Gelişen ülkeler yurtdışı piyasalara tahvil ihracında 2014’te 69.4 milyar dolarla tüm zamanların rekorunu kırdı. Türkiye en çok borçlanan 3’üncü ülke konumunda. Ancak kapıda büyük bir tehlike var. Tarihi seviyelere gerileyen faizlerle coşan tahvil satışları, ABD’deki faiz arttırma tartışmalarının alevlenmesiyle saatli bombaya dönüşebilir.
Yılın ilk yarısında gelişen ülkeler uluslararası piyasalarda tahvil ihraç ederek rekor seviyede borçlandı. Haziran ayının sonuna kadar gelişen ülkelerin tahvil ihraç ederek borçlandığı miktar 69.47 milyar doları buldu. Böylece gelişen ülkeler geçen seneye oranla yüzde 54 daha fazla bu yoldan borçlanmış oldu. En çok borçlanan ülkeler arasında ise Türkiye göze çarpıyor. Türkiye yurtdışı piyasalara yılın ilk 6 ayı içinde 5.3 milyar dolar borçlanarak gelişen ülkeler içinde Meksika ve Slovenya’nın ardından üçüncü sıraya oturdu.
Barış Balcı’nın Hürriyet’teki haberine göre, tahvil çılgınlığı sadece gelişen ülkeleri de kapsamıyor. Krizden kurtulmaya çalışan Yunanistan, Kıbrıs gibi ülkeler yılın ilk 6 ayında çok büyük miktarlarda borçlanma gerçekleştirdi. Yunanistan tahvillerine Nisan ayında 20 milyar Euro’luk talep gelirken Kıbrıs da 1 yıl önce 10 milyar Euro’luk kurtarma paketini açıklamasının ardından tahvil piyasasına çıkmayı başardı.
Uzmanlar ABD ve Avrupa’daki uzun yıllar düşük seyreden faizlerin yatırımcıları “daha riskli” tahvillere yönlendirdiğine dikkat çekiyor. ABD ve Avrupa’nın ekonomilerini büyütmek için uyguladığı ‘sıradışı’ para politikalarının düşük faizlere yol açmasının rekoru getirdiği belirtiliyor. Ancak bu rekor ABD’nin ne zaman faiz artıracağı tartışmalarını da daha önemli hale getiriyor. Birçok uzmana göre ABD ve Avrupa’da faizlerin yükselmeye başlamasıyla birlikte sermaye tekrar batıya kayacak ve bugünkü borçlanma ortamını gelişmekte olan ülkeler yakalayamayacak. Bu rekorla birlikte gelişen ülkeler ABD’nin faiz artırımı zamanlamasına da daha hassas hale geliyor. 2015 yılı ortasında yapılacağı tahmin edilen ABD faiz artırımı ile ilgili Fed yetkililerinden “daha erken yapılacağı” yönünde açıklamalar gelmesi durumunda piyasaların dalgalanması muhtemel olacak.
Yükselen borçlanma seviyeleriyle ilgili Merkez Bankaları temsilcilerinden oluşan Bank of International Settlements’tan da (BIS) uyarı gelmişti. BIS borçlanmanın büyümeye katkısının düşmekle birlikte büyümede dalgalanmaya yol açtığını, büyümenin motorunun borçlanma olmaması gerektiğini vurgulamıştı. İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan ana sorunun borçlanan ülkelerin durumu ile borçlandıkları faiz arasındaki uyumsuzluk olduğunu belirtirken “Yani piyasa ülkeleri olduğundan daha risksiz fiyatlıyor olabilir. Bu söz konusu tahvillere talep gösterenlerin aldığı bir risk. Sorun bir birimlik borç artışının artık çok az oranda büyüme birimi yaratıyor olması. Dolayısı ile yatırımların geri dönüşü ve borç servisi arasındaki ilişkinin ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır” diye konuştu.
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu dünyada 5 büyük merkez bankası kaynaklı likidite artışına dikkat çekerken “Gelişen ülke tahvillerine böylesine bir talep karşısında da arz oluştu. Bu elbette bir risk. Bono-Tahvil fiyatları ile faizlerinin ters hareket etmesi nedeniyle gelecekte faizlerde ortaya çıkabilecek bir artış bu ülke tahvillerine ciddi zarar verebilir. Enflasyon düşerse faizler artmaz hatta daha da düşebilir. Bu durum Türkiye için daha da önemli. Türkiye cari açığı azaltacak yapısal reformlarını gerçekleştirebilirse, kur riski azalır. Azalan kur riski, enflasyon riskini de azaltır. Özetle, Türkiye ekonomisinin de tahvil ihracında karşılaşılan riskleri azaltması için hem enflasyonu önce yüzde 5, sonra daha aşağılara çekmesi hem de siyasi ve jeopolitik risklerini azaltması gerekiyor” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Burak Saltoğlu kısa vadede yabancı para ile borçlanan şirketlerin finansman maliyetleriyle birlikte risklerinin de artacağını belirtti. Saltoğlu “Şirketlerin riski sınırlı olabilir. Şirketlerin ne kadar hazırlıklı olduklarına bağlı” dedi.