Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu, gebelikteki yanlış inanışlar veya çiftlerin korkularının hamilelikte seksüel yaşamı olumsuz etkilediğini belirterek “Hekim tarafından aksi söylenmedikçe gebelikte normal yaşantıdan uzaklaşmamak ve ciddi kısıtlamalara girmemek gerekir” diyor. Hamilelik döneminde ne yapmalı ne yapmamalı?Hamilelikte tehlike işaretleriGebelik sırasında anne adayında yaşanan fiziksel ve ruhsal değişimlerden cinsel istek de etkileniyor. Bu etkileşim, gebeliğin bazı dönemlerinde azalırken bazı dönemlerde artış gösterebiliyor. Cinsel istekteki bu değişikliklerin anne adayında oldukça belirgin olduğunu anlatan Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu, “Düşük riski veya erken doğumu tetikleyeceğine olan inanç gebelikte cinsel yaşamın olumsuz etkilenmesine neden oluyor” diyor. Gebeliğe özgü kilo alma, çatlaklar, şişlikler, gebelik maskesi gibi bazı değişimler anne adayında ruhsal çöküntüye neden oluyor. Eşlerin tutumunun da bazen bu inancı tetiklediğini anlatan Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Unutulmaması gereken şey bu değişimlerin çoğunun doğum sonrası geçeceğidir. Aslında yapılan bazı çalışmalar daha önce hiç orgazm olamamış kadınları gebelikteki birlikteliklerinde orgazm olabildikleri gösterilmiştir. Bu nedenle eğer hekim tarafından kısıtlama getirilmemişse gebelerin cinsel yaşamlarını yumuşak bir şekilde yaşamalarında bir sakınca yoktur.”
Erkek şefkatli olmalı Baba adaylarında da durumun benzer olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Fıçıcıoğlu, erkeklerdeki değişimi şöyle anlatıyor: “Baba adaylarının bazılarında cinsel istek artarken, bazılarında ciddi azalma olur. Bu durum, kişinin hayata bakışıyla da paralellik gösterir. Yanlış inanışlar da bu durumu tetikleyebilir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında annede görülen bulantı, kusma ve halsizlik eşte üzüntü, acıma ve strese yol açar. Bu da cinsel yaşamın ikinci plana atılmasına neden olur. Gebeliğin son üç ayında ise hem annede oluşan fiziksel değişimler, hem de ilişkinin olası bir erken doğumu tetikleme ihtimalinden dolayı erkekte, ilişkiden kaçınma duygusu uyandırır. Gebelikte erkekte beklenen şey mantıklı ve şefkatli olmasıdır. Daha önceki gebeliklerde tekrarlayan düşük, erken doğum, serviks yetmezliği ve buna bağlı erken doğum ya da düşük öyküsü olan kişiler ise gebelik sırasında ilişki konusunda dikkatli davranmak zorundadır. Düşük ve erken doğum tehdidi, erken membran rüptürü, vajinal kanama, genital bölgede enfeksiyon varlığında hekimin önerisi dikkate alıınmalıdır. Bu gibi durumlarda cinsel temastan uzak durulması önerilir.” Kadınların cinsel yaşamı oldukça karmaşıktır. Anne adaylarının bir kısmı gebelik döneminde kendilerinde ortaya çıkan değişiklikleri (kilo alma, çatlaklar, şişlikler) onların güzelliklerine vurulmuş bir darbe olarak kabul ettiğini öte yandan eşlerinin tutumunun da bu yanlış inancı güçlendirebildiğini anlatan Prof. Dr. Fıçıcıoğlu, “Öncelikle kabul edilmesi gereken, doğum sonrası her şeyin değişeceğidir. Hekim tarafından aksi söylenmedikçe gebelikte normal yaşantıdan uzaklaşmamak ve ciddi kısıtlamalara girmemek gerekir. Dikkatli olunmalı ve hayat yumuşak bir şekilde yaşanmalıdır” diyor. Gebeliğin üçer aylık üç döneme ayrıldığını belirten Dr. Fıçıcıoğlu, bu dönemler konusunda şu bilgileri veriyor: “Bu dönemlere üçlük dönem anlamına gelen trimester adı verilir. Gebeliğe alışma dönemi de denilen birinci trimesterde (yani ilk üç ayda) anne adayı bulantı-kusmaların yanında düşük tehlikesi, kanama sorunlarıyla da uğraşabilir. Bu dönemde cinsel ilişki ancak hekimin önerisine göre şekillendirilir. Son üç ayı ise gebeliğin doğuma hazırlanma dönemidir. Burada erken doğum, su boşalması, zarların erken yırtılması gibi riskler vardır. Burada da gebeliği takip eden hekim cinsel aktivite kısıtlamasını önermemişse dikkatli bir şekilde ilişki son anlara kadar yaşanabilir. Gebeliğin 3-6 ay arası dönemi en sorunsuz dönemdir ve bu dönemde ilişki kontrollü bir şekilde yapılabilir. Gebelik doğal bir süreçtir ve yaşamı doğal bir şekilde sürdürmemek için hiçbir neden yoktur” diyor.