"Geç yapmak hiç yapmamaktan iyidir; bu çökmüş davanın arkasında durmaktan vazgeçin"

"Geç yapmak hiç yapmamaktan iyidir; bu çökmüş davanın arkasında durmaktan vazgeçin"

"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz yargılanan Cumhuriyet gazetesinin yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki dava, gözaltılardan 9 ay, iddianamenin hazırlanmasından 3 ay sonra başladı. 12'si tutuklu 19 kişinin yargılandığı duruşmanın dördüncü oturumu bugün (27 Temmuz 2017) yapılacak. Oturum öncesi İstanbul Adliyesi binası önünde Cumhuriyet Davası Koordinasyonu tarafından açıklama yapıldı. Olağanüstü hâl (OHAL) uygulaması ve kanun hükmünde kararnamelere (KHK) eleştiriler yöneltilen açıklamada "Geç yapmak hiç yapmamaktan iyidir. Bu nedenle siyasete ve yargıya bir kez daha bu çökmüş davanın arkasında durmaktan vazgeçmeleri çağrısında bulunuyoruz" dendi. 

Nazan Özcan tarafından okunan açıklama şöyle: 

“Medyanın neredeyse tamamını iktidarlarının borazanı haline getirenler, suçlarını ve kötü niyetlerini ortaya koymakta diretenleri ise hapsederek susturmaya çalışıyorlar. Korkacağımızı, susacağımızı sanıyorlar. Bir kez daha yanıldıklarını göstermek için anlatmaya devam edelim” Ahmet Şık, dünkü savunmasında daha doğrusu kendi deyişiyle ithamında mahkeme salonundan tüm Türkiye’ye hakikati haykırmaya devam etti. 

  Evet, üzerine “terör” lekesi bulaştırmaya çalışılan Cumhuriyet davası aslında tüm medyaya gözdağı verme, susturma, sindirme davasıdır.    Hatta daha da fenası medya üzerinde tüm topluma “itiraz etmeyin, adalet aramayın” mesajı verilmektedir. Ancak dün Ahmet Şık’ın yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada da trending topic olması, türlü saray entrikalarına rağmen bunun asla ve kata mümkün olmayacağının ispatıdır.    Ahmet Şık’ın dünkü konuşmasında apaçık ispatladığı gibi darbe sonrası görevden alınan generallerin neredeyse tamamı “kumpas soruşturmaları” sonrası gerçekleşen YAŞ’larda atanmıştır.    Darbe girişimi sonrsı anlaşıldı ki yargının %35’i bugünkü iktidar tarafından şimdilerde FETÖ olarak adlandırılan Cemaat’e teslim edilmiştir. Emniyette de durum farklı değil.    Dolayısıyla “ne Cumhuriyet Gazetesi’nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız. Cumhuriyet Gazetesi’nde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor” derken haksız mı?   Hakan Kara’nın, Turhan Günay’ın, Kadri Gürsel’in, Musa Kart’ın Murat Sabuncu’nun terörle ne ilgisi var.   Bugünün dünyasında Türkiye’nin daha fazla otoriterliği, daha fazla baskıya, daha fazla haksızlığa değil, daha fazla özgürlüğe, daha fazla insan haklarına daha güçlü adalete ve elbette daha kökleşmiş bir demokrasiye ihtiyacı olduğu açık.    KHK’larla kuşatılmış OHAL Türkiyesi’nde halkın hakikatleri öğrenmesi gerekiyor. Bunun yolu da basın ve ifade özgürlüğünden geçer.    Geç yapmak hiç yapmamaktan iyidir. Bu nedenle siyasete ve yargıya bir kez daha bu çökmüş davanın arkasında durmaktan vazgeçmeleri çağrısında bulunuyoruz.    OHAL kaldırılsın.   KHK’larla yapılan haksızlıklar geri alınsın.   Tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın   Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet!