Gazeteci Doğan Yurdakul’un ölümünün ardından kim, ne söyledi?

Gazeteci Doğan Yurdakul’un ölümünün ardından kim, ne söyledi?

Gazeteci Doğan Yurdakul, Datça’daki evinde hayatını kaybetti.

Yurdakul’un hayatını kaybetmesinin ardından meslektaşları, siyasiler, dostları ve okurları sosyal medyada mesaj paylaştı.

Odatv davasında Yurdakul'un avukatlığını üstlenen Celal Ülgen, "Tutuklu iken, eşi Güngör Yurdakul'un Ankara'daki cenazesine izin ile katılan müvekkilimiz gazeteci Doğan Yurdakul'u yitirdik" dedi.

Gazeteci İlhan Taşçı da "Doğan Yurdakul'u yitirmenin tarifsiz acısı.Türkiye keşke nasıl bir entelektüel yitirdiğini bilse" diye yazdı.

Yurdakul'un ölümünün ardından yapılan paylaşımlar şöyle:

İsmail Saymaz: Doğan abi de gitti. OdaTV'de tutukluyken kanser hastası eşi Güngör hanımla telefonda vedalaşabilmişti. Bunu unutmayacağız. Ruhu şad olsun

Aslı Aydıntaşbaş: Oda Tv davasında uyduruk iddianameyle "Ergenekon" diye yaftalanıp cezaevine yollanan Doğan Yurdakul, vedat etmiş. Başınız sağolsun @odatv

Muharrem İnce: AKP-FETÖ ortaklığında yürütülen kumpas davalarının hedefi ve mağduru olan gazeteci, yazar Doğan Yurdakul'a Allah'tan rahmet diliyorum.

 

Yurdakul Odatv davasından 1 yıl cezaevinde kalmıştı

 

 

Odatv davası kapsamında ve gözaltına alınan Yurdakul, bir yıl cezaevinde kalmıştı. Yurdakul daha sonra hastalığı nedeniyle tahliye edilmişti. Yurdakul dava sonunda beraat etmişti.

Doğan Yurdakul, Odatv davasında yaptığı savunma şöyleydi:

"Sayın başkan, sayın heyet, düşüncelerim nedeniyle huzurunuzda bulunuyorum" diyerek sözlerine başlamıştı. İddianamede tüm suçlamaların kişisel düşüncelerine yönelik olduğunu savunan Yurdakul, "Bu iddialar nedeniyle genel olarak düşünce ve ifade özgürlüğünü hakarete uğramış olarak görüyorum" demişti. İddianamenin hayali varsayımlara dayanarak hazırlandığını ifade eden Yurdakul, iddianamedeki hakkındaki suçlamalara tek tek cevap vermişti. Yurdakul, "Polis, gözaltına alındığım gün benim iki bilgisayarıma el koydu. İddianameye dayanak oluşturan ve bilgisayar korsanlığıyla yaratılmış sözde ‘dokümanlardan’ hiçbiri benim bilgisayarımdan çıkmadı. Kaldı ki, bu uydurma dokümanların diğer bazı bilgisayarlara ‘nasıl girmiş’ oldukları da, vekillerimizin yaptırdığı dört bilirkişi raporuyla saptanmış ve delil olma niteliklerini kaybetmişlerdir.

"Başıma ilk kez gelmiyor"

"Düşüncelerim nedeniyle tutuklanmak benim başıma ilk kez gelmiyor" diyen Yurdakul, "Bu dava benim için bir 'dejavu' durumudur. Ben bu acayip filmi daha önce iki kez gördüm. İki askeri darbe döneminde gördüm. Kıyasıya eleştirdiğim hiçbir sivil hükümet zamanında düşüncelerim nedeniyle hapse atılmadım. Sivil ve kendisine ‘ileri demokrat’ diyen bir hükümet döneminde yazdığım yazılar nedeniyle hapse atılmak ilk kez başıma geliyor. Askeri darbe dönemlerinde ve bu dönemde gördüğüm eziyet, özel hayatıma etkisi bakımından da benzerlik gösteriyor"

"Fransa'da yaşayan kızım babasının başına gelenleri internetten izliyor"

