işlev değiştirdi. İç savaşın başından bu yana Türkiye’ye göçmüş Suriyelilerden bir kısmının Cerablus’a dönüşü başlamıştı. Şimdi onları Cerablus, Dabık, El Bab ve arada irili ufaklı iki yüzden fazla köye yerleştirmek, orada yeni bir hayat kurmalarını sağlamak görevi olduğu söyleniyor yetkililerce.

Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin bu çerçevede kamplarda kalan 10 bin kadar göçmenin evlerine dönebileceğinden söz ediyor.

Tabii siyasi planda bir de Fırat Kalkanı sayesinde Türkiye’nin yeniden Suriye masasına dönmüş olması var. Ruslarla Astana süreci ve devamı… Aksi halde bu kadarı da olamayabilirdi.

Ancak nereden bakarsanız bakın, Fırat Kalkanı Harekâtı'nın resmen son bulmasıyla Türkiye’nin altı yıllık Suriye iç savaşı sırasında izlediği ve çıkıştan çok inişlerle dolu Suriye siyasetinde bir fasıl daha kapanmış bulunuyor.

Türkiye Suriye iç savaşına –göçmenleri kabul dışında- siyaseten bu kadar dahil olmasaydı hiç açılmamış olacak bir sayfa daha…