Füze kalkanında asıl hedef Çin mi?

Füze kalkanında asıl hedef Çin mi?

T24 -  Wikileaks'in açıklamaları gerçekleşmeden önce Mete Çubukçu, NATO'nun geleceğine ilişkin tartışmaları ve bütçelerin küçüldüğü bir dönemde Lizbon'da yapılan zirvenin ardından kabul edilen yeni konsepti, bu konseptin Ortadoğu üzerindeki olası etkilerinin ne yönde seyredeceğini Birgün gazetesine anlattı.Mete Çubukçu, Soğuk Savaş'dan sonra vardığı noktada ciddi anlamda bir hedef ve bir tanım sıkıntısı çektiğini söylediği NATO için, "orta vadede ve uzun vadede aslında bu kalkan projesinin daha ileriye çekilerek Çin'e karşı bir baraj oluşturmayı amaçladığını düşünüyorum" diyor.

Çubukçu'ya göre konu çok taze olmasına rağmen, İran'da ve Ortadoğu ülkelerinde birtakım rahatsızlıklar yüksek sesle dile getiriliyor. "Özellikle İran'da birtakım şüpheler var. Her ne kadar İranlı yetkililer Türkiye ile yakın temas içinde olsalar da; işte Tahran Deklerasyonu, Birleşmiş Milletler'de 'hayır' oyu kullanarak İran'a daha yakın gibi görünse, belgeye İran ismini koydurmasa bile, sonuç olarak İran'daki bazı kesimlerin algısı bu kalkan projesinin kendilerine yönelik olduğu şeklinde" diyen Mete Çubukçu, Türkiye'nin, telaffuz etmese bile kendini bir kalkan projesi ile koruma altına aldığı fikrinde.

NATO'nun kabul edilen yeni konsepti Ortadoğu'daki politikaları nasıl etkiler, bölgedeki siyasi tutumları ne yönde değiştirir?

Lizbon'da tartışılan konuya baktığımız zaman; herhangi bir Ortadoğu ülkesinin ya da İran'ın isminin geçmemiş olmasına karşılık, aslında bu projenin kısa vadede İran ve dolayısıyla İsrail'i korumaya yönelik olduğu söylenebilir. Çünkü İran'ın şu an elinde olan füzelerinin menzilleri ancak Türkiye'nin fiziki sınırlarıyla 'sınırlanmış'. 3-5 yıl sonra ne olur, daha uzun menzilli bir füze geliştirilir mi orası tartışılır ancak şu an için İsrail sınırını, Türkiye sınırını görebilen füzeler olarak geliştirilmiş. Yani Avrupa'ya ulaşacak çapta füzeleri yok İran'ın. Dolayısıyla böyle bir mantık yürüttüğümüz zaman, Ortadoğu'da İsrail'e karşı bir koruma kalkanı ve İran akla geliyor ilk başta.

Konu çok taze olmasına rağmen, İran'da ve Ortadoğu ülkelerinde birtakım rahatsızlıkların olduğu biliniyor. Özellikle İran'da birtakım şüpheler var. Her ne kadar İranlı yetkililer Türkiye ile yakın temas içinde olsalar da; işte Tahran Deklerasyonu, Birleşmiş Milletler'de 'hayır' oyu kullanarak İran'a daha yakın gibi görünse, belgeye İran ismini koydurmasa bile, sonuç olarak İran'daki bazı kesimlerin algısı bu kalkan projesinin kendilerine yönelik olduğu şeklinde. Bu projenin bir parçası olarak Türkiye'ye muhtemelen bir radar kurulacağını biliyorlar elbette. Bundan da çok hoşnut değiller. Ama bu şu demek de değil; bu gelişme İran'la Türkiye arasındaki ilişkiyi zedeleyecek bir şey değil. Onlar da kendi tavırlarını koyuyorlar. Bu nokta şunu da ayrıca gösteriyor: Türkiye, çok yüksek sesle telaffuz etmese bile sonuçta kendini de bir kalkan projesi ile koruma altına alıyor.

Bölgedeki Şii-Sünni dengesi çok hassas biliyorsunuz. Yeni konsept bu açıdan bölgeye ve sürekli ihtilaf halinde olan halklara neler getirecek? Bu çatışma körüklenecek mi?

Mesela Türkiye'nin belgeye İran'ı koydurmamasının birtakım nedenleri var; hem yakın ilişkiler, hem ticari ilişkiler hem de yeni bir Irak yaratılması endişesi hâkim. Yani bazı dezenformatif bilgilerle yola çıkılıp, gerçekleştirilen işgalle bir savaşın başlatılması gibi benzeri birşeyin İran'da da olmaması amaçlanıyor; "bundan en fazla Türkiye etkilendi" gerekçesi ile.

