Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD'den füze alımının Türkiyenin güvenliği için yapılan bir çalışma olduğunu söyledi.Bakan Davutoğlu, ABD'den füze alımının İran'la Türkiye arasında bir sorun oluşturup oluşturmayacağının sorulması üzerine, "Türkiye'nin Patriot alımının İran ya da doğrudan başka bir ülkeyle alakası yoktur. Bu, Türkiye'nin kendi güvenliği maksadıyla yaptığı bir çalışmadır. Füze alımı hiçbir ülkeden gelecek herhangi bir cari tehdide karşı değildir. Patriotla İran arasında kesinlikle bir ilişki kurulmamalıdır" diye konuştu. Cnn Türk televiyonu'na konuşan Davutoğlu şunları söyledi: "Ekonomik karşılıklı bağımlılık olmadan hiçbir güvenlik ortamı kalıcı olamaz. Bir güvenlik riskini ortadan kaldırmak için hattı mümkün olduğu kadar sınırın ötesindeki alanları kapsayıcı şekilde geniş tutmak gerekir. Orta Doğu'da ciddi kutuplaşmalar olduğunda, bu Irak'ta da kutuplaşmalara yol açar ve sınırlarımızda bizi de riske sokar."Bölgede Türkiye'nin etkisini genişleteceklerini ve bunun sadece Orta Doğu ile sınırlı olmadığını, Balkanlar'ın ve Kafkaslar'ın da bu projelerinin içerisinde olduğunu söyleyen Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:"Kökenimiz ister Türk, ister Kürt, ister Acem, ister Arap olsun, eğer bir siyaset yapımcısı ya da entelektüelseniz, Türkiye-Irak-Suriye arasında gerçekleşmeye başlayan bu işbirliğine, Avrupa Birliği'ni kuran anlaşmalar gibi bir anlaşma oluşur diye bakılırsa, o zaman geleceğimiz parlak olur. Bizim yapmak istediğimiz bölgede ikili ilişkileri teker teker geliştirip, sağlam zemine oturtarak altyapıyı kurmaktır."Gazetecilerin, Türkiye'nin AB, ABD, Rusya ve Orta Doğu ilişkilerinin birbirini tamamlayıp tamamlamadığını sorması üzerine Davutoğlu, "İstanbul barışın başkenti rolünü oynuyor" diyerek, Slovenya'da katıldığı AB gayriresmi dışişleri bakanları toplantısından (Gymnich) bahsetti.AB'ye üye 27 ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı Gymnich'in gündem maddelerinin Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Akdeniz işbirliği ve Orta Doğu olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Hepsi doğrudan Türkiye'yi ilgilendiriyor ve ben de bölgelerde Türkiye'nin yaptığı işlerden ve bunun AB için öneminden bahsettim" diyerek, AB'nin kıtasal bir birlik olarak mevcut olduğunu, ancak küresel politikalar üzerinde ağırlığının, Türkiye'nin bu bölgelerde gösterdiği performansın çoğu zaman gerisinde kaldığını söyledi."Türkiye-Suriye-ABD ilişkileri, Nabucco projesi ve Türkiye'nin bölgede oynadığı roller göz önünde bulundurulduğunda AB'yi kıtasal bir konumdan, küresel bir konuma yükseltecek en önemli parametre Türkiye'dir" diyen Davutoğlu, "Türkiye-AB ilişkilerinin doğası bundan sonra sadece teknik müzakereler değil, aynı zamanda stratejik vizyon olmalıdır" ifadesini kullandı.Türkiye'nin stratejik önemini anlatan Davutoğlu, "12 gün içinde Balkanlar, Kafkaslar, Ermenistan, Orta Doğu, AB ve İran seyahatleri yaptık. Neticesine baktığımızda bunların hepsi aynı resmin içinde" dedi ve İran'a Batı'dan giden ilk dışişleri bakanının kendisi olduğunu hatırlattı.Geçen hafta yaptığı İran seyahatine de kısaca değinen Davutoğlu, zamanlamayı çok iyi ayarladıklarını ve İran'a, nükleer programını 5 1 ülkelerine sunmasının hemen ardından gittiklerini, terörün yanı sıra İran ile Batı arasında çıkması muhtemel bir krizi engellemek için nükleer programı da görüştüklerini belirtti.Davutoğlu, "Kürt meselesi ya da terör meselesi olarak olayın yansıtılmasının ötesinde hangi kökenden gelirse gelsin bütün vatandaşlar arasında özgürlük alanını genişletecek, ait oldukları devletin vatandaşı olmanın gururunu onlara yaşatacak bir proje olmasını arzu ettiklerini" söyledi.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın son kullandığı kavramla bu projeye "milli birlik hareketi" dediğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:"Biz öylesine ortak bir amaç etrafında bütünleşelim ki küçük kültürel farklılıklar, siyasi yaklaşım farklılıkları, ortak birlik bilincini zayıflatmasın. Güçlü bir aidiyet bilinci oluşturalım. Bizde Türk, Kürt, Arnavut, Boşnak, Kafkasya'dan gelmiş veya Balkanlar'dan, Kerkük'ten gelmiş apayrı insanların aynı apartmanda değişik katlarda yaşadığını görürsünüz, aile içinde evlilikler yaptıklarını görürsünüz. Bizde böyle bir ayrım göremezsiniz."Kendisinin "tarihdaşlık" kavramını geliştirdiğini söyleyen ve