Mahkeme Heyeti Başkanı Mehmet Ekinci tarafından kendisine kimlik tespiti sırasında medeni durumunun sorulmasına içinden acı acı gülümsediğini ifade eden Yurdakul sözlerine şöyle devam etmişti: “Çünkü ben ilk eşimle Mamak Cezaevi'nde tutukluyken evlendim. İkinci eşimi Silivri sivil kampüsünde tutukluyken kaybettim. 1981'de iki yaşında olan kızım benimle ve annesiyle birlikte sürgündeydi. Yıllarca Birleşmiş Milletler Pasaportu taşıdı. Şimdi 32 yaşında. Fransa'da yaşıyor ve babasının başına gelenleri internetten, sosyal paylaşım sitelerinden izliyor” ifadelerini kullanmıştı.

"İlk adımın atılmasını diliyorum"

"Yazdığım yazılar nedeniyle bir türlü doğal yargıcımın karşısına çıkamadım" diyen Yurdakul, "Gazeteci olarak Sıkıyönetim Mahkemeleri'ne çıktım. Devlet Güvenlik Mahkemelerine çıktım. Şimdi de Özel Yetkili Mahkemenin huzurundayım. Bunu anlattığım avukatım Sayın Serkan Günel ‘demek ki siz bir tek boşanma davanızda tabii hakiminizi karşısına çıkmışsınız’ demişti. Mahkemenizin bu ülkede gazeteci ve yazarların düşüncelerinden dolayı olağanüstü mahkemelere çıkarılmaları çilesine son verilmesi için bir ilk adım atmasını diliyorum" ifadelerini kullanmıştı.

Yurdakul, "12 Mart’ta 20 ay Mamak askeri cezaevinde tutuklu kaldım. 12 Eylül’de yazdığım yazılar nedeniyle 200 yılı aşan hapis cezasına çarptırıldım. TCK 142. madde kaldırılınca hepsi sıfıra indi. O zamanlar ‘düşünceyi susturmanın’ bahanesi ‘komünistlikti’, şimdi ‘teröristlik’. Yani temel hak ve özgürlüklere karşı husumetin mantığı açısından hiçbir fark yoktur. Hazırlık soruşturmasının usulündeki mantık açısından da pek bir fark olduğu söylenemez. O zamanlarda suçlama için sanıktan delile gidilirdi, şimdi de sanıktan delile gidiliyor. O zaman da düşüncelerinden hoşlanılmayan bir kişi tutuklanıp sona ona uygun bir suç uydurulurdu. Şimdi de öyle yapılıyor" demişti.

Yurdakul, şunları söylemişti:

"Ben 1963’ten beri gelmiş geçmiş bütün iktidarları kalemiyle eleştirmiş bir yazarım. Talimat almaya ihtiyacımın olmadığını herkes bilir. Bundan 30 yıl önce meydana gelen Maraş Katliamını da, Çorum Katliamını da gazeteci olarak yerinde izledim. Çorum’da çektiğim fotoğraflar, yazdığım haber ve köşe yazıları Aydınlık gazetesinin arşivinden bulunabilir. Yine bundan 30 yıl önce bir öğretim üyesinin katledildiğini Trabzon’a gazeteci olarak araştırmak için giderken gözaltına alındım. Şimdi 30 yıl önceki bu iki olay iddianame ve eklerinde "suç delili" olarak yer alıyor! Nedeni, o olayları birlikte izlemiş olduğum iki arkadaşımın Ergenekon davasının tutuksuz sanığı olmalarıdır. Sanık adı üstünde sanıktır. Onunla telefon konuşması yapmış olmanın örgütsel irtibat sayılması gülünçtür. Üstelik bu arkadaşlarımla görüşmelerim ortada daha Ergenekon davası adı bile yokken yapılmıştır."