Bunlara ek olarak, sonuçta Türkiye her ne kadar İran ile yakın olsa da, dirsek temasında bulunsa da, aslında bölgede rekabet eden iki ülke konumunda. Türkiye, bu Şii-Sünni ekseni çerçevesinde, Sünni kimliğini o anlamda çok fazla öne çıkarmasa bile, aslında bir dengeleme unsuru. Esasında Türkiye bunu birçok alanda da yapıyor, yetkililer de bunu söylüyor. Irak'ta, Suriye'de ve Lübnan'da İran'ı dengelediklerini, daha doğrusu İran'ın önünü biraz kestiklerini belirtiyorlar. Batıya karşı da bu argümanı kullanıyorlar. Hatta Hamas konusunda da aynı argümana başvuruyorlar. Yani İran'ın tek başına bu bölgede tırnak içinde çok rahat hareket etmesini önlemeye yönelilk bir politikası söz konusu. Bu tabii bölgedeki Şii-Sünni ekseni üzerinde de etkili. Yani şöyle birşey var; özellikle Körfez ülkeleri, mesela  Suudi Arabistan ve bölgedeki diğer güçlü Sünni ülkeler İran'dan çekiniyor. Baktığımız zaman 60 milyar dolarlık silah alımları var, F16'lar ısmarlandı. Yani inanılmaz bir konvansiyonel silahlanma var, nükleerden de öte! Bunu kime karşı yapıyorlar? Tabii ki İran'a karşı silahlanıyorlar, İran'dan böyle bir tehdit algıladıkları ve bunun sonucunda çekince hissettikleri için. Hatta İran-İsrail itişip kakışmasında alttan alta İsrail'i destekliyorlar, İran'ı durdurması veya birtakım projeleri geciktirmesi bağlamında.

Dolayısıyla bazı ülkeler Türkiye'nin bu kalkan projesinde batıyla birlikte hareket etmesini eleştiriyor gibi görünse bile, aslında İran'a yönelik bir şey; Sünni eksenindeki ülkelerin açıkça olmasa bile, içten içe desteklediği bir durum.

İttifakın zaten 'batının her yönden tedit aldığı' üzerine kurulu çok geniş ve belirsiz bir tanımı var. Lizbon Zirvesi'nden çıkan şöyle bir sonuç da var: 'Sivil aktörlerin savaş planlarına eklemlenmesi' stratejisi adı altında bir başlık açıldı. Bu da yine aynı şekilde çok muğlak bir tanım. İleride ne getirebilir bu adım? Bölgede birçok sivil yardım kuruluşu olduğu biliniyor.

Bu başlığı açıkçası detaylı incelemedim. Ama şöyle bir şey denebilir: NATO, Soğuk Savaş'dan sonra vardığı noktada ciddi anlamda bir hedef ve bir tanım sıkıntısı çekiyor. Yani 'terör nedir', 'terörist kimdir', 'bir ülke midir, bir grup mudur, bir kişi midir, kontrolden çıkan birtakım insanlar mıdır?' gibi noktalarda böyle muğlak bir yaklaşımı söz konusu. Ama şunu söyleyebilirim; ben, orta vadede ve uzun vadede aslında bu kalkan projesinin daha ileriye çekilerek Çin'e karşı bir baraj oluşturmayı amaçladığını düşünüyorum. Çünkü 10-15 yıllık bir zaman dilimini kaplayan bir proje. Projenin daha ileriki aşamasında NATO'nun aslında, Orta Asya'ya ve Çin'e karşı konseptini genişleteceğini tahmin ediyorum. Çünkü aksi takdirde karşısında bir güç yaratmak durumunda, İran dışında da şu anda bir güç görünmüyor. Dolayısıyla kadük kalıyor.

Geçtiğimiz günlerde NATO'nun Afganistan'da görevli üst düzey sivil bir yetkilisi bir açıklama yaptı, "Afganistan'ın büyük kentlerindeki çocuklar, aslında Londra ve New York'da yaşayan çocuklara göre çok daha güvenli bir ortamda" şeklinde. Sizce bu ilginç açıklama ile varmak istediği nokta neydi?Bu biraz tehditkâr bir üslup o anlamda. Oradaki koşullardan dolayı harekete geçen grupların batı başkentlerini, Avrupa başkentlerini tehdit etmesi bağlamında ve bu tehditin sürekli olması anlamında bir şey. Biraz daha derinine inersek aslında; oradaki koşulların, orada yaşananların biraz da bunu beslediği, bunu tetiklediğini, yani bu işgal koşullarının, Afganistan'da bugüne kadar yaşananların biraz bu terörist faaliyetlere zemin hazırladığını anlatmaya çalıştığını sanıyorum.

 (Semin Sezerer - Birgün gazetesi)