Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı, Türkiye'nin olası Afrin operasyonuna yönelik olarak, "Afrin” dendi mi ardından mutlaka bir sel haberi, bir çatışma bilgisi yahut başka bir tatsızlık gelirdi ve bugün de değişen hiçbir şey yok" ifadesini kullandı.
"Afrin’deki anlaşmazlık, karşılıklı ateş açma ve kavgaların sebeplerine bir ara kaçakçıların himayesi, yani Suriye’nin sınırı geçmeye çalışan kaçakçılara destek çıkması da ilâve edildi. Suriyeliler sınır karakollarındaki jandarmamızın kaçakçılara engel olma çabalarına silâhla karşılık vermeye kalkınca olaylar yaşandı" diyen Bardakçı, "Kardemi Köyü’nün çevresi ile Suriye’ye ait Yazıbak ve İkidam karakollarının hemen karşısındaki Porteçin ve Zadeli karakollarımız arasında sık sık yaşanan silâhlı çatışmalar, protesto notalarına konu oldu" diye yazdı.
Murat Bardakçı'nın Habertürk'teki yazısı şöyle:
AFRİN’e girmek üzereyiz; bu yazıyı okuduğunuz sırada birliklerimiz operasyona belki de başlamışlardır...
Gündemimizde geniş şekilde ancak son birkaç ay içerisinde yer bulan Afrin’den bölgenin bize ait olduğu senelerde de arada bir bahsedilirdi ama bu bahislerin hemen tamamının tuhaf bir özelliği vardı: Afrin hiçbir zaman hoş ve iyi haberlerin kaynağı olmamıştı!
Arşiv belgelerine yahut eski gazete kolleksiyonlarına bakacak olursanız, Afrin’in en büyük derdinin kış aylarında ardarda yaşanan ve bitmek bilmeyen su baskınları olduğunu görürsünüz: Asi ve Afrin nehirlerinin taşması üzerine köprülerin yıkılmasını ve bölgenin sular altında kaldığını...
Birinci Dünya Savaşı sonrasında elimizden çıkan Suriye, Fransız mandası altında idi. Hatay’ın henüz Türkiye’nin sınırlarına dahil olmadığı Cumhuriyet’in ilk senelerinde Afrin de Fransız hâkimiyet bölgesinde kalıyordu. Fransız birlikleri 1930’lu senelerde Türkiye sınırına yakın bölgelerde sık sık manevralar yapmakta, bu manevraların komuta merkezini Afrin teşkil etmekte idi ve Türkiye bütün bu askerî hareketlilikleri yakından takip etmek zorunda kalıyordu.
Afrin’de yaşanan problemler Hatay’ın 1929’da anavatana ilhakı ve Suriye’deki Fransız hâkimiyetinin 1946’da sona ermesinin ardından da devam etti. Suriye’de bağımsızlığı takip eden senelerde ardarda darbeler yaşandığı dönemde çektikleri sıkıntılardan illâllah diyen halk, Afrin taraflarında darbecilerin aleyhinde gösteriler yapmaya başladı. “Yaşasın Türkiye” sloganlarının atıldığı gösteriler zamanla Halep’e de uzandı ve bir defasında Halep Kalesi’ne Türk bayrağı çekildi ama Şam yönetimi protestoları şiddetli şekilde bastırdı. Suriye’nin kendi halkına karşı bu sert hareketinin Halep çevresinde yaşayan Türkiye karşıtı grupları heveslendirmesi üzerine o günlerde güzergâhında Suriye topraklarının da bulunduğu Toros Ekspresi birkaç defa taşlandı.
1950’lere gelindiğinde, Afrin artık sık sık yaşanan hadiselerin merkezi olmuştu...
Türk ve Suriye askerleri birbirlerine ateş açıyorlar, hattâ sınırı geçip kavgaya tutuşuyorlar ve bu hadiseler yüzünden senede bir yahut iki defa biraraya gelmesi gereken sınır komisyonu bazen haftanın birkaç günü toplanıp tatsızlıkları çözmeye uğraşıyordu. Ama, Suriye tarafı toplantılarda genellikle huysuzluğu tercih ediyor; haklı tarafın kendileri olduğunu söylüyor, Arap gazeteleri ile haber ajanslarında “Türkiye’nin hatâsını anlayıp özür dilediği” yolunda haberler çıkartıyor ve Ankara bu haberleri ânında yalanlıyordu.
Afrin’deki anlaşmazlık, karşılıklı ateş açma ve kavgaların sebeplerine bir ara kaçakçıların himayesi, yani Suriye’nin sınırı geçmeye çalışan kaçakçılara destek çıkması da ilâve edildi. Suriyeliler sınır karakollarındaki jandarmamızın kaçakçılara engel olma çabalarına silâhla karşılık vermeye kalkınca olaylar yaşandı. Kardemi Köyü’nün çevresi ile Suriye’ye ait Yazıbak ve İkidam karakollarının hemen karşısındaki Porteçin ve Zadeli karakollarımız arasında sık sık yaşanan silâhlı çatışmalar, protesto notalarına konu oldu.
Ama, Türkiye açısından bölgenin asıl derdi kış aylarında meydana gelen sellerin Afrin Nehri üzerindeki köprüleri alıp götürmesi idi ve bölgenin bize ait olduğu devirlerde nehrin üzerine defalarca köpü yaptırmıştık.
Burada şimdi Osmanlı Arşivleri’nde muhafaza edilen, üzerinde tarih bulunmayan ve Fransızlar’ın 20. yüzyılın ilk senelerinde hazırlamış olduklarını zannettiğim bir köprü projesinin çizimi ile projenin bulunduğu dosyanın ilk sahifesini görüyorsunuz...
Yazının başında da söylediğimi tekrar edeyim: Geçmişte “Afrin” dendi mi ardından mutlaka bir sel haberi, bir çatışma bilgisi yahut başka bir tatsızlık gelirdi ve bugün de değişen hiçbir şey yok!