Gazeteci Sedat Bozkurt: Demirtaş, "Dışarıda olsam Kandil’e gider, ‘ya beni burada öldürün ya da silah bırakın’ derdim" cümlesini kurmuş

Gazeteci Sedat Bozkurt: Demirtaş, "Dışarıda olsam Kandil’e gider, ‘ya beni burada öldürün ya da silah bırakın’ derdim" cümlesini kurmuş

Kısa Dalga yazarı Sedat Bozkurt, Edirne Cezaevi'nde tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın kendisini ziyaret edenlere, "Dışarıda olsam Kandil’e gider, ‘ya beni burada öldürün ya da silah bırakın’ derdim" dediğini aktardı. Bozkurt 28 Kasım'da yaptığı paylaşımda Demirtaş'ın avukatları aracılığıyla kendisine ulaştığını belirtti. Demirtaş, söz konusu cümlenin kendisine ait olmadığını söyledi. 

Bozkurt yazısında, "Büyüyen, bünyesi genişleyen partileri yönetmek zordur. HDP içinde çok fazla çeşitlilik barındıran ve bunu da önemseyen bir siyasi parti. Ama sonuçta partiyi yöneten bir irade de mevcut. Ve bu irade uzun zamandır Selahattin Demirtaş’ın “bir bilen gibi” partiye politik rota belirlemesinden, açıklamalarıyla partinin önüne geçmesinden rahatsız. Bunun en somut örneğini cumhurbaşkanlığı seçimlerinde göreceğiz. Hukuki olarak sıkıntı çıkacak olmasa bile HDP Demirtaş’ı aday göstermeyi düşünmüyor. Akıllarında kadın bir aday var. HDP ile Demirtaş arasındaki bu sıkıntıya çok vakıf olduğu anlaşılan Erdoğan tartışmaya “bir bidon benzin” ile katılarak Demirtaş’ı abartılı bir biçimde Edirne’den alarak Diyarbakır’da hasta olan anne ve babası ile buluşturdu. (Benzer yöntemi Erdoğan “İmralı’daki Edirne’dekine hesap soracak” diyerek daha önce de denemişti.) Demirtaş ile HDP arasındaki gerilimin çok yükselmesi beklenmiyor. Politik yaklaşım olarak HDP ile Demirtaş aynı noktada. Bu denklemde Abdullah Öcalan’ın pozisyonu merak edilen konu. Bir hükümlü olarak, sıradan hükümlülerin yararlandığı görüşmeleri yapamıyor, tecrit altında tutuluyor. Bu nedenle bir devlet kurumunda da kaldığı unutularak sürekli “devlet ile görüşüyor” yorumlarına muhatap oluyor. Erdoğan’ın onu seçimlerde devreye sokmak için ikna etmeye çalıştığına kadar pek çok söylenti mevcut. Söylenti çok ama ondan edinilmiş bir bilgi yok."ifadesini kullandı.

Bozkurt şunları kaydetti:

"Bu söylentileri ortadan kaldırmak için HDP Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan Adalet Bakanlığı’na başvurmuştu. Selahattin Demirtaş’ın da parti disiplini de önemseyerek Öcalan’la görüşmek için başvuruda bulunacağını HDP’ye bildirerek eş genel başkanlardan önce bir tür izin istediği de ortaya çıktı. Bu görüşmeler gerçekleşir mi? Gerçekleşirse çok ilginç olacağından hiç kuşku yok.

Demirtaş, kendisine ziyarete gelen ve çok önemsediği isimlere ilginç açıklamalarda bulunuyor. Ona göre “amasız, fakatsız” PKK silah bırakarak sivil siyasetin önünü açmalı. Daha ileri giderek, “Dışarıda olsam Kandil’e gider, ‘ya beni burada öldürün ya da silah bırakın’ derdim” cümlesini bile kurmuş.

HDP’den de bu görüşleri önemseyen bir grup Kandil’e gitme fikrini tartışmaya açmış. Ama çok fazla destek görmemiş.

HDP’nin kapatma davası uzar mı?

Kürt meselesini öyle ya da böyle sırtlayan en önemli yapılardan birisi kuşkusuz HDP’dir. Bu yazımda da HDP’yi siyasi partiler sicil bürosunda kayıtlı partilerden biri gibi ele alacağım, normali bu ama bunu belirtmek zorunda kalmamım nedenini uzun uzun anlatmaya gerek yok.

Genel Başkanları “Kürt meselesini çözdük bitirdik” diyor ama hala AKP’liler çalıştay yaparak Kürtlerin ne istediğini bulmaya çalışıyor. 20 yıllık mutlak iktidar iki kez denenmiş çözüm sürecinde edinilemeyen bir bilgiyi bir çalıştayda bulma çabası hayli ilginç doğal olarak. Oysa yıllar önce Kürt meselesini “yoktur” diyerek çözmüş bir iktidar ortağı var AKP’nin, MHP. Daha kestirme bir çözüm yöntemi elinin altında var yani.

HDP’nin Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatılma davası devam ediyor. Yargıtay’ın “isteksiz” açtığı, Anayasa Mahkemesi’nin de “gönülsüz” baktığı davanın prosedürü işliyor. Dava dosyasının çok zayıf olması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sürekli olarak ek delil olabilecek belge ve olaylarla dosyayı genişletmeye çalışıyor. Bu da doğal olarak zaman alıyor. HDP’nin avukatlarının yasal haklarını sonuna kadar kullanmalarıyla da dava sürecinin daha da uzayacağı belirtiliyor.

Davayı uzatacak etkenlerden birisi de Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan’ın görev süresinin şubat ayında bitiyor olması. Davaların görülme takvimini başkan belirliyor. Başkanlık seçim süreci de araya girince HDP davası, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin istediği gibi hemen ele alınamayacak ve süreç biraz daha uzayacak. Mahkemenin de acelesi yok zaten. Zühtü Aslan tekrar başkanlığa aday olursa ve iktidardan bir biçimde müdahale gelmezse seçilme ihtimali var. Aslan seçilirse ve dava prosedür gereği karar aşamasına seçim takvimi başlayana kadar gelmemişse, üyelerin de hemen hemen tamamına yakınının olumlu karşılayacağı bir yorum ile HDP kapatma davası seçim sonrasına kalabilir.

Bu da aslında AKP’nin de istediği bir durum. MHP istemese de. MHP’nin beklentilerini karşılayacak bir üye profili yok Anayasa Mahkemesi’nin. Hepsi küçük farklar da olsa aynı dünya görüşüne sahipler ve üye olarak tercih edilmelerinin kökeninde de bu yatıyor: Muhafazakârlar. AKP ne düşünüyorsa üyelerinin büyük çoğunluğu da öyle düşünüyor. AKP parti kapatmalara karşı ve bunu zorlaştıran düzenlemeler yaptı. Bu detay mahkeme açısından da önemli. Bir yandan da elinde kalan Kürt seçmeni de HDP’nin kapatılmasıyla kaçırmak istemiyor AKP. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin ağırdan almasına MHP’nin sert eleştirilerine karşın açıklamalarıyla da olsa mahkemeyi karşısına almak için devreye girmiyor ve sanırım girmeyecek."