Fethullah Gülen cemaatinin tek kurumsal yüzü olarak bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), kuruluşundan itibaren cemaat adına üçüncü kez açıklama yaparak “Hizmet Hareketi'nin Gezi Parkı eylemlerinin arkasında olduğu” ve “Hizmet’in Başbakan’ı 7 Şubat’ta tutuklayacağı” da dahil olmak üzere 11 iddiayı yanıtladı. GYV, resmi internet sitesinden yaptığı açıklamada “Gezi eylemcilerini Hizmet’e yakın savcı ve hâkimler tutuklamayıp salıvermiştir” iddiasının doğru olmadığını belirtirken “Hizmet’e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının zaten tasfiye edildiğini” söyledi.
GYV açıklamasında, Gülen cemaatinin “siyasi partiler üstü bir yaklaşım” olduğu vurgulanarak, hiçbir şekilde siyasi partilerle ittifak yapmayacağı belirtildi. Açıklamada, “Hizmet Hareketi’nin demokrasi, çoğulculuk, insan hakları, inanç özgürlüğü, adalet gibi temel ilkelerine uygun politikaları ve uygulamaları hangi parti tarafından yapılırsa yapılsın desteklediği” belirtilirken Sabah Başyazarı Mehmet Barlas’ın Zaman ve Today’s Zaman gazetelerinde hükümeti eleştiren yorumların artmasına dair yazılarına da isim vermeden yanıt verildi. GYV, “Hareket, tersi durumlarda yine partizan olmadığı için, siyasetteki uygulamaları eleştirmekten ya da tavsiyede bulunmaktan çekinmez. Bu, ülke menfaatlerini gözeten, prensipler doğrultusunda olan ve siyasi partiler üstü bir yaklaşımdır” ifadelerini kullandı.
Nisan 2012'de Gülen cemaati ile AKP arasında kriz olduğu iddialarına cevap verdikleri açıklamalarından bir sene sonra ifade ve basın özgürlüğü konusunda manifesto yayımlayan GYV'nin üçüncü açıklamasının tam metni şöyle:
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan Hizmet Hareketi'ne yönelik iddialara cevaplar
Son dönemde giderek artan bir şekilde başta sosyal medyada olmak üzere, Hizmet Hareketi ile ilgili olarak karalama ve yanlış bilgiye dayalı yönlendirme kampanyaları dikkat çekmektedir. Her ne kadar bir iddiayı dile getiren, onu ispatlamakla yükümlü olsa da bu gerçek dışı iddiaları dile getirenler, “böyle şeylerin ispatı olmaz” yaklaşımı ile yanlış tavırlarına devam etmekte ve edecek gözükmektedirler. Hizmet hareketi hakkında kamuoyunu yanıltma ihtimali bulunan bu tür karalamalara cevap vermeyi, Vakfımız zaruri bir görev olarak görmüştür. Öte yandan, bu iddialara ve karalamalara farklı zaman ve zeminlerde cevaplar verilmiş olsa da kamuoyunun şeffaf bilgilendirilmesi ilkesine saygının gereği olarak da bu açıklamayı yapmayı zorunlu görüyoruz.
1. İddia: “Gezi parkı eylemlerinin arkasında Hizmet Hareketi vardı”
Konuyla ilgili gerek Fethullah Gülen Hocaefendi’nin açıklamaları, gerekse Hizmet Hareketi’nin genel tavrı dikkate alındığında bu iddianın asılsız olduğu apaçık görülecektir.
Hizmet Hareketi, insanların şiddete başvurmayan barışçıl protesto hakkına demokrasiye saygının gereği karşı değildir. Ancak, bu tür protestoların istismara açık olmaları sebebiyle Hizmet, kendisine gönül vermiş olanların bu tür protestolara katılmalarını teşvik etmez.
