Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serap Yazıcı, Kartal Kent Kültürü ve Demokrasi Derneği'nin düzenlediği, "Neden güçlendirilmiş parlamenter sistem?" başlıklı panelde konuştu. Yazıcı, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e geçiş sürecinde yapılaması gerekenler ve mevcut durum hakkında görüşlerini paylaştı.
Türkiye'nin aslında 1961 Anayasası’ndan itibaren hukuk devleti olduğunu deklare etmiş bir anayasa düzenine sahip olduğunu belirten Yazıcı; " 1982 Anayasası'nda da bu tekrarlanmış durumda. Ama ne yazık ki hiçbir zaman Türkiye gerçek bir hukuk devleti olamadı. Özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünün bastırılmasının ardından ilan edilen olağanüstü hal rejimi döneminde Anayasa öylesine açık bir biçimde ihlal edildi ve vatandaşlar mağdur edildi ki gerçek bir hukuksuzluk rejimi ortaya çıktı. Zaten Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi de bu hukuksuzluğu kurumsallaştırmak için icat edilmiş bir sistem oldu. Bu sistemde, Cumhurbaşkanı'nın elinde yürütme gücünün tamamı toplanmış değil. Aynı zamanda yasama üzerinde kontrol yetkisi var. Ne yazık ki yargı cihazının tamamına da hükmedecek bir güce sahip" dedi.
Türkiye'nin uzun zamandan beri hukuksuzluk yaşadığını ifade eden Yazıcı; "Halbuki Anayasamızın 138. maddesi diyor ki 'Hakim ve savcılar bağımsızdırlar, anayasaya, kanunlara, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar verirler.' Ama maalesef Türkiye'de böyle olamıyor. Daha önemlisi Türkiye maalesef uzun bir süreden beri bu hukuksuzluğu yaşıyor. Otomatik tutukluluğa hükmedilebilmesi için sulh ceza hakimlikleri kuruldu. Gerçekten bu hakimlikler otomatik bir biçimde tutukluluğa hükmediyor. Halbuki bir hukuk devletinde tutukluluk istisnadır. Ancak sanığın hakkında ceza davası açılan sanığın kaçma riski varsa veya delilleri karartma riski varsa o zaman tutukluluğa hükmedilir. Halbuki biz kamuoyunda tanınan isimlerin tutukluluk süreçlerinden biliyoruz. Haklarında hüküm verilmiyor ama yıllarca tutuklu olarak özgürlüklerinden mahrum kılınıyorlar. Bu yolla da üstelik Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili hükümlerini ihlal edilmiş olunuyor" diye konuştu.
Yazıcı sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Savcılar kurulu ve hakimler kurulu birbirinden ayrılacak. Dolayısıyla neyi güçlendireceğiz? Yargıyı gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız bir organ yapmak üzere gerekli tedbirleri alacağız. Bu hakim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verecek olan organlar, Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin iki yan kuruluşu Venedik Komisyonu ve Avrupa Konseyi Yargıçlar Kurulu'nun kararlarına uygun olarak yeniden tasarlanacak. Savcılar Kurulu ve Hakimler Kurulu birbirinden ayrılacak ve her iki organın üyeleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce ve nitelikli çoğunluk kuralıyla seçilecek biçimde yeniden oluşturulacak. Bu tabii çok önemli. Bu durum, kurullara demokratik meşruiyet kazandıracak. Bu Hakimler ve Savcılar Kurulu özerklik kazandıktan sonra Yargıtay üyelerinin seçiminde bu kurul yetkili kılınacak. Böylece temyiz mahkemesi daha bağımsız bir organ haline gelecek. Danıştay'ın üyelerinin dörtte üçünü gene bu kurul seçecek. Dörtte birini Türkiye Büyük Millet Meclisi nitelikli çoğunlukla seçecek. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve vekilini gene sözü geçen kurul seçecek. Tabii bunlar hep yargıyı bağımsız hale getirecek.”