bu coğrafyadaki bütün insanların ortak tarih anlayışına sahip olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:"Vatandaşlık aidiyet hissinin en güçlü şekle getirilmesidir, aidiyet hissinin güçlendirilmesi demokratikleşme, özgürlük alanlarının geliştirilmesiyle olur. Yani tek tip bir anlayışı geliştirelim herkes buna tabi olsun yaklaşımı aidiyet hissini geliştirmez. Aidiyet hissini geliştirecek olan en geniş özgürlük alanını tanımlayıp, bu özgürlük alanının, vatandaşlık bilinciyle devlete, aidiyet şeklinde bağlanmasıdır. İnsanların hür iradeleriyle, ait oldukları devlete, güçlü şekilde bağlanmalarından daha güçlü bir siyasi meşruiyet temeli yok. Dolayısıyla daha önce denenmiş yöntemlerden farklı olarak milli birlik projesiyle, demokratikleşme projesi arasındaki irtibat burada sağlanıyor."Türkiye'nin doğal süreç içerisinde atması gereken adımlardırMilli birlik projesinin uygulama alanında önemli bir rolü olduğu yönündeki tespit üzerine Davutoğlu, "Demokratikleşme adımları Türkiye'nin doğal seyri içinde atması gereken adımlardır. İşin bir tarafında özgürlük diğer tarafında da terör var. Ancak güvenlik ve özgürlük alanı etnik kökeni, mezhebi ne olursa olsun bizim vatandaşlarımıza karşı olan bir borcumuz. Diğer tarafta da Türkiye'nin 30 yıldır kan kaybetmesine neden olan bir problemle karşı karşıyayız. Geldiğimiz noktada bunu çözmemiz lazım" dedi.Sorunla doğrudan ilgili bölgede Türkiye, Suriye, İran ve Irak olduğunu ve üç ülkeyle de Türkiye'nin eskiden beri güvenlik bağlamında temaslarının mevcut olduğunu belirten Davutoğlu, kendisinin şu anda yürüttüğü temasların yeni başlamadığını kaydetti. Suriye ile Türkiye'nin son dönemde çok yoğun güvenlik işbirliği mekanizmaları oluşturduğunu, Irak ile daha önce de işbirliği bulunduğunu ve yeni bir üçlü mekanizma geliştirdiklerini, Irak merkezi hükümetiyle ve kuzeydeki bölgesel yönetimle de yürütülen temaslar olduğunu söyledi. Davutoğlu, İran ile de aynı şekilde PKK-PJAK bağlamında bir ilişkinin mevcut olduğunu ifade etti.Türkiye'nin güvenlik meselesi aynı zamanda AB'nin meselesidirDavutoğlu "demokratik açılım" ile ilgili şunları söyledi:"İçerde demokratik açılım zaten kendi vatandaşlarıyla irtibatlarını güçlendiren bir şey olarak sürecek. Onun için Başbakanımız 'bu bir paket değil' diyor. Bir paket yapılıp bu bitti diye düşünülemez. Bu her dönemde yenilenen toplumsal sözleşmemiz olacak.Çevremizde terör üretmeyen, güvenlik sorunu üretmeyen bir coğrafya istiyoruz. Irak ve Suriye dost ve komşu ülke, ama aynı zamanda bizim bütün güney sınırımızı, bin kilometrelik sınırımızı güvenlik altına alıyoruz. Bunun üçüncü boyutu da AB içindeki unsurlardır. Türkiye'nin karşı karşıya geldiği güvenlik meselesi aynı zamanda AB'nin güvenlik meselesidir."İran, Suriye, Irak, AB ve ABD'nin terör örgütü PKK'ya yönelik 'silahı bırak dağdan in" baskısı yapıp yapmadıklarının sorulması üzerine Davutoğlu, bu konuda ayrıntıya girmesinin mümkün olmayacağını, ancak ülkelerle ciddi bir işbirliği içinde olduklarını ifade etti.Davutoğlu, Dağlıca baskının ardından Irak ile Türkiye arasında ve kuzey Irak ile Türkiye arasında ciddi bir kriz beklendiğini, ancak bu saldırılardan 4 ay sonra Irak ile bugün 18 bakanı bir araya getiren Irak ile Yüksek Stratejik İşbirliği Konseyi anlaşmasını imzaladıklarını söyleyerek, bunun Türkiye'nin diplomatik başarısı olduğunun altını çizdi.Görmek istediğmiz tarihi şekillendiren bir Türkiye'dirProgramda Türkiye'nin genel dış politikasıyla ilgili bilgiler de veren Davutoğlu, Türkiye ile ilgili birçok sorunun Cumhuriyet tarihi boyunca hep gündemde kaldığını, her bir sorunu sorun olarak görüp onun detaylarına girmek yerine Türkiye'nin stratejik geleceğiyle ilgili vizyon üretmeye odaklandıklarını belirtti."Yapmaya çalıştığımız sorunlara dayalı bir yaklaşım değil vizyona dayalı bir yaklaşım" diyen Davutoğlu, kendilerine 10 sene sonra nasıl bir Türkiye görmek istedikleri sorusunu sorduklarını kaydetti.Davutoğlu, Türkiye'nin gelecek vizyonuyla ilgili şunları söyledi:"Gelecekte tarihi şekillendiren bir Türkiye mi yoksa o tarihin sürüklediği bir Türkiye mi görmek istiyoruz? Bizim görmek istediğimiz tarihi şekillendiren bir Türkiye'dir...Yapmaya çalıştığımız gelecekte 20 yıl sonra Cumhuriyetin 100. yılında öyle bir Türkiye olsun ki çevresindeki bütün ülkelerin çekim merkezi olsun. O bölgelerde olan her olayda Türkiye'nin pozitif bir katkısı olsun."