Kapatılan Furkan Vakfı’nın 8 tutuklu üyesi için Adana'da 2 gün önce yaptığı eyleme polis müdahale etti. Eyleme katılan ve yerde yatan bir vatandaşın öldüresiye dövüldüğüne dair görüntüler kameralar yansıdı. Sosyal medyada paylaşılan diğer videoda ise polisin kameralar önünde vakıf üyelerine işkence ettiği anlar kaydedildi. Vakfın kurucusu Alparslan Kuytul müdahaleye ilişkin olarak, "Soylu, yapılanlar için "bu kadar olmamalıydı" manasına gelen tweet atmak zorunda kaldı. Tweetin başına da bizim tahrik ettiğimizi açıklamış. Tahrik edenin Allah belasını versin. Biz sadece yasal hakkımızı kullanmak istedik." dedi.
-Yürüyüş ve basın açıklamanızın amacı neydi?
Eften püften sebeplerle tutuklanan 8 arkadaşımız için yürüyüş düzenleyerek basın açıklaması yapmak istedik.
-Yürüyüş için valilikten izin aldınız mı?
‘Pazar günü saat 14,30 valiliğin göstereceği güzergahta yürüyüş ve basın açıklaması yapmak istiyoruz' diye cuma günü saat 13,30 valiliğe başvurduk. Ancak valilik başvurumuzu almadı. Evrak kayıta gittik bizi hukuk işleri bürosuna yönlendirdi. Orası da bizi vali yardımcısına, vali yardımcısı da bizi emniyete yönlendir. Bu şekilde bize zaman kaybettirmek istediler. Çünkü 48 saat öncesinde başvuru yapmanız gerekiyor. Biz 49 saat önce başvuruyoruz "geç kaldınız" demek için başvuruyu geciktirdiler. Resmi başvuru yapmak istedik ama başvurumuz hiçbir şekilde kabul edilmedi.
-Karşı olduğunuz nedir, niye muhalif olarak görülüyorsunuz?
Biz sadece hükümet değil sistem, rejim ile karşı karşıyayız. Birtakım uygulamaları nedeniyle hükümeti eleştiriyoruz. Ondan dolayı da karşı karşıyayız. Irak ve Suriye politikası, Türkiye'de PKK ile mücadele ederken yapılan birtakım haksızlıklar, hukuksuzluklar, şehirlerin basılması, evlere girilmesi, birçok insanın ölmesi gibi benzer konularda yapmış olduğumuz açıklamalar onları rahatsız ediyor.
-Teklif geldi mi?
Onlarla bir uzlaşıya girmeyeceğimizi çok iyi biliyorlar. Yıllardır takip ediyorlar. Bir uzlaşı olamayacağını tahmin ediyorlar. Uzlaşı yok derken dinden taviz vermeyeceğimizi söylüyorum. Yoksa kitabımız bize "barış daha hayırlıdır" diyor. Biz bu kitabın talebeleriyiz ve kavgacı değiliz. Peygamber efendimiz "düşman ile karşılaşmayı temenni etmeyiniz ama karşılaşırsanız da sabrediniz" diye buyuruyor. Kimseye düşmanlık yapmadığımız gibi saldırgan da değiliz ancak onlara boyun eğmiyoruz. İşte onlar buna çıldırıyor. Önceki gün yapılanlar "size boyun eğdireceğiz" anlamı taşıyordu ve bunu Süleyman Soylu'nun emriyle yaptılar.
Durum kötüleşip siyasi, hukukçu ve insan hakları aktivistleri tepki gösterince Soylu, yapılanlar için "bu kadar olmamalıydı" manasına gelen tweet atmak zorunda kaldı. Tweetin başına da bizim tahrik ettiğimizi açıklamış. Tahrik edenin Allah belasını versin. Biz sadece yasal hakkımızı kullanmak istedik. Polis gelip olayları büyüttü ve yüzlerce kişiyi darp etti. Coplarla insanların kafalarına vurdular. Üzerimize o kadar gaz sıktılar ki öleceğimi zannettim. Ne gözümüzü açabildik ne de nefes alabildik. Şahsen 4 saat kendime gelmedim. Arkadaşların yardımıyla kendimizi zar zor bir depoya attık. Sonra yaka paça bizi oradan da çıkardılar. Biz tahrik etmedik. Tamamen yasal bir zeminde yürüyüş yaparak basın açıklaması yapmak istedik. Başvuru yaptığımız halde kabul etmeyerek engel oldular.
-İktidar ile Furkan Vakfı mensupları arasında nasıl bir sorun var ki zaman zaman bu kendini bir şekilde dışa vuruyor?