Protestoların tamamen çevreci duyarlılıkla ve barışçıl olduğu ilk günlerde, üstelik Hükümete yakın çevrelerden de olmak üzere toplumun her kesiminden bireylerin katıldığı bu protestoya, Hizmet’e sempati duyan bazı kimselerin çevreci duyarlılıklarla ve kendi şahsi iradeleriyle ilk günlerde olumlu bakmış olmaları, topyekûn Hizmet Hareketi’nin bir tür komplo içinde olduğu anlamına gelmez.
Nitekim eylemcilere çapulcu denmemesi gerektiğini belirttiği konuşmasında Onursal Başkanımız Sayın Fethullah Gülen, masum taleplerle başlayan eylemin daha sonra bazı art niyetli çevreler tarafından istismar edildiğinin ve bazı uluslararası medyanın da olumsuz algılanacak bir tavır içinde olduğunun altını çizmiştir.
Gezi eylemlerinin en başındaki çevre duyarlılığına hak veren ve göstericilere karşı ilk günlerde alınan sert tutumla ilgili her çevreden tepkiler olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “sandık her şey değildir”, Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın “özür dileriz”, Kültür Bakanı Ömer Çelik‘in “mesaj alındı”, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın “bütün muhalefeti birleştirdik”, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın New York Times gazetesindeki yazısında Gezi Parkı eylemleri “çoğulculuğun ve demokrasinin bir yansıması” olarak tasvir etmesi ve son olarak AK Parti Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal’ın Gezi olaylarına ilişkin raporundaki ‘Hükümetin Gezi olayında stratejik hata yaptığı’ tespiti Hizmet’in bu konuya yaklaşımından farklı değildir.
Başbakan Erdoğan da, olaylar hala devam ediyorken tepki olarak düzenlediği Kazlıçeşme mitinginin hemen arkasından Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış törenine gelmiş ve burada Hizmet Hareketi’ni övmüştür. Pozisyonu itibarı ile her türlü istihbarata sahip olan Sayın Başbakan, ‘Gezi komplosu’nun arkasında Hizmet Hareketi’nin olduğunu düşünseydi bu övgüleri hiç şüphesiz yapmazdı.
2. İddia: “Gezi Eylemcilerini Hizmet’e yakın savcı ve hâkimler tutuklamayıp salıvermiştir ”
Bütün savcı ve hakimler kamu görevlisi olup HSYK’nın yetkilendirme ve denetimine tabidir. Şayet yapılan görevin ifası konusunda yanlışlıklar varsa sorumluluk Adalet Bakanlığı ve HSYK’ya aittir.
Kaldı ki, son dönemde medyada sıklıkla yer alan bazı haber ve yazılar sayesinde Hizmet’e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının zaten tasfiye edildiği de kamuoyunun bilgisi dahilindedir.
Üstelik uzun zamandır tutuklu yargılamaları problem olarak gören çevrelerin, şimdi “yargı neden tutuklamıyor” diye şikâyetçi olmaları da büyük bir tutarsızlıktır.
Ergenekon davalarını gayrimeşru hale getirmek için yakın geçmişte vesayetçi çevrelerin dillerine doladığı “Cemaatçi yargı” ithamının şimdi başka çevreler tarafından gündeme getirilmesi ve bunların bir tepki görmemesi de son derece düşündürücüdür.
3. İddia: “Hizmetle bağlantılı polisler, eylemcilerin çadırlarını yakarak ve Gezi eylemlerine sert müdahale ederek eylemlerin büyümesini sağladı”
Kolluk güçleri kamu görevlisi olup İçişleri Bakanlığı’nın yetkilendirme ve denetimine tabidir. Hükümetin emrindeki kolluk kuvvetlerinin yaptıklarının sorumluluğunu bir sivil toplum hareketine mal etmek mantık dışıdır.
Nitekim olayların ilk başladığı andan itibaren bütün müdahale talimatlarının Hükümetten geldiği ve çadırları belediye zabıtasının yaktığı daha sonra ortaya çıkmıştır.
