Türkiye'de son iki haftada beş gazeteci saldırıya uğradı. Gazeteci meslek örgütleri, artan saldırıların Türkiye'nin siyasi atmosferinden bağımsız değerlendirilemeyeceğini söylüyor.
Mayıs ayından itibaren Türkiye'nin çeşitli illerden gazetecilere yönelik darp ve silahla yaralama haberleri geldi.
Gazetecilerin kimi katıldığı bir televizyon programının çıkışında, kimiyse evinin yakınlarında saldırıya uğradı.
İlk olarak Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, 11 Mayıs'ta katıldığı bir televizyon programının ardından evinin yakınlarında 8-9 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. Saldırıyla ilgili gözaltına alınan 6 kişi ise serbest bırakıldı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Yeniçağ Gazetesi imtiyaz sahibi Ahmet Çelik ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti saldırıyı kınadı; Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Demirağ'ı yoğun bakımdan çıktıktan sonra hastanede ziyaret etti.
Ardından Antalya'da yayımlanan Akdeniz'de Yeni Yüzyıl gazetesinin köşe yazarı İdris Özyol, 15 Mayıs'ta kimliği belirlenemeyen üç kişilik bir grubun sopalı saldırısına uğradı.
Beş gün sonra, 20 Mayıs akşamı, yine Antalya'daki "Güney Haberci" internet sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Ergin Çevik, üç kişi tarafından saldırıya uğradı.
Adana'da günlük yayın yapan Egemen Gazetesi'nin kurucusu Hakan Denizli ise 24 Mayıs sabahı evinin önünde, kızı ve torunun yanında silahlı saldırıya uğradı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Adana Şubesi, Denizli'nin silahlı saldırıya uğramasıyla ilgili yazılı açıklama yaptı ve saldırganın bir an önce yakalanmasını talep etti.
Son olarak gazeteci ve yazar Sabahattin Önkibar da 25 Mayıs akşamı Ankara'daki evinin yakınında saldırıya uğradı.
Önkibar, iki araçtan inen üç kişi tarafından darp edilerek yaralandı ve 10 günlük iş göremez raporu aldı. Önkibar'a yapılan saldırıyla ilgili dört kişi gözaltına alındı. Ankara Başsavcılığı şu açıklamayı yaptı:
"Sabahattin Önkibar'ı darp eden 3 şüpheli ile bu şüphelilere aracı kiralayan ve olayla bağlantısı olma ihtimali değerlendirilen şüpheli şahıs Ankara Emniyet Müdürlüğü görevlilerince yakalanmış olup Ankara Cumhuriyet Başsavcdılığımızca bu 4 şüpheli hakkında gözaltı kararı verilmiştir."
DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, iktidarın uzun süredir gazetecileri hedef haline getirdiğini ve bu sebepten saldırıların 'tesadüf olmadığını' ifade ediyor.
Saldırıların arkasında "kutuplaşmanın artırılması" olduğu görüşünü savunan Eren, "Sanki bir elden düğmeye basılmış gibi peşi sıra gerçekleşen bu saldırıların tesadüf olmadığını düşünüyoruz, sistematik olduğuna inanıyoruz." diyor.
Türkiye Gazeteciler Sendikası yöneticilerinden Mustafa Kuleli ise, bu saldırıların 'cezasız' kalması nedeniyle örneklerin artmaya devam ettiğini söylüyor:
"Saldırganlar etkili bir şekilde soruşturulmuyor, saldırganların arkasındaki güçler açığa çıkarılmıyor, dolayısıyla gazetecilere fiziki saldırıda bulunmak bu kişiler için neredeyse bir hak olarak gözüküyor.
"Mevcut iktidar bu konuda hiç rahatsız değil. Bir geçmiş olsun mesajı, bir kınama bile yayımlamıyorlar. Birçok olayda gazetecilere saldıranlar serbest bırakılıyor ve olaylar basit bir adi suç gibi değerlendiriliyor. Halbuki bizim gördüğümüz; bu sistematik bir eylem ve cezasızlık nedeniyle gidişat olumsuz.
"Gazetecilere yönelik saldırı aslında halkın haber alma hakkına yönelik bir saldırıdır. Hukuk düzenine yönelik bir saldırıdır. Bu yüzden gazetecilere yönelik saldırılar en ağır şekilde cezalandırılmalıdır ki; kimse bir daha buna teşebbüs edemesin."
"Saldırıya uğrayan insanların hepsi yerelde ya da genelde otoriteleri rahatsız etmiş gazeteciler" diyen Kuleli'ye göre bu saldırılar, 'gazeteciliğe' tahammülsüzlüğün bir başka yansıması:
"Fiziki saldırılar son dönemde çok arttı çünkü ülkede bir tahammülsüzlük kültürü yaygınlaşıyor. Kutuplaşma ve farklı düşünceler karşısında bir taassup iklimi hüküm dürüyor. Bu, cezasızlıkla birleştiği için saldırılar bu kadar arttı."
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Can Güleryüz de gazetecilere yönelik artan saldırıların münferit olmadığını ve kişilere indirgenemeyecek kadar 'sistematik ve bilinçli' gerçekleştirildiğini savunuyor.
"Bu saldırıların esas amacı, toplumun haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını engellemek. Yürütülmeyen hukuki süreç ise, bunların münferit ya da kişilere indirgenecek saldırılar değil daha sistematik ve bilinçli bir düzeye ulaştığını gösteriyor."
Gazeteciliğin toplumsal ve siyasal süreçlerden doğrudan etkilenen bir meslek olduğunu söyleyen Güleryüz, gazetecilere yönelik saldırıları da 'gergin süren siyasal ve toplumsal sürecin bir sonucu' olarak değerlendiriyor:
"Sorulara yanıtlar arayan gazeteciler hedef haline getiriliyor. Yakın zamanda bir seçimi geride bıraktık. Seçim sürecinde iktidar yanlısı ve sadece iktidar kaynaklarından beslenen yayın kuruluşları, linç düzeylerine varan yayınlar ve yalanlarla toplumu manipüle etmeye çalışıyordu.
"O sürecin ardından İstanbul seçiminin yenilenmesi kararı bu gergin siyasal atmosferi devam ettirdi. Bunun sonuçları ise mesleklerini yapan gazetecilere şiddet ve öldürücü darbelere varan saldırılarla karşımıza çıkıyor."
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gazetecilere yönelik saldırıların Meclis'te araştırılmasını talep etti.
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, Meclis'e sunduğu araştırma önergesinde, gazetecilere saldıranların 'aynı yöntemleri kullandığını' ifade etti:
"Saldırganların aynı yöntemleri kullanmaları ve ortak özelikler taşımaları, saldırıların bir merkezden yönlendirildiği iddialarını gündeme getirirken, söz konusu saldırıların seçim öncesinde artış göstermesi izaha muhtaçtır" ifadelerine yer verdi.
Tanrıkulu ayrıca önergesinde, "Gazetecilerin hedef olarak seçilmesinin ardından İçişleri Bakanlığı tarafından önlem alınıp alınmadığına dair sorular gündeme gelmiştir" dedi.