Gazeteci Aziz Oruç: Ermenistan, beni idam cezası olan İran'a göndermekle tehdit etti

Gazeteci Aziz Oruç: Ermenistan, beni idam cezası olan İran'a göndermekle tehdit etti

Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde 11 Aralık'ta gözaltına alındıktan sonra “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanan gazeteci Aziz Oruç kaldığı Patnos L Tipi Kapalı Cezaevi'nden yazdığı mektupta Ermenistan'da, İran'da idamla tehdit edildiğini anlattı.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA)'nin internet sitesinde paylaşılan mektubunda Ermenistan ve İran’ın uluslararası hukuku ihlal ederek kendisine ağır işkenceler yaptığını anlatan gazeteci Oruç, ayrıca, “Ermenistan polisi siyasi iltica talebime işkenceler ve idam tehditleriyle yanıt verdi. Telefonumla eşime mesajlar gönderip eşime hakaretler ve cinsiyetçi tacizlerde bulundu. Bu yazdıklarımı lütfen kamuoyu ile paylaşın” çağrısında bulundu.

Cezaevine çok yabancı olmadığı için yavaştan alıştığını söyleyen gazeteci Oruç, "bir gazeteci olarak uğradığım hukuksuzluk ve haksızlıklar sonucunda siz değerli arkadaşların beni yalnız bırakmaması, dayanışma içinde olmanız gerçekten bana güç verdi" dedi.

Gazeteci Oruç'un mektubundan satır başları;

"Gazetecilik dışında bir şey yapmadım"

“Yaşadıklarımı kısaca özetlemem gerekirse, iki yıldır ben Süleymaniye’de yaşıyordum ve bu süre zarfında gazetecilikten başka hiç bir şey yapmadım. Medya Haber’e program yaptım, Roj News’e editörlük yaptım. Birçok kez de yeni yaşam gazetesine yazılar yazdım. Çeşitli röportajlar yaptım. Yaşam koşullarımız, şartlarımızın zorluğu ve eşimin haklı olarak adapte olamayışı bu koşulların ailemi zorlaması beni çeşitli arayışlara sürükledi.”

“Bu nedenle Türkiye’de çok örneği olan kaçak yollarla Avrupa’ya gitmeye çalıştım. Uzun arayışla sonucunda bir kanal buldum. Gidiş içinde benden yüklü bir para istediler. Diyarbakır’daki evimi eşyamı sattım. Bu yol için elde ettiğimiz geliri harcadık. Çocuklarımın geleceği için en çok bu yolu seçtik, yada tercih ettik. Ancak sonuç malumunuz büyük bir komplo sonucunda şu an cezaevindeyim”

"Ermenistan beni İran’da idamla tehdit etti"

Süleymaniye’den Basmax sınır kapısından İran’ın Meriwan kentine taksiyle Nordiz sınır kapısına doğru yola koyuldum. Yol çok uzundu taksiciyle Mahabat Urmiye yoluna vardığımızda akşam saat 20.00 civarıydı. Çok kar olduğu için yola daha fazla devam edemedik. İran’ın Miawda kentinde bir evde kaldık. 8 Aralık sabahında Miawda kentinden Tibriz kentine gitmek için başka bir taksiye binip gittim. Yaklaşık 3 saat sonra Tebriz’e vardım. Otogarda hemen başka bir taksiye binip İran Ermenistan sınırına gittim. Sınıra vardığımda saat 17,15 civarıydı. Aynı şekilde pasaportla İran’dan çıkış yaptım. Ermenistan tarafında yeni sınır kapısına geldim. Ermenistan’da kalmak için 3 bin Ermenistan parası verip vize aldım. Pasaportumu kontrol noktasına teslim ettim. Memur şüphelendi pasaportu yüz kere kontrol etti. Ardından polis asker çağırdı. Daha sonra pasaportun bana ait olmadığını sahte olduğunu söylediler. Doğru söylemediğim takdirde beni İran’a teslim edeceklerini İşkence edeceklerini tutuklayacaklarını İran’a verip idamla tehdit etmeye başladılar. Bu tehditler sürerken bazı Ermenistan polisleri de beni boğazlayıp tekme atarak darp ettiler. Ama hiç hayatımda duymadığım tehditler ve hakaretlere maruz kaldım.”