Başbakan Sayın Erdoğan da, Emniyet güçlerine talimatları kendisinin verdiğini ifade etmiş, Emniyet güçlerine destek çıkan açıklamalar yapmış ve nihayet onları olaylardaki performanslarından dolayı ödüllendirmiştir.
4. İddia: “Cemaat Mısır’daki darbeye karşı çıkmıyor”
Türkiye’de yapılmış her darbeden mağdur olmuş bir hareketin darbelere karşı olmaması düşünülemez. Bu yaklaşım ile Hizmet Hareketi’nin kamuoyu nezdindeki itibarının yıpratılmaya çalışıldığı da açıktır. Darbe tehdidi konusunu gündemde tuttuğu için eleştirilen Hizmet Hareketi’nin, darbelere sıcak bakması asla mümkün değildir.
Bu vesile ile tekrar hatırlatmakta fayda bulunmaktadır ki, Mısır’da meşru ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı yapılan müdahale bir darbedir ve hiçbir şekilde tasvip edilmesi düşünülemez.
Fethullah Gülen Hocaefendi, Mısır’daki olaylar üzerine bir konuşma yapmış ve açıkça “Demokrasi bir kere daha darbe yedi” demiştir. Hocaefendi, açıklamasında, iktidara gelmesinin üzerinden bir yıl bile geçmeden, “hata yaptı” denilerek Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin, Türkiye’deki 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 askeri darbelerinin benzeri bir darbe ile görevinden uzaklaştırılmasının tarihe kara bir leke olarak geçeceğini açık bir şekilde vurgulamıştır.
Hizmet Hareketi’ne yakın olan medya organlarının hiçbirinin editoryal çizgisinde darbeye sıcak bakan bir üslup olmadığı gibi, bu medya organlarının tüm yayınları net bir şekilde darbe karşıtı olmuştur. Bazı Batılı siyasi çevrelerin Mısır’daki darbe karşısındaki ilkesiz tutumunu da en net bir şekilde söz konusu bu medya organları eleştirmiştir.
5. İddia: “Alternatif iktidara giden yol Pensilvanya’dan geçer. İktidara alternatif arayanlar gidip Gülen ile görüşüyor”
Toplumun her kesiminden insanın saygı duyduğu bir sivil kanaat önderinin insanlar tarafından ziyaret edilmesinin alternatif bir iktidar arayışı olarak sunulması ve böyle bir algı oluşturma çabasına girilmesi hem yanlış hem yanıltıcıdır.
Hayatı boyunca toplumun her kesimiyle diyaloğa açık olmuş ve kapısını herkese açık tutmuş olan Sayın Gülen’in, kendisi ile görüşmek isteyen insanlara sağlığı elverdiği sürece “hayır” demesi misyonuna ve inandığı değerlere terstir. Nitekim toplumun değişik kesimlerinden saygın pek çok isim Sayın Gülen’i ziyaret ettiği gibi, hükümetin birçok üyesi de defalarca kendisi ile görüşmüştür.
Kaldı ki, Sayın Gülen’in insanlarla olan ilişkilerine sadece siyaset perspektiften bakmak ve bu ilişkileri sınırlandırmaya çalışmak son derece yanlıştır.
Yakın geçmişe kadar Hocaefendi’nin Türkiye’de yaşamasını bile hazmedemeyenler bulunmaktaydı. Görünen o ki, şimdi bunlara gurbette ziyaretçilerini hazmedemeyenler de eklenmiş. Unutulmamalı ki, özgür bir insanın en temel demokratik haklarıyla bağdaşmayan bu saygısız tavır bir tür tecrit çabası olarak algılanmaktadır.
6. İddia: “Hizmet, bürokrasi üzerinden vesayet kurmak ve iktidara ortak olmak istiyor”.
Demokratik bir sivil toplum hareketi olan Hizmet Hareketi’ni, iktidar üzerinde vesayet kurmak ve iktidara ortak olmakla suçlamak açıkça abesle iştigaldir.
