T24 - Doğduğundan beri futbolun içinde olan Güntekin Onay, Türkiye ve Avrupa futbolunu, spor kültürümüzü ve hayata dair fikirlerini Burcu Esmersoy'a anlattı.
Hep en iyi kanallarda, hep en iyilerle çalıştım. Hele NTV yıllarım hiç bir şeyle karşılaştırılamayacak kadar değerli. Uzaktan hayranlıkla izlediğim insanlarla yan yana, sırt sırta çalışmanın tadı, verdiği mutluluk, gurur ve onur bana hayatımın sonuna kadar yeter.
İşte o değerli ve sevimli karakterlerden biri Güntekin Onay. Onu her ne kadar 10 yıldır tanıyor olsam da son 5 yılımız eşi Serra’nın da en yakın arkadaşlarımdan biri olması sayesinde daha da yakın daha da sıcak geçti. Ondan çok şey öğrendim hâlâ da öğrenmeye devam ediyorum çünkü öyle çok şey biliyor ki kafa bazen almıyor! O kadar çok konu hakkında haklı çıkıyor ki, bazen “Artık yeter” diyor insan. Derbi öncesinde de aynı psikoloji içinde kendisiyle konuşurken “Baska şeyler de sorsak ve bir söyleşi haline getirsek, siz de onu biraz daha tanısanız iyi olur mu acaba” dedim. Buyrun Güntekin Onay’ı takdimimdir efendim.
Rahmetli baban Gündüz Tekin Onay çok değerli bir futbol adamıydı. Senin hayatın da onun yüzünden futbol dünyasının arasında geçti. Çok yetenekli olduğunu da biliyorum, neden futbolcu olmadın?
Babam ile birlikte 4-5 yaşımdan itibaren antrenman sahaları, kamplar, maçlar, stadyumlarda büyüdüm hemen hemen. Tabii ki futbol da oynadım ancak 12 yaşımda Işık Lisesi’ne girdim ve yatılıydım. Futbol oynamak da yasaktı. Yıllarca doğru düzgün zaman ve fırsat bulamadım. Tam gelişeceğiniz yıllar ve futbolcu olma şansım olmadı tabii... Ben de basketbola başladım...
Futbolcu olamayınca teknik adamlık da olabilirdi ama sen yorumculuğu seçtin. Nasıl oldu bu geçiş?
Bu işin çekirdeğinden başladım. Geride kalan 19 yılda muhabirlik, kameramanlık, editörlük, dış haberler, dış alımlar, montaj dahil her şeyi yaptım. Geçen yıllar ve birlikte çalıştığın yöneticilerin seni bir noktaya getiriyor, en iyi yaptığın işe yönleniyorsun otomatikman.
Yorumculuk derken bu işin Türkiye’de çok sığ yorumlar eşliğinde yapıldığına katılıyor musun? Sadece Türkiye’den hareketle olayların değerlendirildiğine? Ya da neler düşünüyorsun, Türk basını ve televizyondaki yorumcuların futbolu yorumlayış şekline dair? Gözlemlerin vardır elbette.
Futbol hayat gibi. Çok adil değil. Hak ettiğini alamıyorsun bazen. Sürprizlere açık ve her an her şey olabiliyor. Bir simitçi bir profesörden fazla bilebiliyor. Abartılacak bir analitik düşünce yapısı, rasyonel düşünce falan istemiyor... Ancak ben 35 senedir içindeyim, dünyada gitmediğim stat, izlemediğim organizasyon yok. Haftada 10-15 canlı maç seyrediyorum özetler hariç. Saatlerce dünya basınını okuyorum. Hâlâ bilmiyorum. Bilen görmedim. İşin ilginç tarafı bilmeyen de görmedim.
Bizde empati sıfır... Kariyere ve emeğe saygı sıfır. Yorumlar da maalesef kişisel ilişkiler, tutulan takım, maç skoru ve yerli-yabancı ayrımı ekseninde yapılıyor. Hiddink’inden Rijkaard’ına, Schuster’inden Del Bosque’sine, Aragones’inden Zico’suna, Lucescu’suna, Daum’una bir tane iyi teknik adam gelmez mi kardeşim bu ülkeye? Hepsi mi kötü? Biri de mi anlamaz? Hakarete varan eleştirilerin nedeni, bunu söylemek istemezdim ama ne yazık ki ‘aşağılık kompleksinin dışa vurumu.’ Ya adam git bir dünya kupasına orada gir bir medya merkezine, bak bakalım seni kim tanıyor? Bu adamları kim tanıyor...