"İran seni idam etsin de aklın başına gelsin"

“Siyasi iltica talebinde bulundum. Ama Ermenistan askeri ve polisi hiç oralı bile olmadı. Gazeteci olduğumu haberlerimi gösterip bana inanmaları için mücadele ettim. Benim çabalarıma karşın onlar benimle dalga geçiyorlardı. Dolaptan ikide bir cop çıkarıp beni istedikleri gibi dövebileceklerini ve bundan kimsenin haberinin olmayacağını söylediler. Ben Kürt olduğumu Diyarbakırlı olduğumu belirttiğimde asker ve polisler Kürt halkına da hakaretlerde bulunarak ‘Ermenileri Kürtler öldürdü. Türkiye istedi Kürtler bizi sürdü. Siz sorumsuzsunuz’ deyip duruyorlardı. Bu arada tüm bunları Türkçe bilen iki kişi hem tercümanlık yapıp hem de bunları söylüyorlardı. Ayrıca 24 yaşlarında uzun boylu zayıf sarışın sivil giyimli biri de telefonumu alarak bana mesaj atan beni merak edenlere mesaj yazıyordu. Bu şahıs aynı şekilde eşime de mesajlar atıyordu. Eşimin merak edip yazdığı şeyleri okuyup gülüyordu. Tacizci cinsiyetçi sözler ile beni tahrik ediyorlardı. Ben bir keresinde eşime böyle şeyler söyledikleri için karaktersiz tacizciler diye bağırdım. Asker ve polisler benim hiçbir hakkımın olmadığını ve biraz sonra beni İran’a teslim edeceklerini söylüyorlardı. ‘İran seni idam etsin de aklın başına gelsin’ diyorlardı.”

"Ermenistan kendi hukukunu askıya aldı"

"Saatlerce benim iltica talebimi dahi alamadan beni savcılığa ve mahkemeye çıkarmadan gece saat 01.00 (9 Aralık) beni İran askerlerine teslim ettiler. İran’ın sınır karakol noktasında birkaç asker beni tekmeledi ve çok ağır hakaretlerde bulundular. O gece sabaha kadar elim bir sandalyede elim kelepçele bir vaziyette bekletildim. Sabah erkenden beni Sofya kentinde İran istihbarat polisi idaresinden gelip aldılar. Sofya ‘daki istihbarat polisi gelince akşama kadar sorgulandım. Neden öyle yaptığımı sordular. Ajan olduğumu bana dayattılar. İşkence edeceklerini söylediler. Sorgularının hiç bitmeyeceğini düşündüm. Bazı kişiler çok kötü davrandı. 9 Aralıkta gün boyu tehdit hakaret ve sorguyla geçti. Akşam olunca beni Sofya polis merkezine götürdüler. Orda bizim nezarethane dediğimiz ama İran’a karanlık oda dedikleri bir yere götürdüler

"Ölüm kokan karanlık bir odada saatlerce bekledim"

Karanlıktı ışık namına bir şey yoktu. Çok kötü bir koku vardı. Gün boyu süren sorgu ve tehditlerden sonra karanlık odada çok korktum. Sabaha kadar nerdeyse hiç yatmadım. 10 Aralık sabahında aynı polisler gelip beni alıp yine istihbarat polis merkezine götürdüler. Orada bana mahkemeye çıkarılacağımı söylediler. Bir iki saat geçtikten sonra mahkemeye çıktık. Savcılığa çıkarken savcılık ‘seni Türkiye’ye teslim edeceğiz’ dedi. Doğrusu İran’da kalmak istemiyordum. Başka seçeneğim yoktu. Benim Süleymaniye’ye gönderilmeme talebim reddedildi. Savcılıktan sonra mahkemeye çıktım. Mahkeme başkanı bana İran’da bu sahte pasaportla suç işlediğim için İran’da yargılamamın yapılacağını söyledi. Öyle deyince irkildim ve korktum. Hakim işlediğim suçun İran yasalarında cezasının ağır olduğunu söylediğinde ise daha da korktum. Hakim, Türkmen Türkçesi ile işlenen suçun cezasının 4 yıl olduğunu söyledi. Daha sonra hakim bana İran’a ilk kez geldiğim için ve iki çocuğum olduğu için bir yıl hapis cezası vereceğini söyledi. Öyle deyince biraz rahatladım. Ama bir yıl hapiste az değildi. İran’da hakim devam etti. Ve, “cezanı para cezasına çevireceğim ödeyebilir misin?” sorusuna sevinçle hemen evet dedim. Hakim açıkladı 1 milyon 800 bin İran Türkmen para cezası verdiğini açıkladı. Ayrıca benim Türkiye sınırında Türkiye’ye teslim edileceğimi belirtti. Yapacak bir şey yok deyip bunu da anlatmaya çalışıyordu. Ama bir yandan da Ermenistan’ın kendi hukukunu dahil uygulamazken İran’da yasalara göre yasalara göre mahkemelere çıkarılmam Ermenistan’ın kirli yüzünü ortaya koyuyordu. Ermenistan’da büyük bir garabet yaşanmıştı. Bunu öyle görüyorum.”