Demokrasilerde, seçimle gelen yönetimler yine ancak seçimle giderler. Bununla birlikte vatandaşların ve sivil toplum aktörlerinin iki seçim arasında her konuda eleştirilerde ve tavsiyelerde bulunmaları, devlet yönetimine karışmak olarak asla görülemez.
Seçilmiş meşru iktidarların her an denetim ve gözetimi, Türkiye’nin üye olmak istediği Avrupa Birliği normları çerçevesinde, katılımcı demokrasinin en tabii bir gereğidir. Toplum, bu hak ve hatta sorumluluğu sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri ve özgür ve eleştirel medya aracılığıyla yerine getirir.
Her hangi bir tavsiye veya eleştiride bulunan sivil toplum oluşumlarını, iktidar peşindelermiş gibi sunarak, onlara “siyasete karışma”, “öyleyse parti kur”, ya da “seçimleri bekle” demek demokratik sistemin ruhu, norm ve değerleriyle bağdaşmaz ve kabul edilemez.
Öte yandan, Hizmet Hareketi’nin prensiplerini ve ideallerini farklı düzeylerde benimseyen, toplumun her kesiminde çok sayıda insanın olması doğaldır. Bunun gibi, demokratik bir ülkede sadece yasal ve meşru vatandaşlık haklarını kullanarak, liyakat ilkesi çerçevesinde bürokrasiye girmiş Hizmet gönüllülerinin olması da doğaldır. Hangi görüşten ve yaşam tarzından olursa olsun vatandaşların cari kanunlar çerçevesinde kendi devletinde görev almasının “devleti ele geçirme”, “devlete sızma”, “vesayet kurma” veya “paralel iktidar oluşturma” şeklinde sunulmasının iyi niyetle açıklanması mümkün değildir ve üstelik benzer ifadeler Eski Türkiye’ye ait bir bakışı hatırlatmaktadır.
Elbette ki, bürokratlar seçilmiş yöneticilerinin ve amirlerinin (hukuka uygun) emirlerine itaat etmek ve sadece onlardan emir almak durumundadır. Bu yüzden şayet hukuka aykırı şekilde davrandığı ve yöneticilerinin emirlerine uymadığı ileri sürülen bürokratlar varsa, bunlar deliller ışığında yine hukuka uygun şekilde soruşturulmalı ve bir an önce yargıya havale edilmelidir.
Ancak, geçmişten bugüne olageldiği gibi, “vesayet oluşturma” ve “iktidara ortak olma” iftiralarıyla, bürokratik katmanlarda belli toplumsal kesimlerin tasfiye edilmesi ve dışlanması amacı varsa, bu hukuk ve demokrasinin en temel ilkelerine aykırıdır. Halkın iradesiyle seçilmiş iktidarların idari tasarruflarına tabii ki saygılı olunmalıdır; ancak yaygın iddialara göre, insanların Hizmet Hareketi’ne nispet edilerek anayasal bir suç olan fişlenmesi ve sonra da tasfiye edilmesi demokratik değildir.
7. İddia: “Hizmet, Kürt sorununun çözümü sürecine karşı”.
Çözüm süreci ile ilgili olarak açık ve net bir şekilde, “Sulh hayırdır, hayır sulhtadır” diyen onursal başkanımız Gülen’in fikir ve tavsiyeleriyle ilham verdiği Hizmet Hareketi çözüm sürecini en başından beri desteklemiştir.
Sayın Gülen’in, hem çözüm sürecinin çok öncesinden, hem de çözüm süreci başladıktan sonra yaptığı açıklamalar çok açıktır, nettir ve hükümetin Kürt sorununun çözümü konusunda bugüne kadar takip ettiği çizginin ilerisindedir. Bunu çeşitli sohbetlerinde ve en son Erbil’de yayımlanan Rudaw gazetesine verdiği röportajda da açıkça ortaya koymuştur. Sözgelimi, zikredilen röportajda Gülen, anadilde eğitim konusunun bir insan hakkı olduğunu ve siyasi pazarlık konusu yapılamayacağını net dille ifade etmiştir.
