ABD’nin etkili dergilerinden Foreign Policy’de, Türkiye ekonomisine dair kapsamlı bir makale yayımlandı. ‘Erdoğan Ekonomi 101 dersinden kalıyor’ başlıklı makalede, “Türkiye Cumhurbaşkanı kendisinin haklı olduğu ve dünyanın bütün ekonomi uzmanlarının hatalı olduğu üzerine devasa bir kumar oynadı” denildi.
Borzou Daragahi imzasıyla yayımlanan makalede, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Londra’da küresel yatırımcılarla yaptığı toplantıda ve hemen ardından Bloomberg’e verdiği söyleşide faizler ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığı hakkında yaptığı yorumların yatırımcıları endişelendirdiği görüşü paylaşıldı. Makalede “Piyasaların merhameti yoktur” denildi; Erdoğan’ın açıklamalarının zaten kaygılı olan olan yatırımcılar nezdinde olumsuz etki yarattığı belirtildi.
Gazete Duvar'da yer alan çeviriye göre, ilgili makalede şu ifadelere yer verildi:
“Ekonomistler ve yatırımcılar, gelişmekte olan piyasalara yönelik küresel iştahta yaşanan genel düşüşün Türkiye’ye zarar verdiğini söylüyor ama aynı zamanda, Erdoğan’ın kendisine ve ekonomik meselelere dair doğru kabul edilenlere aykırı fikirlerine dikkat çekiyorlar. Zürih merkezli varlık yönetimi şirketi GAM Investments’ın yatırım direktörü Paul McNamara, ‘[Erdoğan’ın] Görüşleri, son 10 yılda hiç olmadığı kadar önem taşıyor. Geçmişte istediğini söylerdi. Atıp tutardı ve siyasi bir gerekçe sunardı. Ardından Merkez Bankası devreye girerdi ve faiz oranlarını yükseltirdi. Artık böyle olmuyordu’ diyor.”
Foreign Policy ardından, bir dizi uzmandan ‘Erdoğan’ın genel olarak kabul gören standard nosyonlarla uyuşmadığını söyledikleri bir dizi ekonomik ilke’ konusunda görüş aldı. Dergi bunları şöyle sıraladı:
Erdoğan’ın ‘yüksek faizin enflasyona yol açtığı’na dair görüşünü sık sık dillendirdiğini belirten dergi, “Bu, para tedarikini sıkılaştırmanın enflasyonu azalttığı yönündeki ekonomik kuralı hiçe sayıyor” ifadelerini kullandı. Foreign Policy, Erdoğan’ın kariyerinin başından beri ‘faiz lobisi’ne karşı çıktığını, yatırımcıların ise bu görüşü bir süreliğine ‘ekonomik gerçeklerin yan etkilerini yumuşatan bir politikacı’ olarak gözardı ettiğini yazdı. Ancak dergi, şöyle devam etti: “Şimdi, Erdoğan’ın faize karşı düşmanlığının daha felsefi olduğu, tefeciliği günah sayan İslami ve Hıristiyan görüşlere dayandığı açık. Dahası, kendi Merkez Bankası’nın yöneticilerinin isteklerine karşı açıkça ifade ettiği muhalefeti, yatırımcıları bu kurumun bağımsızlığı konusunda endişelendirdi.”
Foreign Policy, Türkiye’nin büyümeye dayalı ekonomisi konusunda şu eleştiriyi getirdi:
“Türkiye’nin son birkaç yıldaki ekonomik büyük kısmı, Erdoğan’ın siyasi müttefikleri olan inşaat ve kalkınma devlerine giden kolay krediler, borç garantileri ve diğer kolaylıkların sonucu olarak görülen inşaat patlamasıydı. Erdoğan’ın ucuz krediye olan inancı, Türkiye’nin sınırsız biçimde büyüyebileceği, ekonominin aşırı ısınmayacağı ve enflasyonel baskıların kızışmayacağı kanaati ile bağlantılı. Görünüşe göre Erdoğan, Türkiye’nin ekonomisinin her yıl hiçbir yan etkisi olmadan yüzde 7 oranında büyüyebileceğine inanıyor.
Fakat ekonomistler, kontrolsüz bir büyümenin esasında bir ülkeyi duraklamanın (resesyon) ortasına atacağını, enflasyonun -ki şu an yüzde 10 oranlarında- tüketicilerin birikimlerini ve kazançlarını yiyeceği konusunda uyarıda bulunuyor. IMF ve diğer ekonomistler, Türkiye’nin yüzde 4’ten daha fazla büyümemesi gerektiğini söylüyor.”
