GENEL YAYIN YÖNETMENİNDEN BÜYÜKELÇİ TEZCAN'A TEŞEKKÜR VİYANA (A.A)

-GENEL YAYIN YÖNETMENİNDEN BÜYÜKELÇİ TEZCAN'A TEŞEKKÜR VİYANA (A.A) - 11.11.2010 - Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan'ın, Die Presse gazetesine verdiği demeçle ilgili tartışmalar sürerken, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Michael Fleischhacker, Tezcan'ın açık ifadelerinden dolayı teşekkürü hak ettiğini belirtti. Fleischhacker, baş makalesinde, Türkiye'nin Viyana büyükelçisinin muhabir Christian Ultsch ile yaptığı mülakatta, "diplomasinin bütün teamüllerine aykırı davrandığını ve deyim yerindeyse olay yaratacak şekilde açık konuştuğunu" ifade ederek, "Bundan dolayı teşekkürü hak ediyor" diye yazdı.  "Tezcan'ın ülkesinin yeni büyük devlet olma özgüvenini, Avusturya'da uyum konusunda hangi önlemlerin gerekli olduğuna dair net düşünceleriyle birleştiren net tavrının, ülkedeki uyum tartışmasını bir üst seviyeye taşıyabileceği" kaydedilen yazıda Fleischhacker özetle şu görüşlere yer verdi: "Bu durum, tartışmadaki dördüncü ve en önemli aşamayı teşkil ediyor. İlk aşama en uzun süreli olandı ve Türk misafir işçilerin belirli bir süre için gelen göçmenler oldukları kuruntusu hakimdi. İkinci aşamada ise siyasi kusursuzluğun eşik bekçileri, bütün olup biteni takip ettiler ve bir problemin var olduğunu çekinerek söylemek isteyen herkesi korkutarak meseleyi küçük tartışma gruplarına hapsettiler.  Üçüncü aşamada barajlar yıkıldı. Siyasi açıdan kendini sağ popülist partilerin başarılarında belli eden bu durum, entelektüel açıdan da (Almanya Merkez Bankasının eski Yönetim Kurulu üyesi) Thilo Sarazin'in 'Almanya Kendini Yok Ediyor' adlı kitap gibi yeni vurgularda kendini gösterdi. Büyükelçi Tezcan, Avusturya ile Türkiye arasındaki ilişkiyle ilgili, özellikle de Türk göçmenlerin diğer sorunlarına nazaran daha güçlü şekilde mücadele etmelerini gerektiren uyum sorunlarına yönelik yeni bir dil başlattı. Tezcan'ın demeci, kendi değerlendirmelerine ilişkin özeleştirel bakış açılarını, en az eleştirileri kadar açık bir dille ifade ettiği için göze batıyor. Avusturyalı siyasetçilerin ve Avusturya kamuoyunun da bu meseleyi aynen bu şekilde ele alması gerekiyor. Bu türden yeni bir dürüstülüğe doğru ilk adım, geçen 20 yıl içinde Türkiye'den Avusturya'ya gelen insanların büyük çoğunluğunun bu ülkenin bir göç politikası yürütmemesinden dolayı burada olduğu gerçeğinin tespitidir. Şayet Avusturya Kanada veya Avustralya gibi örnek ülkelerin yürüttüğü göç politikasıyla kıyaslanacak bir uygulamada bulunsaydı, o gelenlerin pek çoğu burada olmazdı. Türk büyükelçinin açık dilliliğiyle söylemek gerekirse gelenler yanlış göçmenlerdir. Ama şimdi yanlış göçmenler için de doğru olanı yapmak gerekiyor. Çünkü geçmişte ve günümüzde bu ülkenin bir göçmen politikasının bulunmaması, bu ülkede yasal olarak bulunan ama ciddi uyum sorunları yaşayanların suçu değildir. Popülistlerin uzun süre siyasi kusursuzluk gerekçeleriyle bastırılan ve basitleştirilen problemlere dikkat çekerek seçimleri kazanmasını kim engellemek isterse yanlış göçmenlerin doğru uyumu için gerekli önemli tedbirlerle de ilgilenmelidir.  Büyükelçi Tezcan'ın, iki dili iyi konuşabilmek için Türkçe'ye kusursuz hakim olunması gerektiğinin önemli bir ön şart olduğuna işaret etmesi kesinlikle doğrudur. Türk dili öğretmenlerinin ithal edilmesinin bu sorunun ideal çözümü olup olmadığı, ithal edilen din öğretmenleriyle pek de mutluluk verici tecrübeler yaşanmaması nedeniyle tartışılabilir. Büyükelçinin başlıca bahsettiği temel prensip ise dürüstlüktür. Kendisinin bu dürüstlüğü, mesela Türk göçmenlerin anaokuluna gitmeleri ve kadın hakları konusunda yapılan tartışmalara ne kadar değer verdiği, eleştirilerinin ciddiyetine bir ölçü olacaktır. Avusturya'nın uyum politikasındaki eksikliklere ilişkin eleştiriler söz konusudur ve gereklidir. Pek çok Türk'ün uyum sağlamaya hazır olma noktasındaki eksiklikleri de aynı şekilde tartışılmalıdır. Uyumun başarılı olmasına ilgi duyanların, yanlış göçmenler için de doğru olanın yapılması için çabalamaları gerekiyor. Bunun ön şartı da acımasız dürüstlüktür."