Öte yandan, çözüm süreciyle ve sürecin sağlıklı yürümesiyle ilgili her türlü samimi tavsiye ve ikazlar da asla çözüm karşıtlığı olarak görülemez/gösterilemez. Bilakis, bunlar sürecin daha sağlıklı bir şekilde işlemesi için yapılan katkılar olarak değerlendirilmelidir.
Vakfımız, Kürt sorunu ile ilgili bugüne kadar Diyarbakır ve Erbil şehirleri de dahil olmak üzere pek çok toplantı yapmıştır. Hizmet gönüllülerinin açmış olduğu okullar, Irak Kürdistan’ında zaten 20 yıldır Kürtçe eğitim yapmaktadır. Türkiye’nin ilk yasal özel Kürtçe televizyonu da yine Hizmet Hareketi’ne gönül vermiş müteşebbisler tarafından açılmıştır.
Hizmet Hareketi’nin somut olarak pozisyonu bu iken, hükümetin net bir şekilde arkasında durduğu KCK davalarının faturasını Hizmet Hareketi’ne mal etmek gibi çarpıtma örnekleri ile topluma yanlış algılar pompalamak büyük bir haksızlıktır.
8. İddia: “Hizmet 7 Şubat’ta Başbakanı tutuklayacaktı”.
Bu çok açık ve akl-ı selim hiçbir vicdanın asla kabul edemeyeceği büyük bir iftiradır.
Buna rağmen, hiçbir hukuki dayanağı olmayan, mantık kurgusu zayıf ve tutarsız; uygulanabilirliği ise hukuk sistemimiz gereği sıfır olan bu saçma senaryo “çamur at, izi kalır” mantığıyla art niyetli çevreler tarafından ısrarla tekrar edilmekte ve Hizmet Hareketi’ne açıkça iftira atılmaktadır.
Hizmet Hareketi’ne bu iftirayı atanlar, Başbakan’ı tutuklamakla Hizmet Hareketi’nin ne elde edeceğini ve sadece 9 ay öncesindeki seçimlerde yeni anayasa için cansiperane çalışırlarken neden bir anda komplocu oldukları sorusuna bugüne kadar makul, mantıklı ve ikna edici bir cevap verememişlerdir.
Kendisine yakın medya ve sivil toplum örgütleriyle ülkedeki her türlü demokratikleşme çabasını ve derin yapıların ve ilişkilerin ortaya çıkarılmasını destekleyen, Ergenekon soruşturması ve davalarına da bu yüzden destek olan Hizmet Hareketi’ne yakın bazı medya organlarının, KCK bağlantılı MİT soruşturmasını da bu süreçlerle bağlantılı görerek, olumlu bakması, Başbakan’a karşı bir komplonun içinde olunduğu iddiasını asla doğrulamaz.
Şu da çok bilinen bir gerçektir ki, herhangi bir savcı bir yana, Yargıtay başsavcısının bile başbakana ve bakanlara dava açma yetkisi yoktur. Hal böyleyken, “Başbakan tutuklanacaktı” iddiası saçma bir iftiradan öte değer taşımamaktadır.
Hizmet Hareketi’ne gönül verenler, AK Parti’deki hukukçu vekillerin ve yöneticilerin bu art niyetli iftiraların devam etmesine neden göz yumduklarını bir türlü anlayamamakta ve gönül kırgınlığı yaşamaktadırlar.
9. İddia: “Hizmet, seçimlerde bazı parti ve kişiler ile ittifak yapacak”.
Hizmet Hareketi, bugüne kadar hiç bir parti ile ittifak yapmadığı gibi bundan sonra da hiç bir parti ya da kişi ile ittifak yapmayacaktır.