2000’lerde yabancı yatırım dalgasının Türkiye’nin ekonomik başarılarına olanak tanıdığını belirten Foreign Policy, “Fakat TL’ye dair endişelerin gölgesinde bu sayı azalıyor. TL’nin değerindeki düşüş, yatırımcıların kâr marjını azaltma tehdidi içeriyor” ifadelerini kullandı. Dergi şöyle devam etti: “Erdoğan da, Türkiye’de büyük yatırımları bulunan Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerle kavgalar çıkararak bu duruma pek yardımcı olmadı. Yabancı şirketlerin bir gün, ülkenin siyaseten çok istikrarsız olduğuna kanaat getirebileceğine dair endişelere kulak vermedi.”
Washington’daki Delma Enstitüsü’nden Selim Sazak’ın “Erdoğan gelişmiş sanayiye sahip demokrasilerin ve onların açgözlülüğünün, kendisini herhangi bir riskten koruyacağına inanıyor. ‘Hollandalılar beğenmezse Unilever kepenk indirsin. Fransa beğenmezse Renault gidebilir’ diyor”görüşünü paylaşan dergi, şu yorumu yaptı: “Fakat bu tehlikeli bir oyun ve çoktandır Türkiye’de yerleşik olan firmalar çekilmeye istekli olmasa da, Erdoğan’ın hatalı politikaları yeni yatırımcıları vazgeçirebilir.”
Foreign Policy, “Çoğu kalkınmış ülke orta sınıfı ekonomik büyümenin ve yeniliğin motoru olarak görür. Fakat Erdoğan yönetiminde Türkiye, ülkenin çoğunlukla laik ve kentsel sınıfları olan, AK Parti’ye zaten oy vermeyen tüketiciler ve memurlar pahasına, yoksullar ile zenginleri ödüllendiren regresif vergi politikalarına sahne oldu” ifadelerini kullandı. Washington’daki Delma Enstitüsü’nden Selim Sazak da bu konuda, “Buna Robin Hood stratejisi diyebilirim. Düşmanından al, destekçilerine ver” dedi.
Ekonomik sorunların dış güçler kaynaklı bir manipülasyon olarak sunulmasını eleştiren dergi, “Erdoğan kenara çekilip finans ekibinin çarşamba günü önemli bir faiz oranını yükseltmesine izin verdikten sonra bile, bunu dolarla mücadele etmenin bir yönetimi olarak anlattı” ifadelerini kullandı.
“Suudi Arabistan’ın aksine, Türkiye’nin büyük projeleri finanse edecek devasa bir petrol zenginliği veya döviz fazlası yok” diyen Foreign Policy, “Bununla birlikte, kamu mallarını teminat olarak kullanarak projeler için para toplama amacıyla 2016’da bir fon kurdu. Bu, bir başarı olmadı ama Türkiye, başka amaçlarla kullanılacak sermayeyi edinmek için kamu mallarını -özellikle de toprağı- sık sık kullanıyor. Aynı zamanda, sermaye edinmek için ülkenin havayolları -Türk Havayolları- ve posta hizmetleriyle de oynuyor” dedi. İnan Demir bu konuda, “Türkiye’nin cari hesap fazlası yok, doğal kaynakları yok. Böyle bir ülkenin varlık fonuna sahip olması sıradışı” görüşünü paylaştı.
Makalede Türkiye’de kredi derecelendirme kuruluşlarına yönelik yapılan ‘Sen kimsin?’ türü çıkışlar hatırlatıldı; bu tarz söylemlerin yatırımcıları korkuttuğu yorumu yapıldı. Fidelity International şirketinden bir uzman, kredi derecelendirme kuruluşlarının bu şekilde sorgulanmasının ‘ülkenin liderliğinin gerçekliği gözardı ettiğine’ dair endişe yarattığını belirtip, “Sayılar yalan söylemez. Bu durum yatırımcılara, Türk yetkililerin dengesizlikleri idrak etmediği hissini veriyor” dedi.
Foreign Policy, “Erdoğan’ın kredi derecelendirme kuruluşlarına dair düşmanlığının ve Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarından yabancı güçleri sorumlu tutan komplo teorileri dalgasının arkasında, ironik biçimde, ülkenin gözalıcı büyümesini finanse eden, şu an endişeleri olan aynı küresel yatırımcılara yönelik kızgınlık var” dedi.
* Bu makale Türkçe'ye ilk olarak, Gazete Duvar tarafından çevrilmiştir