Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Bolu kampında yaptığı konuşmada "FETÖ ile paslaştıktan sonra en keskin FETÖ karşıtı kesilenlerin rant etrafında dolaştıklarını" söyledi. Davutoğlu, 'FETÖ’yle yakın irtibatı olanlar devletin en üst kademelerine getirildi" dedi.
Bir cemaat vakfına bağış yapılmasıyla tartışmaların odağına oturan Kızılay'ı hatırlatan Davutoğlu "Yolsuzluğa karşı iktidara gelenlerin, kurumsallaşan yolsuzluklar karşısında sessiz kalması nasıl kabul edilebilir" diye sordu.
Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
Hukuk alanına geldiğimde; son dönemde öyle büyük savrulmalar ilkesizlikler yaşıyoruz ki. En temel ilke olan masumiyet ilkesi yok edilebiliyor. Uzun yıllar süren tutuklu yargılamalar sürüyor. Benim asla kabul etmeyeceğim şey tutuklu yargılamaktır. Bugün neredeyse tutuklu yargılama istisna olmaktan çıkıp esas haline geldi.
Bugün tutuklu yargılanma üzerinden özgürlüklerin kısıtlanması üzerinden doğan kul hakkının hesabını veremezsiniz. Hem hukuki bir sapma var hem de bu kul hakkıdır. Bir kişiyi ailesinden, özgürlüğünden gerekli ve gerekçesiz şekilde ayırmak dahi kul hakkına girer. Kimin hakkıdır babayı anneyi çocuklarından ayırmak. Ceza varsa vereceksiniz ama adaleti hızlı işleteceksiniz. FETÖ’nün yaptığına benzer uygulamalar bunlar.
Ergenekon, Balyoz davalarında yıllar sonra insanların mağdur edildiği ortaya çıktı. PKK, FETÖ, Pelikan ve DEAŞ yapılarına karşı tavrımız mücadelemiz ilkesel olarak açık ve nettir bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ama bunu yaparken özellikle FETÖ davalarında, FETÖ’yle yakın irtibatlı olanları devletin en üst kademelerine getirip sonra, sıradan memurların uzak akrabalıkları nedeniyle işinden, eşinden, aşından ayırırsanız buna adalet denmez. Kimse böyle bir adalete saygı da duymaz. Önce masumiyet ilkesini uygulayacaksınız sonra bunun bir karşılığı olacak.
Brunson davası, Deniz Yücel vakalarını gördük. Sonra bir takım pazarlıklar, baskılar oldu. Tehdit mesajları sonrası bunlar serbest bırakıldı. Önce tutuluyor kişiler, sonra takas vs ediliyor. Hukuk bir takas meselesi değildir, hukuk ilkelerin uygulandığı kutsal bir alandır!
Gezi tavrınız o ya da bu olabilir. Osman Kavala meselesinde önce beraat etti, sonra hiç başlamamış bir başka dava üzerinden iki üç saat sonra tekrar gözaltına alırsanız bu kim olursa olsun kabul edilemezdir. İşte bu ilkesizlik ve savrulmadır.
Türkiye’de yolsuzluklarla mücadele konusunda en iddialı şekilde iktidara gelenlerin, bugün, yolsuzluğun neredeyse kurumsallaştığı bir dönemde sessiz ve tedbirsiz kalmaları Kızılay mevzusunda olduğu gibi insanların güveninin sarsılması nasıl kabul edilir?
15 Temmuz’un tertemiz şehitlerimizin üzerinden, darbe olsaydı ne yönde olacağı belli olmayan çevreler bugün rant üzerine rant devşiriyorlarsa birilerinin çıkıp bir dakika durun demesi lazım. FETÖ ile paslaşanların nasıl dönüp rant peşinde koştuğunu görmek hatırlamak gerekiyor. Bir savrulma ve ilkesizlik var siyasal ahlakta. İmar yasasını çıkarmak isteme sebebimiz hep bundandı. Engelleme sebepleri de bundandı.-
Başbakanlıktan ayrılma hususundaki en temel mesele bu rant çevrelerinin 90’lı yıllar siyasetini Türk siyasetine hakim kılmak isteyenlerin getirdiği engellerdi. Akraba kayırmacığına karşı çıkmamızdı temel neden. İlkesizliktir. Nepotizm yani akraba kayırmacılığının bu kadar yaygınlaştığı bir dönem olmadı. Bizim sesimiz buna karşı.
Dış politikada, öyle bir savrulma var ki… Bu savrulma hiçbir ülkeye itibar kazandırmaz. Rasyonel bir softpower gerektirir Türkiye konumundaki bir ülkenin dış politikası.
Geldiğimiz noktada kurumsal değil kişisel ilişkilere bağlı hale gelmiş, ülkenin değil sayın Cumhurbaşkanının Trump’la Putin’le girdiği ilişkilerin seyrine bağlı.
Sayın Trump ile girilen ilişkilerin dozunu düşünün. Brunson vakası yaşandı ekonomik kriz sebebi gösterildi. Onun öncesinde Pelikan medyası Trump’ REİS diye hitap ediyordu. Bir gün reis, bir gün Türkiye’yi devirmek isteyen biri, daha sonra rahip söz konusu olunca tehditler başlıyor, yetmiyor S400 krizleri vs. Bugünler geçer ama devlet arşivi unutmaz.
Bir mektup var. Bu dönemin yüz karası. Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanı’na yazdığı hakaret mektubudur. Ben Dışişleri Bakanı iken, bu mektubu bir büyükelçi bana getirseydi ilk olarak onu acilen görevden alırdım. Sen bunu nasıl getirirsin diye…
Aylar geçti sayın Cumhurbaşkanı Washington’a gitti ve "Trump’a mektubu takdim ettim" dedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti o mektubu takdim etmez acilen cevap verir ve o cevabın akisleri tüm dünyada duyulur.
Rus uçağı düşmesi olayını anlattım. O kriz yönetilebilirdi o krizin yönetilmemesinin sebebi Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaydı. O açıklama ile kriz tırmandı. O gün sınırlarımızı korumak için kim olursa karşınızdaki o sorumluluğu yerine getirdik.
Ama ardından gelişen süreçte aşırı suçluluk duygusu ile Rusya’nın söylediği her şey ama her şey yapıldı. Ruslara onbinlerce dolarlık vergi muafiyeti sağlandı vs. Bir dediği iki edilmedi.
Bir küresel güç ile aşırı dostluk ve sonra aşırı nefrete girdiğiniz zaman çok dikkat etmeniz gerekir dış politika iki kişi arasında oynanan bir oyun değildir.