Biraz da internetin gelişimiyle eli her klavye tutanın ‘kanaat önderiymişçesine’ her alanda yorumlar yapmasının da etkisi var mı? Herkes fikrini beyan etmekte özgür tabii. Fikirlerin altı dolu mu, boş mu? Fikirler tutarlı mı? Değil mi? Yapan yapsın. Önüne geçemezsin. Çağın gereği biraz da bu.
Televizyonda program yapan insanlar -özellikle spor programları yapanlar- taraftarlarla hep karşı karşıya geliyorlar. Twitter’la birlikte de artık izleyiciyle içli dışlı bir hale geldiniz. Zaman zaman hepimizin ağzı bundan yanıyor. Bu konuda düşünceni merak ediyorum, gerçekten de bizim taraftar gibi davranma lüksümüz yok mu? İnsanların kendi aralarında konuştuklarını biz ekran dışında da olsa hiç söyleyemez miyiz? Hayatımızı hep ekrandaki takım elbiseli, ceketli halimizle mi yaşamalıyız?
Güzel bir konu. Ben çok doğal bir insanım ve senin gibi bu durumdan şikâyetçiyim. Ekrandaki benden tarz olarak farklı bir insanım. Ama işimizin de belli sınırları var, sorumlulukları var. Suiistimale çok açık bir konumdayız. O yüzden kendi aramızda konuştuklarımızı söyleyemeyiz.
Bu akşam Sami Yen’de son derbi oynanacak. Gönlündeki ‘Siyah-Beyaz’ı bir kenara bırakarak derbiye dair öngörülerini paylaşır mısın?
Beşiktaş ilk kez kazanmak zorunda olan bir takıma karşı oynayacak. Bu avantaj olabilir. İki takımın da zaafları var ancak birbirlerinin zaaflarından faydalanacak durumda değiller. Beşiktaş kazanırsa yarışa devam eder. Galatasaray’ı ise hiçbir sonuç kurtarmaz. Keşke iki takım da tam kadro olsaydı. Çok daha güzel olurdu.
Yarın gece ‘El Clasico’ var. Kim kazanır, ne düşünüyorsun?
Harika bir futbol gecesi. Barcelo-na’nın ütopik futboluna bayılıyorum. Mourinho’ya hayranım ve bir Atletico Madrid taraftarıyım. O yüzden sonuç önemli değil. Futbola doyalım yeter.
Allen Iverson transferiyle ilgili ne düşünüyorsun?
Türkiye’ye gelmiş en büyük sporcu. En büyük isim. Bu tartışılmaz. Ancak faydalı olur mu? Beşiktaş’ı hedeflerine taşır mı bu tartışılır...
Çok spor yapıyorsun, hep böyle disiplinli misin?
Çok spor yapıyorum ama hiç disiplinli değilim! Sporu seviyorum...
Bültene ne kadar zamanda hazırlanıyorsun? Veya ‘Yüzde 100 Futbol’a?
En fazla iki dakika! Giyinmek ve makyaj dahil! Ama her günümün en az 12-15 saati okuyarak, izleyerek, araştırarak, yaşayarak geçiyor. Hazırlığımı yaşarken yaparım ben.
Playstation’ı en çok hakkını vererek kullanan sensin. En çok hangi oyunu oynuyorsun? Ne kadar oynuyorsun? Neden?
En çok Call of Duty Modern Warfare 2 oynuyorum. Online, multiplayer, ortalama her gece 2-3 saat oynarım... Saat 2-5 arası. Arkadaş listemdeki oynama sürelerine bakınca 50 kişi arasında ilk 30’da yokum. Demek ki çok oynamıyorum.
Türkiye’de iyi futbolcu deyince aklına ilk kim geliyor? Yetenek olarak Sergen ve Rıdvan, kariyer olarak Hakan Şükür, Rüştü, Okan, Emre ve Bülent Korkmaz.
O mu? Bu mu?
Playstation mı? Serra Okumuş Onay mı?
Şaka mı bu?
Pes11 mi? FIFA11 mi?
Tabii ki PES.
Spor mu? Uyumak mı?
Spor.
İbrahim Üzülmez mi? Diego Lugano mu?
İbrahim Üzülmez.
La Gazzetta Dello Sport mu? Marca mı?
La Gazzetta.
Monica Belluci mi? Charlize Theron mu?
İkisi de çok güzel. Monica 46 yaşında olmasına rağmen çok daha seksi. Charlize ise çok daha iyi oyuncu.
Maradona mı? Pele mi?
Çok açık ara Maradona.
(Burcu Esmersoy - Radikal gazetesi)