'Balyoz'daki yargılama hataları saygınlığınızı yok ediyor'

'Balyoz'daki yargılama hataları saygınlığınızı yok ediyor'

 

Utku Çakırözer

(Cumhuriyet - 26 Eylül 2012)

 

'Balyoz’daki yargılama hataları saygınlığınızı yok ediyor'

Darbe iddialarına ilişkin davalarda Avrupa’daki hava yavaş da olsa değişiyor.

Balyoz davasında karar açıklandıktan sonra Brüksel’de Genişlemeden Sorumlu AB Yetkilisi Stefan Füle’nin ofisinden yapılan ilk değerlendirmede şu ifadeler yer almıştı:

“Türkiye’de yargı süreçlerindeki kusurların, adil yargılama hakkını ve savunma tarafının haklarını etkilemesinden duyduğumuz endişeyi, AB Komisyonu olarak çeşitli vesilelerle, son olarak da 2011 yılı İlerleme Raporu’nda dile getirdik. Türkiye’nin bu kusurların üzerine acil olarak eğilmesi gerekmektedir. AB Komisyonu, bu konuya 10 Ekim’de açıklanacak İlerleme Raporu’nda daha detaylı olarak tekrar eğilecektir.”

Füle’nin bahsettiği bu yılki İlerleme Raporu taslağı kısa süre önce basına sızdı. Balyoz ve Ergenekon davalarına ilişkin ifadeleri Cumhuriyet’te duyurmuştuk. Taslakta şu ifadeler kullanılmış:

“İddia edilen darbe planlarına ilişkin soruşturmalar, geniş tutulan kapsam, yargılama işlemlerindeki yanlışlar ve yürütmenin yargı üzerindeki etkisi nedeniyle giderek artan şüphelere yol açmaktadır.”

Bu ifadelerin Balyoz davası hakkındaki karar açıklanmadan önce yapıldığını hatırlatmakta fayda var. Mahkeme heyetinin emir alan-emir veren ayrımı yapmaksızın 325 sanığı 20, 18 ve 16’şar yıl hapse mahkûm etmesini bu davaları savunan kesimler dahi ağır buluyor. Dava süresince usul hataları yapıldığı, dijital delillerin üzerinde oynandığı ve sanık lehindeki delillerin değerlendirme dışı bırakıldığı gibi oldukça ciddi iddialar konusunda bugüne kadar kimse kamuoyuna tatmin edici bir yanıt verebilmiş değil.

Hal böyleyken bu yıl tüm aday ülkeler için “hukuk devleti” ilkesinin öne çıkarılacağı AB Komisyonu’ndan çıkacak raporun son hali daha detaylı ve ağır olabilir.

Kitap yakmak ile aynı zarar

Kısa süre öncesine kadar Türkiye-AB ilişkileri açısından kritik bir noktada görev yapan emekli bir AB diplomatı önceki gün Ankara’daydı. Balyoz kararlarını yakından takip etmişti. Davaların Brüksel ve diğer Avrupa başkentlerinde nasıl algılandığını sorduğumda yanıtı şu oldu:

“Bu davalar başlangıçta Türkiye için Avrupa’da büyük bir saygınlık kazandırdı. Sivil-asker ilişkisinin rayına oturtulması açısından önemliydi. Ancak yargılama süreçlerinde yapılan yanlışlar, her geçen gün Türkiye’nin bu saygınlığını yıkıyor. Basılmamış kitabın yakılması, gazetecilerin hapiste tutulması Türkiye’nin imajına ne kadar zarar veriyorsa, Balyoz’da yapılan hukuk hataları da aynı derece zarar veriyor. AB raporuna bu bakış yansıyacaktır.”

Bu sözler üzerine bir meslektaşımız, “Bu noktaya gelmekte biraz geç kalmadınız mı?” sorusunu yöneltti. Karşılığında “Evet bunları görmemiz biraz zaman aldı” yanıtı geldi sadece...

Avrupa’da hava değişiyor. Çok yavaş ve çok geç.

Sanık avukatları: Gölge etmeyin yeter

HSYK 1. Daire Başkanı İbranim Okur, pazartesi günü bu köşede, 365 sanıklı bir dava olduğu için Balyoz davasının Yargıtay aşamasının öncelikli olarak ele alınacağı ve kısa süreceği beklentisini dile getirmişti. Sanık avukatlarından Celal Ülgen, buna yanıt olarak gönderdiği metinde şunları vurguladı:

“Sayın Okur gölge etmesin başka ihsan istemez. Bu tutumu sanık yakınlarına ‘umut pompalamak’tır. Sanık yakınlarının duyguları ile zaten yeterince oynandı, beklentiler yaratıldı. İlk umut pompalaması toplu tutuklamalardan sonra başladı. ‘Yurtdışındaki sanıklar da teslim olduktan sonra tahliyeler başlayacak’ denildi. Yurtdışındaki sanıklar geldi, tahliyeler gerçekleşmedi. İkinci umut pompalaması ‘ifadeler tamamlansın, tahliyeler başlayacak’ denilerek yapıldı. Bu nedenle sorgular 1 dakikaya kadar indi. Üçüncü umut pompalaması ise esas hakkındaki savunmalar sırasında yaşandı. Hükümle birlikte tahliyeler yapılacak denildi. Ama tam bir şok yaşandı. HSYK 1. Daire başkanının yaptığı son umut pompalaması. Türkiye’de normal yargı süreci asla işlemeyecek. Özel yetkili mahkemeler karşıdevrim mahkemeleri gibi çalıştırılmaktadır. Bu mahkemelerden de kararı irdeleyecek Yargıtay’dan da olumlu sonuç beklemek safdillik olur. Yargı bağımsız olmadıkça, normal hukuk düzeni geri gelmedikçe umut beslemek doğru olmaz.”

İbrahim Okur’un, Yargıtay’daki temyiz aşamasının 3-4 ay gibi kısa tutulabileceği tahminine de Ülgen, “Bu dava yüz binler hatta milyonlarca sayfadan oluşan devasa bir dosya içermekte. Okumadan nasıl karar verecekler. Süre kısa tutulursa bu sanıkların lehine değil aleyhlerine olacaktır” karşılığını veriyor.