Herhangi bir parti ile ittifak yapmak, Hizmet Hareketi’nin, parti siyasetinin üzerinde olması ve gönüllüleri arasında her siyasi görüşten bireyler olması gerçeklerine terstir.
Hizmet Hareketi, siyasi partilerle ittifaklar yapmamakla birlikte, demokrasi, çoğulculuk, insan hakları, inanç özgürlüğü, adalet gibi temel ilkelerine uygun politikaları ve uygulamaları hangi parti tarafından yapılırsa yapılsın, partizan olmadığı için, destekler. Bu sadece demokratik bir hak değil, aynı zamanda ülkeye ve gelecek nesillere karşı sorumluluğun gereğidir. Hareket, tersi durumlarda, yine partizan olmadığı için, siyasetteki uygulamaları eleştirmekten ya da tavsiyede bulunmaktan çekinmez. Bu, ülke menfaatlerini gözeten, prensipler doğrultusunda olan ve siyasi partiler üstü bir yaklaşımdır.
10. İddia: Ayağa düşmüş ve Hükümet tarafından inanıldığına da hiç ihtimal vermediğimiz bir başka iddia ise “Başbakan’ın odasına böceği Hizmet’e yakın çevreler koydu” iddiasıdır.
Devlet içerisindeki kurumlararası mücadelenin bir kurbanı haline getirilmek istendiği aşikar olan Hizmet Hareketi’nin “Başbakan’ı dinlemek” gibi açık bir iftirayla yıpratılmaya çalışılması asla kabul edilemez.
Konusu bariz suç teşkil eden böyle bir iddianın gereğinin yapılmamış ve hala yargı yoluyla aydınlatılmamış olması ise düşündürücüdür. Hizmet Hareketi’ni töhmet altında bırakmaya matuf algı oluşturma çabalarının ifadesi olan beyan ve yazıları kınıyoruz. Sorumluların bulunup ortaya çıkarılması yerine ortalıkta bazı tezviratların dolaşması ve ithamların yapılması başka karanlık amaçların güdüldüğünü akla getirmektedir.
Konunun bütün yönlerinin aydınlatılması, tertipçilerinin bir an önce bulunup ve hak ettiği cezanın verilmesi hükümetin ve yargının sorumluluğundadır.
11. İddia: “Fethullah Gülen neden Türkiye’ye dönmüyor? ABD’de olduğu için ABD etkisinde.”
Bu, Sayın Gülen’e yapılan çok açık bir hakaret ve iftiradır. Zaten, bu iftirayı dile getirenlerin çoğu, aynı şeyleri Hocaefendi Türkiye’de yaşıyor iken de, çok eski yıllarda da dile getiriyorlardı.
Bu iddia ve iftiraları dile getirenlerin çoğunluğu zaten aynı zamanda ABD’nin dünyanın her yerine hakim olduğunu da dile getirmektedirler. Sayın Gülen onların anlayışına göre, Türkiye’ye dönse de bu etkiden nasıl kurtulmuş olacaktır? Zaten aynı zihniyet ABD’ye hayatında adımını bile atmamış kişilere de aynı yaftaları ellerinde hiç bir delil olmadan takmaktadır. Hatta ilk kurulduğu zamanlarda AK Parti’ye bile ABD projesi diyenler olmuştur.
Sayın Gülen’in, Türkiye’ye neden dönmediğine dair defalarca açıklamaları olmuş ve Türkiye'ye dönüşünün, ‘demokratik kazanımları tersine çevirmek için bazı çevreler tarafından kullanılacağı endişesini taşıdığını’ dile getirmiş, dolayısıyla ‘Türkiye'ye dönmeyi çok arzu etmekle birlikte endişelerim izale oluncaya kadar dönmeyi düşünmüyorum’ demiştir.