Yurdakul anlattı salon güldü

"Derin devletle ve askeri darbelerin arka planıyla ilgili dört araştırma kitabı yazdım" diyen Yurdakul, "İddianameyi ve eklerini okuyup bitirdiğimde geçmişte yaşadığım bir olayı daha yeniden yaşar gibi oldum. 12 Eylül’den sonra, 1981 yılında gittiğim Brüksel'de Türk işçileriyle resmi makamlar arasında tercümanlık yapıyordum. Brüksel'in bir mahallesi.. İşte bu Türk lokantalarından birinde bir gün bir olay olmuş. Bir Türk, bir baş soğanı ‘bizim usul’ kırmak istiyor. Soğana yumruğu indirince cücüğü fırlıyor ve karşı masada yemek yemekte olan başka bir Türk’ün gözüne geliyor. Rastlantıya bakın ki, bu iki kişi arasında uzun zamandır süren bir husumet var. Gözüne tesadüfen soğanın cücüğü isabet eden kişi, bu düşmanlığın verdiği hırsla ‘vay, bana ha!’ diyerek masadan çatalı, bıçağı kapıp ötekine saldırıyor; kavga, karşılıklı yaralama, polis müdahalesi derken olay mahkemeye intikal ediyor. Gözüne cücük isabet eden kişi, soğanı yumrukla kırmak isteyenden ‘beni öldürmek istedi’ diye davacı olmuş. Duruşmada ben davalı tarafın, yani ‘soğanın cücüğüyle adam öldürmeye teşebbüs eden’ kişinin ve avukatının tercümanıyım. Gözüne soğanın cücüğü isabet eden davacı iddiasında ısrar ettiği için davada yol alınamıyor. Yargıç, olaydan hiçbir şey anlamadığı için zor durumda. Bu yüzden benden yardım almak istiyor ve soruyor: ‘Mösyö, sizin ülkenizde buna çok sık rastlanır mı? Yani insanlar, böyle soğana yumruk atmak suretiyle kavga ederler mi?’ Ben de Belçikalı yargıca bu kişilerin zaten uzun zamandır kavgalı olduklarını, soğanın bahane olduğunu anlatıyorum" dedi. Yurdakul konuşmasını şöyle tamamladı: Şimdi Odatv iddianamesine bakınca aklıma o yargıç geliyor. Velev ki bu iddianameyi okumuş olsa diyorum. Acaba bana şöyle sorar mıydı? ‘Mösyö, sizin ülkenizde terör örgütü böyle mi oluyor? Yani yazıyla, kitapla mı adam öldürülüyor?’ Bizim davamızla ilgili yabancı basında çıkan haber ve yorumları takip etmeye çalışıyorum. Bu davadaki suçlamaların dışarıdan görünüşü aynen ‘soğanın cücüğüyle adam öldürmeye’ benzemektedir" demişti. Doğan'ın bu konuşması salonda gülüşmelere neden olmuştu.

"Buradan çıkacağım yine yazacağım"

"Benim mesleğim yazı yazmaktır. Başka iş bilmem" diyen Yurdakul, "17 yaşımdan beri ekmeğimi yazı yazarak kazanırım. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde yazdıklarım nedeniyle suçlandım, işkence gördüm, hapse atıldım. Çıktım, yazmaya devam ettim. Tekrar atıldım, çıktım yine yazdım. O dönemler geçti, beni hapse atanlar unutuldu gitti, ben hala yazıyorum. Şimdi yine hapisteyim, buradan da çıkacağım ve yine yazacağım. Elim kalem tuttukça, ölünceye kadar yazmaya devam edeceğim. Suçlanan yazılarda yazanlar benim düşüncelerimdir. Beğenen de olur, beğenmeyen de. Hakaret sınırlarını aşmadıkça düşünceyi ifade etmenin tek yaptırımı beğenilmemektedir. Düşünceyi ifade ederek ‘silahlı terör örgütü’ suçu işlendiğini iddia etmek, yasalarda olmayan yeni bir suç türü icat etmektir. Bunu çağdaş hukuk da kabul etmez, çağdaş insan da kabul etmez, ben de kabul etmiyorum. Yaşadığım bu dejavuyu, bu kötü gerilim filmini sayın heyetinizin sona erdirmesini umuyorum ve diliyorum. Hakkımdaki iddialar asılsızdır ve yersizdir. Tahliyemi talep ederim" diye konuşmuştu.