Gazeteci ve foto muhabiri Çağdaş Erdoğan, tutuklanmasından 6 ay sonra çıkarıldığı ilk duruşmasında tahliye edildi.
Çağlayan Adliyesi’ndeki İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşmasında, tutuklu yargılanan gazeteci ve foto muhabiri Çağdaş Erdoğan ile avukatları hazır bulundu.
Duruşma öncesi avukatlar yazılı savunmasını mahkeme heyetine sunmak üzere Erdoğan’a imzalatmak istedi. Mahkeme başkanı, avukatların Erdoğan'a yazılı savunmasını imzalatmasını kabul etmedi. Mahkeme Başkanı’nın tutumunu eleştiren avukatlar CMK'ya atıfta bulunarak itiraz etti. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, "Size de CMK, bize de CMK" diyerek, avukatların itirazını tutanağa geçirmedi. Duruşma Erdoğan’ın kimlik tespitinin ardından iddianamenin özetinin okunmasıyla başladı.
Cansu Pişkin’in Evrensel’de yer alan haberine göre, Moda Sahili, Kalamış Parkı civarında, Milli İstihbarat Teşkilatı'na ait olduğu söylenen "görünmez" binanın fotoğrafını çektiği iddiası ile gözaltına alınan Erdoğan, götürüldüğü Kadıköy Rıhtım Karakolu'nda 4 polisin fiziki zorlaması ile çırılçıplak soyulup arama bahanesiyle cinsel tacize maruz kaldığını söyledi. Daha sonra Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğünü anlatan Erdoğan, 12 gün boyunca zorla IŞİD sanıkları ile birlikte tutulduğunu ifade etti.
Erdoğan, 12 günlük gözaltı sürecinin ikinci gününde MİT görevlisi olduğunu söyleyen iki kişi tarafından sorgulandığını, haber kaynaklarına ilişkin ajanlık dayatmasına maruz kaldığını ve istihbari bilgi vermemesi durumunda tutuklanacağı yönünde tehdit edildiğini anlattı. Erdoğan, 2014'ten beri gazetecilik yaptığını, bugüne kadar AP, AFP, Getty İmages gibi dünyanın saygın ajansları ile freelance çalıştığını, fotoğraflarının The New York Times, Guardian, BBC gibi onlarca gazete ve dergide yayınlandığını, CONTROL isimli belgesel projesinin, dünyanın saygın yayınevlerinden biri olan Akina Books tarafından yayınlandığını söyledi.
Erdoğan, “Hali hazırda çalışmalarım dünyanın birçok yerinde düzenlenen festivallerde ve galerilerde temsil ediliyor. Tutuklu bulunduğum süre zarfında ikisi Yunanistan ve İtalya'da ikisi ise Türkiye'de olmak üzere 4 ayrı sergim açıldı ve ben haksız yere cezaevinde olduğum için sergilerime katılamadım. Üstelik suç olarak, dünyanın en saygın gazeteleri için çektiğim fotoğraflarım önüme konulmuş durumda. Suçlama ise 'silahlı terör örgütüne üye olma' ve 'örgüt propagandası yapmak' gibi ayağı yere basmayan iki iddia. Bu gerçeklik dışı iki iddia yüzünden tam 6 aydır işimden, ailemden dostlarımdan ve en önemlisi özgürlüğümden mahrumum” dedi.
MİT'e ait sosyal tesislerin fotoğrafını çektiği iddiasına ilişkin beyanda bulunan Erdoğan, “Ben bir gazeteciyim, nerede fotoğraf çekmenin yasak olduğunu bilecek yetkinliğe sahibim. Gözaltına alındığım yer kamuya açık bir alan ve kamuya açık alanda fotoğraf çektirmek yasal haktır, ki benim için fotoğraf çekmek mesleki bir reflekstir. Ancak buradaki ‘keşif için fotoğraf çektiğim’ iddiası çağ dışı. 21. yüzyılda yaşıyoruz ve yaşadığımız çağ, uzay çağ olarak adlandırılıyor. Şu an internet üzerinde bulunan platformlarda onlarca harita programı mevcut. Dünya haritasında istediğiniz bölgenin uzaydan çekilmiş ayrıntılı ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflarını elde edebiliyorsunuz. Bu noktada sormak isyorum: Fotoğraf tarihinden akademisine, bunca bilgiye sahip biri olarak şayet keşif için fotoğraf çekiyor olsam bir klavye tuşu ile ulaşabileceğim görüntü için güpegündüz kendimi neden bu kadar zor duruma sokayım” diye sordu. Erdoğan, iddianamenin altı boş ve OHAL sürecinin oluşturduğu refleks ile hazırlanmış olduğunu söyledi.
Erdoğan, Yusuf Kaya isimli şahsın rehberinde eski telefon numarasının bulunduğu iddiasına ilişkin de beyanlarda bulundu. Yusuf Kaya isimli kişiyi şahsi olarak tanımadığının altını çizer Erdoğan, “Şahsa ait bilgilere göz atacak olursak 2015 yılında ailesinin kayıp ihbarı üzerine İstanbul'da gözaltına alındığı ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldığı yazıyor. Bu noktada sormak isterim: Serbest bırakılmış biri neden bana soruluyor? GSM şirketinden gelen raporda da görebileceğiniz gibi şahsın rehberinde bulunan telefon numarası bana ait değildir. Fezlekenin hazırlanma mantığı açıkça görülmektedir; ajanlık teklifini kabul etmediğim için hukukla ve hayatımla alay eder gibi sahte deliller yaratılmıştır” diye konuştu.
