Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, FETÖ' soruşturmasında hakkında yakalama kararı çıkarılan ve savcılıktan atılan Zekeriya Öz'ün Gülen cemaatinin devletteki yapılanmasını konu alan çalışmaları nedeniyle tutuklattığı gazeteci Ahmet Şık'ın bu kez "propaganda, hakaret" gibi gerekçelerle gözaltına alınmasına tepki gösterdi. "Bugün, en azından bugün güzel şeylerden bahsedesim var. O yüzden Ahmet Şık’tan bahsetmek istemiyorum. Gerçekten ama gerçekten gazetecilik yaptığı için şu melun devirde başı bir türlü beladan kurtulamayan arkadaşımdan, meslektaşımdan" diyen Söğüt, "Faşizmin ahtapot kollarından, vampir dişlerinden, sinsi niyetlerinden, alıcı kuşlar gibi tepemizde dolaşan tehditlerinden, hiçbirinden bahsedesim yok" ifadesini kullandı.
Mine Söğüt'ün "Tanrılar ve danslar ve içerideki arkadaşlar" başlığıyla yayımlanan (30 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Bugün... En azından bugün... Güzel şeylerden bahsedesim var. Kafalarını çıkarmak için yağmur yolu gözleyen salyangozlardan... Evdeki yeşillik artıklarını biriktirip ellerimle yedirdiğim iyi huylu bir katırdan... “Sende Ahmed Arif’in şiir kitabı var mı?” diye soran yaşlı köylü komşumdan... Sağanak yağmurla birlikte cılız da olsa nihayet akmaya başlayan derelerden... Ağır ağır toprağı delip kendini gösteren ilk kış çiçeklerinden... Bomboş kumsalın en güneşli yerinde sırt sırta yaslanıp uyuyan bir kediyle bir köpekten... Bugün... En azından bugün... Güzel şeylerden bahsedesim var. O yüzden Ahmet Şık’tan bahsetmek istemiyorum. Gerçekten ama gerçekten gazetecilik yaptığı için şu melun devirde başı bir türlü beladan kurtulamayan arkadaşımdan, meslektaşımdan... Faşizmin ahtapot kollarından, vampir dişlerinden, sinsi niyetlerinden... Alıcı kuşlar gibi tepemizde dolaşan tehditlerinden... Hiçbirinden... Bahsedesim yok. Ya da her zerresi mayın döşeli bir meselede aklına susmak değil sadece yazmak gelen; Fikrini kalemine akıtmaktan çekinmeyen; Ne pahasına olursa olsun düşünmeyi, hem de dilediği gibi düşünmeyi, bir insanlık hakkı olarak sahiplenen arkadaşlarım, meslektaşlarım Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan’dan da bahsedesim yok. Hele iki aydır haklarında iddianame bile hazırlanmadan cezaevinde tutulan on çalışma arkadaşımdan; Onların adaletten yoksun bir belirsizlik esaretinde heba edilen kıymetli zamanlarından, hayatlarından, akıllarından, duygularından, varlıklarından bahsedesim hiç yok. Sanki olağanüstü bir dönemden geçilmiyormuş gibi; Sanki iktidar ülkedeki sanatın içini oyup; Açılan boşluğa kendi cehaletini ve kinini doldurmuyormuş gibi; Yersiz ve zamansız inceliklerle ödüllerin alınıp verilmesinin zehrinden de dem vurmayacağım. Onun yerine kendimi yollara vuracağım. En yakındaki en yüksek dağa tırmanacağım. Çıktıysa eğer biraz nergis toplayacağım. Ya da deniz kenarında dalgaların hemen yanı başında bir kayaya oturup uzaklara bakacağım. Güneşin doğduğu yere sırtımı verip, yüzümü güneşin battığı yere döneceğim. Geride bıraktığımız yılda kaybettiklerimizi önüme koyup; Bir ufka bakacağım, bir bu kayıplar bize neler öğretti, ona bakacağım. Ben, yılın şu son günlerinde, izninizle, içerideki arkadaşlarımın adına, bir başıma, kırlarda, dağlarda, deniz kenarlarında dolanacağım. Nietszsche, dans eden bir tanrıdan bahseder. Oralarda dolanırken tanrılar ve danslar üzerine uzun uzun düşüneceğim. Nietzschze bir de “Beni öldürmeyen şey güçlendirir” der. Hâlâ daha ölmediğimize göre... Nihayetinde... Benim bugün, en azından bir gün, azıcık güçlenesim var.