*E. Barış Altıntaş
Kamu kurumlarında alanınızda yıllarca çalışarak edindiğiniz kaynaklarınız, istihbarat servislerinde ilişkileriniz, adınız duyulduğu için gizli belgeleri sizinle paylaşanlar veya bir kahvehanede oturup konuşurken edindiğiniz bilgiler olmadan iyi bir haberci olabilir misiniz?
Gazeteciliğin dünyada gittiği yöne bakarsak, yakın gelecekte en önemli haber kaynağı internet ve kendi teknik araştırma becerileriniz olacak. Elbette, hâlâ geleneksel kaynaklardan haber yapılabilir, ancak gerek Türkiye gibi ülkelerde şeffaflıktan hızla uzaklaşan kamu sektörü, gittikçe yayılan korku iklimi ve yurttaş gazetecilerin olaylar gelişirken paylaştıkları bilgiler “geleneksel” gazetecilik yöntem ve kaynaklarını daha az etkili kılıyor. Ancak kamuya açık sızıntı belgelerin de gittikçe arttığı bir çağdayız. Panama Belgeleri’nden malum e-maillere kadar gazetecilik için altın değerinde birçok belgenin kamuya açık olarak yayınlanmasının örnekleriyle dolu. Bu tür belgeler üzerinde çalışmak yeni bir bakış açısı ve araçlar gerektiriyor. 18-21 Mayıs tarihlerinde Belçika’nın Mechelen kentinde P24’ün de katıldığı Avrupa Araştırmacı Gazetecilik Konferansı (EIJC) 2017 ve Dataharvest etkinliğinde gazetecilerin bu yeni dünyaya alışmasını kolaylaştırmak için bir dizi atölye ve bol bol düşünsel tartışma gerçekleşti. (Twitter’da konferans için kullanılan hashtag #EIJC17’ydi). Veri paylaşımı Bu tür gazeteciliğin getirdiği en yeni kavramlardan biri elinizdeki veriyi birçok kişiyle paylaşmanın, veriyi kendinize saklamaktan daha çok getirisi olması. Örneğin, The Guardian’ın artık efsane kabul edilen ve birçok verinin paylaşıldığı Datablog’u da veriyle neler yapılabileceğini ve neden paylaşılması gerektiğini anlatan iyi bir örnek. Kamu sağlığı istatistiklerinden bütçe rakamlarına, global gelişme verilerinden dünya ülkeleriyle ilgili bilgilere kadar birçok konuda verinin ve görselleştirmelerinin paylaşıldığı Datablog’u ilk hazırladıklarında, gazetenin daha kıdemli editörlerinden biri “Kim neden böyle bir şey istesin?” diye sormuş[1]. Datablog’da paylaşılan her istatistik ve görselin ardındaki veri aynı zamanda Google E-Tablolar belgesi olarak da paylaşılıyor. Datablog’da veirler görselleştirip analiz edildikten sonra, gazete ve The Guardian’ın web sitesi için de buradan haberler haırlanıyor.
Veriyle çalışmak için çaba harcamak gerek Veriye farklı şekillerde bakarak büyük bir haber yapmanın örneklerinden biriyse EIJC’de de bir atölye düzenleyen Sunday Times’ın eski veri editörü Megan Lucero’nun kompütasyonel yöntemler kullanarak 5000 atlete uygulanan 12000 kan testini inceleyerek, Olimpiyatlarda madalyaların üçte birini “şüpheli” kan testi olan atletlerin kazandığını gösterdiği haberdi. Bu örnekte olduğu gibi çok büyük veri setleriyle çalışmak için -- yani veriden bir eğilim çıkarmak için -- gazetecilerin en azından basit datamining veya scraping araçlarını, görselleştirme programlarını hattâ daha ileri düzeyde veritabanı sistemi yönetimi için gerekli bilgisayar dillerini öğrenmeleri gerekiyor. Acaba ülkemizde gazeteciler bu tür bir çaba harcamaya hazırlar mı? Ülkemizdeki gazeteciler için belki de en calıcı soru bu. EICJ 2017’e de katılan gazeteci Efe Kerem Sözeri’nin bu konudaki gözlemi biraz da herkesi bu konu üzerinde düşünmeye davet ediyor: “İki yıl önce katıldığımız bir konferansta gazeteci Yavuz Baydar ‘Türkiye'de araştırmacı gazetecilik yok edildi’ demişti. Geriye dönüp bakınca bunda hepimizin payı olduğunu düşünüyorum. Elbette bu yok edilişin en büyük sorumlusu ihale alabilmek için hükümete dokunacak haberleri kırpan medya patronları. Ama muhabirden çok yıldız köşe yazarı takip eden okuyucunun, belgesel ve araştırma haberleri yerine tartışma programlarında aynı yüzleri seyreden izleyicinin de suçu var. Ama iğneyi de kendimize batırmak lazım: Tanıdık savcıdan, komiserden aldığı belgeyi manşete taşıyan, 'armut piş ağzıma düş' tipi habercilik de bizi tembelleştirdi; hattâ belki daha kötüsü, siyasi grupların hesaplaşmasına yaslandıkça, o hesapların da bir parçası oldu.” Zeynep Şentek ve Craig Shaw'un Malta belgelerine dayandırdığı haber buna güzel bir kontrast. Zira Malta belgeleri sızıntı değil aslında, kamuya açık şirket kayıtları. Fakat, bu belgelerin otomatik bir yöntemle derlenmesi ve içeriklerinin veri hâline getirilmesi, Çalık Holding'in Dubai'den İsveç'e Malta üzerinden para aktararak vergi kaçırma planını da ortaya çıkarmış oldu. RedHack'in sızdırdığı e-posta arşivi de eldeki bu bilgiye bir arkaplan sağlamış oluyor. Böylece gerçek bir araştırma haberinin tek bir belgeye veya bir iddiaya dayanarak değil, bir ilişkiler ağındaki bağlantıları açıklayarak yazılacağını göstermiş oluyor. Evet, Türkiye'de gazetecilik zor ve riskli, ancak emek ve zaman ayıran, yeni yöntemler arayan ve bunları kullanmak için kendini geliştiren gazeteciler sayesinde belge, Malta'da bile olsa gidip alınabilir. Tabii, bu tür kapsamlı araştırma ve veri toplama çabasına dayanan bir haberciliğin ürünlerini yayınlamanın hapse girmek anlamına gelmeyeceği bir ülkede yaşama hayalimiz de canlı.
[1] The Guardian’ın eski veri editörü James Ball’un anlatımından: Gray, Jonathan, Lucy Chambers, and Liliana Bounegru. The data journalism handbook: how journalists can use data to improve the news. " O'Reilly Media, Inc.", 2012.
Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.