İddianamenin geri kalan kısmında ise profesyonel amaçla kullandığı web sitesi ve sosyal medya hesaplarında bulunan belgesel çalışmaları ve haber paylaşılmalarının “örgüt propagandası yapmak” suçunun “delilleri” sayıldığını hatırlatan Erdoğan, “Yıllardır çalıştığım ajanslar için Türkiye'de yaşanan toplumsal olayları fotoğraflıyorum. 15 Temmuz demokrasi nöbetlerini de fotoğraflıyorum, 1 Mayıs protestolarını da, İslami grupların düzenlediği gösterileri de, milliyetçi grupların gerçekleştirdiği mitingleri de fotoğraflıyorum. Bunun yanı sıra, mesleki ilgim ve dünyayı anlama çabam ile LGBTİ'ler, Kürt sorunu, ekolojik problemler, seks işçileri gibi konulara ilişkin uzun soluklu belgesel projeleri hazırlıyorum. Ancak, maalesef ki yalnızca protestolarda çektiğim fotoğraflar cımbızla seçilip iddianameye konularak, sadece bu konuları çalışıyormuşum gibi algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak, emniyet çalışanları fotoğrafların tamamını bağlamından koparmıştır. Underground gece hayatını çalıştığım ve kitap olarak yayınlanan CONTROL isimli belgesel projemde yer alan köpek dövüşleri, uyuşturucu satışı ve yasa dışı bahis gibi konulara ilişkin çektiğim fotoğraflar Başbakanlık Tanıtım Fonu ile çıkarılan ‘Yılın Basın Fotoğrafları-2016’ albümümde yer aldı. Vahim olanı bu fotoğraflar bile akıllara durgunluk verecek şekilde ‘PKK propagandası’ olarak fezlekeye konuldu, iddianamede yer aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteklediği İstanbul Fotoğraf Günleri Festivali'nde açılan ‘Yıkım ve Göç’ konulu fotoğraf sergimin tanıtım fotoğrafı ve sergi, iddianameye suç olarak konulmuş. Sormak istiyorum: Kültür Bakanlığı ayrı, Adalet Bakanlığı ayrı devletlere mi ait” diye sordu.
İddianamede başından sonuna kadar gazetecilik faaliyetinin sorgulandığını savunan Erdoğan, “Burada asıl sorgulanması gereken gazeteciler veya gazetecilik değil, bir gazeteciyi çalıştığı konular üzerinden kimliklendirmenin yanlışlığıdır. Çünkü iddianamenin mantığı ile yaklaşacak olursak, ben aynı anda 15 Temmuz demokrasi nöbetlerini fotoğrafladığım için AKP üyesi, 1 Mayıs protestolarını fotoğrafladığım için sol örgüt üyesi, mafya fotoğraflarımdan dolayı çete üyesi, uyuşturucu konusunu fotoğrafladığım için torbacıyım. Grup seks partilerini fotoğrafladığım için hangi örgütün üyesiyim? Bunun cevabını da fezlekeyi hazırlayan emniyet çalışanlarının hayal dünyasına bırakıyorum. Görüldüğü gibi, iddianame bütünü ile anlamsız ve dağınık bir tabloyu temsil ediyor. Aslında bu tablo, OHAL sonrası oluşturulan şizofrenik baskıların minimalize edilmiş hali gibi” dedi.
Erdoğan, “Gazetecilerin çektiği fotoğraflar kanıttır ve bu fotoğraflardan ancak ve ancak suçlular rahatsız olurlar” diyerek savunmasını sonlandırdı.
Erdoğan’ın savunmasının ardından avukatların beyanlarına geçildi. Mahkeme başkanı sık sık
avukatların savunmalarına müdahale etti. Bunun üzerine avukat Cahit Kırkazak, Mahkeme Başkanı’na, “Sayın hâkim burası sınıf değil, siz de öğretmen değilsiniz. Bu şekilde azarlayamazsınız” dedi. Mahkeme Başkanı ise müdahalesini, “Ben mahkeme Başkanı’yım, mahkeme düzenini sağlamak zorundayım” diye savundu.
Savcı, somut delillerin varlığına dayanarak Erdoğan’ın tutukluluk halinin devamını talep etti. Ara kararını açıklayan mahkeme, Erdoğan’ın tahliyesine karar vererek bir sonraki duruşmayı 1 Haziran’a erteledi.
Erdoğan, 2 Eylül’de Kalamış Parkı civarında fotoğraf çekerken, MİT sosyal tesislerinin fotoğraflarını çektiği iddiasıyla Kadıköy’de gözaltına alınmıştı. 13 Eylül’de tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilen Erdoğan’ın iddianamesi, 25 Kasım’da İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmişti. 37 sayfalık iddianamede, “PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “Terör örgütü propagandası yapmakla” suçlanan Erdoğan’ın çektiği fotoğraflar ve yaptığı paylaşımlar suçlamalara kanıt olarak gösteriliyor.