Ayrıca, Türkiye’deki hızlı gündemlerle ve kendisine yönelecek medya ilgisi ve saldırıları ile ilgili açık bir şekilde: “Türkiye'ye ne zaman gelirsem geleyim o gün fırtınayı koparanlar, hortumları meydana getirenler, isnatlarda bulunanlar, idam fermanı kesenler yine aynı şeyleri yapacaklar. Bu yaştan sonra da her zaman aynı şeyleri duyarak yaşamanın zor olacağını düşündüm” demiştir. Zaten, Gülen, bir başka ülkede de yaşasa, bugünkü tezviratların belki 10 katının başka açıdan yapılacağını tahmin etmek zor değildir.
Yukarıdaki iddiaların bazılarını gündeme getiren ve yazan kişilerin Hizmet Hareketi’ne karşı ‘bir savcı 3 polisle hizmeti terör örgütü ve çete kapsamına sokarız, bitiririz’ gibi karanlık niyetleri ifade ediyor olmaları, buna ilave olarak dershanelerin kapatılma düşüncesini ‘Cemaata had bildirme’ olarak gündeme getirmeleri ve Hizmete gönül verdiğini düşündükleri kişilerin bürokrasiden tasfiye edildiğini ifade etmeleri ne acıdır ki derin devlet refleksi ve post modern darbe dönemi planlarını hatırlatmaktadır.
Hizmet hareketi her zaman tüm faaliyetlerini hukuk ve meşruiyet alanında sürdürmüştür. Milletimizin fedakârlığı ile açılmış ve büyük hizmetlere vesile olmuş bu kurumların had bildirmek için kapatılması iddiası hiçbir aklıselim ve vicdan sahibinin kabul edebileceği bir durum değildir.
Sonuç olarak; İnsanlığa hizmet sevdası ile yola çıkan fedakar gönüllülerden oluşan ve faaliyet gösterdiği 150 kadar ülkede gerek yetkililerden ve gerekse de o ülkelerin insanlarından çok olumlu tepkiler alan Hizmet Hareketi, bugüne kadar hiç bir yerde, hukuka, demokrasiye ve insan haklarına zıt hiç bir tavrın içerisinde olmamıştır, olamaz. Hizmet Hareketi, insanlardan oluştuğu ve insanın olduğu her yerde hatanın olması da tabii olduğu için, Hareket, hatalarının tespit edilmesine ve yapıcı eleştiriler getirilmesine sonuna kadar açık olmakla kalmaz, bunları dile getirenlere samimiyetle teşekkür eder. Ancak, yanlış ve yanlı bilgilendirmeye dayalı karalama kampanyalarına sessiz kalınması mümkün değildir. Bu duyurunun amacı, yapıcı eleştirilerin önünü kesmek değil aksine daha sağlıklı bir tartışma ortamına katkı sağlamaktır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı"
Gazeteci ve Yazarlar Vakfı, “Gündeme Dair Önemli Açıklamalar” başlığıyla yayınlanan yazıda (6 Nisan 2013), “hizmet” adı verilen oluşum hakkında detaylı bilgi vermişti. Yapılan açıklamada cemaat-AKP krizi iddialarına cevap verilmiş ve “hizmet”in bir sivil hareket olduğu vurgulanarak, kendilerine yakın kimseye siyasi tercihte bulunma gibi bir dayatma olmadığı vurgulanmıştı.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı: AK Parti ile kriz gündemimiz dışında
GYV, 17 Nisan 2013’teki açıklamasında ifade ve basın özgürlüğü konusunda, tarihinin en önemli çıkışını yaparak bir manifesto yayımlamıştı. İfade ve basın özgürlüğü konusunda siyasi baskı ve gazetecilik dışında işleri olan medya patronları eleştirilirken “gazetecilerin de mesleğin onurunu ve ilkelerini savunan bir duruş sergilemeleri gerektiği” vurgulanmıştı.
Gülen cemaati vakfından, siyasi baskı ve medya patronları için manifesto!