Aslında sorun iktidardan ziyade devletle, çünkü hükümet başka devler başkadır. 4 yıldır aslında 2014'ten beri bizimle uğraşıyorlar. Yüzlerce konferansımız iptal edildi, yüzden fazla dava açtılar ve bir o kadar da savcılıktan döndü. 8 yılda başımıza gelmeyen kalmadı. Hükümetin de suçu var elbet ama asıl bunları yapan devletin kendisidir. Türkiye'de kendine devlet diyen bir güç var. Yetkiyi kimden almışlar bilinmez ama hükümeti de dinlemiyorlar. Mesela ben hapisteyken Mahir Ünal, "Alparslan Kuytul'a bizzat devlet müdahale etti" şeklinde açıklama yapmış. Yani hükümet devletin elinde esir durumda. Gülenciler ile arası bozulduktan sonra Erdoğan devlet ile anlaştı ve o günden beri devlet, hükümeti de arkasına alarak istediği zulmü yapabiliyor. Özellikle 15 Temmuz'dan sonra zulümleri çok arttı. Polis devleti olduk. 15 Temmuz'da işin içinde kimin olduğunu anlamak zor değil. 15 Temmuz bahanesiyle memlekette diktatörlük kurdular.
Bugüne kadar zulme uğrayan herkesin sesi olduk. Diyarbakır, Şırnak dahil nerede zulüm varsa dillendirdik. Örneğin tanklarla mahalleye girerek atış yaptılar. Tankla mahallenin içerisinde atış yapılır mı? Böyle bir şey olabilir mi? Terörle mücadeleymiş, böyle terörle mücadele mi olur? Terörle mücadele normal silah ile olur, tankla topla terörle mücadele olur mu? Ben bunları da dile getirdim. Benim bu konuları gündeme getirmemi istemiyorlar. Hükümetin suçu bize yapılan zulümlere sessiz kalmak ve bazı konularda devleti destelemektir. Süleyman Soylu hükümet değil devletin kendisidir. MHP'li ve aslında şimdi AKP'nin altını oyuyor. Yaptığı bu zulümlerle AKP'ye oy kaybettirmekten başka bir şey yapmıyor. İçişleri Bakanı oldukça bu ülkeye huzur gelmez, fikir ve ifade hürriyeti kalmaz, insanlar kendini emniyette hissedemezler. Bunları açıkça söylediğim için bunlara kızıyor ve üzerimize polisleri gönderiyor.
-Siz de provokasyon yapmakla suçlanıyorsunuz. Peki olaylarda kaç Furkan mensubu yaralandı ve gözaltına alındı?
Kimseyi provoke etmedik. İzin talebinde bulunduk ama bir türlü müracaatımızı kabul etmediler. Önce şunu söylemek istiyorum ki çok yalancılar, ben bunları bu kadar bilmezdim. 37 polis darp raporu almış, Allah'tan korkmaz adamlar. Arkadaşlarımıza gelince sayısını hala tam net olarak bilmiyorum ama yüzlercemiz darp edildi. Bunların bir kısmı rapor alırken bir kısmı ise hala almadı, çünkü polis arkadaşlarımızı takip ederek hastane hastane geziyor, rapor veren doktorlara rapor vermeyin şeklinde talimat veriyorlar. Rapor bile alamaz duruma geldik.
-Olaylarda oğlunuzun da başından darbe aldığı ve hastaneye yatırıldığı doğru mu? Durumu nasıl?
Polisler bize saldırdığında oğlum da yanımdaydı. Oğlumun başına copla vurmuş ve oracıkta bayılmış ama ben sıkılan gaz ve darp edilmemizden dolayı fark etmemişim. Polisler düşmana vurur gibi bize vuruyorlardı. Kamera ile çekim yapan oğlumu özellikle hedef seçtiler ve kafasına cop ile vurdular. Şu an Adana Şehir Hastanesi'nde yoğun bakımda. Doktorlar beyin kanaması olduğunu söylediler. Şu an müşahede altında tutuluyor. Sadece o değil birçok arkadaşımızın el ve ayakları kırıldı. Şimdiye birçok müdahale maruz kaldık ama bu kadarını ilk defa gördüm.
-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bunların amacı boyun eğdirmektir. Bilsinler ki onlara boyun eğmedim ve eğmeyeceğim. Yıllardır bu zulmü yapıyorlar. İlk konferans iptalleriyle başladı bu zulüm dönemi. Sonra gittikçe arttı ve bir operasyonla hapishaneye gönderdiler. Son dönemlerde de arkadaşlarımızı tehdit ediyorlar. Onlarca şehirde yüzlerce arkadaşımızı "Furkan Cemaati'ne gitmeyin" tehdit ediyorlar. Hükümetten çok devlet var bu işin içinde. Saldıran polislerin birçoğu da MHP bıyıklıydı. Sosyal medyaya yansıyan kamera görüntülerindeki kırmızı montlu olan bizzat güvenlik şube müdürü de MHP bıyıklıydı. Elinde cop vardı, bir müdür cop kullanır mı? Adana cemaatimizin merkezi olduğu için buraya çok özel adam gönderiyorlar. "Burayı bitirsek her yeri bitiririz" diye düşünüyorlar ama Allah onları rezil etti. Defalarca dağıttılar ama insanlar tekrar toplandı. Gece saatlerinde evimin balkonunda yarım saat konuşma yaptım. Boyun eğdiremediler. Galip gelen Allah'tır, biz galip değiliz ama onlar mağluptur.