"İran’ın resmi polisi beni illegal yollardan Türkiye sınırına bıraktı"

İran polisi 10 aralıkta yani aynı gün Mako’da alıp İran Türkiye sınır kapısına getirdiler. Mako’da iki istihbarat polisi beni alıp Bazırgan’da sınır kapısına getirdi. Sınıra vardığımızda saat gece 23 00 sıralarıydı. Bura da da psikolojik ve fiziksel işkencelere maruz kaldım. İran’ın neden beni idamla cezalandırmadığını sorguluyorlardı. Onlara kalsaymış beni öldürmeleri gerekiyormuş. Sınır kapısında beni Türkiye’ye teslim etmelerini beklerken, ellerimi ve ayaklarımı kelepçeleyip, iki saat soğukta beklettiler. Hava gerçekten çok soğuktu. Ve neredeyse soğuktan donacaktım. Saat gece 01,00 saatlerine geldiğinde İran askerleri beni kelepçeli bir şekilde anca bindirip sınırdan uzaklaştırdılar. Israrla nereye götürüldüğümü sormama rağmen cevap vermediler. Aklımdan beni öldüreceklerini geçirmeye başladım. Neyse araba bir yere gittikten sonra beni 3 İran askerine teslim ettiler. Sınır hattı hemen yanında Türkiye askerlerinin bulunduğu bir tepe onun hemen yanında İran’a ait bir tepe bulunuyor. İran askerleri beni buradan sınırın diğer tarafına geçireceklerini söylediler. Ben ısrarla beni sınırda polislere teslim edileceğini mahkemenin kararı var dememe rağmen dinlemediler. Birkaç yer var dediler. Hem mayınlı tel örgüleri var dediler. Tellere basım beni Türkiye tarafına attılar.

"İran polisi: gitmezsen Türkler seni öldürür"

İran askeri ‘gitmezsen Türk askeri seni öldürür’ dedi. Ben öyle kaldıktan sonra karanlıkta yerde sürünerek kaçarak korkarak kendimi sınıra doğru sürükleyerek atmaya çalışıyordum. Koşarken dikenli kesici tellere takıldım. Ellerim ve ayaklarım tellerde kesildi ve ciddi olarak yaralandım. Şans eseri geçerken hemen nefes nefese korkuyla birçok kişiyi aradım. Beni almaları için. Sağ olsun bir arkadaşın ailesi beni alıp eve götürdüler. Tam bunları yaşadım ama hiç biri suçum da yok. Gazeteciyim ama bu ağır travmalara maruz kaldım. İran askeri o şekilde beni korsanvari gönderirken aynı zamanda Türkiye’ye de haber vermiş. Ben sabah kalkıp Diyarbakır’a ailemin yanına gitmeye çalışırken habersiz bir şekilde yalanlarla kirli bir plan hazırlanmıştı. Yani 11 aralıkta takip ettiğiniz gibi gözaltına alındık. Yalan haberler son dakikalar geçildi. Oysa ben sadece ve sadece gazeteciyim. Doğubayazıt’ta 8 günlük gözaltı süreci sonunda tutuklandım.

"Yeni Yaşam Gazetesi'ne yazdığım haber yazıları soruldu"

O kadar yalan ve kara propagandalar rağmen mahkemede yaptığım haberler attığım tweet’ler karşıma çıkınca üzüldüm. Bana neden nereden geldiğimi beni kimin aldığını hâkim sordu. Sonrası tüm sorular 2013-2014-2015-2016-2019 tarihinde sosyal medyada yaptığım paylaşımlar haberler soruldu. Birçok haberi neden yaptığımı sordular. Açlık grevi ile ilgili neden haber yaptığımı sordular. Yeni yaşam gazetesine yazdığım haber yazıları sordular. Sonrasında ise tutuklandım . Şimdi de haksız bir şekilde ceza evindeyim. Tüm bu yaşananların bilinmesine ve duyulmasını istiyorum.” 

"Tek kaygım eşim ve çocuklarım"

Yaşadığı mağduriyetlerin arından tek kaygısının eşi ve çocukları olduğunu belirten Oruç, ”Bu mağduriyetin ardından burada en çok istediğim eşimi ve çocuklarımın yalnız bırakılmaması. Hem maddi ve manevi anlamda büyük zorluklarım oldu. Şimdi birlikte yeni bir mücadele sürecine girdik, sizlerle de bunun da üstesinden geleceğimize inanıyorum. Evet, işte yol hazır olunca Avrupa yolculuğuna büyük bir umutla bende yola koyuldum” ifadesinde bulundu.

Gazetecilerin çok zorlu bir süreç yaşadıklarını anlatan Oruç, "Bu zorlu günlerde sessiz kalmamak çok önemlidir. Sesimiz kıstırılmak istenirken sizlerin bizlerin sesi olması çok önemlidir. Bu dayanışma aynı zamanda baskıya, saldırılara, hukuksuzluğa karşı verilen bir mücadeledir." dedi