Milliyet Gazetesi yazarı Melih Aşık, bugünkü köşesinde, Ergenekon iddianamesinde yer alan belgelerin artık gerçek mi, sahte mi olduklarının bilinmediğini, ancak kamuoyunda büyük bir bilgi kirliliğinin yaratıldığını söylüyor.Aşık, hapishanede veya dışarıda, sahte belgelerle suçlanan asker-sivil kişilerin kendilerini savunamadıklarını, gönderdikleri açıklamaların gazetelerde yer almadığını belirtiyor. İşte Melih Aşık'ın bugünkü yazısı:İftira kurbanlarıErgenekon iddianamesinden çıkan belgelerin hangileri sahici, hangileri sahte? Kimse bilmiyor... Başbakan Erdoğan’la Genelkurmay Başkanı Büyükanıt arasında geçen ve iddianamede yer alan bir konuşmayı Milliyet iki hafta önce “hayali” diye verdiği halde Başbakan tepki gösterdi, gazetemize açıklama yolladı. İddianamede MİT raporu diye geçen kimi belgelerin sahte olduğunu bizzat MİT açıkladı. Doğan Grubu ile BDDK arasında geçtiği öne sürülen, Ali Vural ile Veli Dural arasındaki konuşmanın da tamamen hayali olduğu ortaya çıktı... Kadir İnanır’ın CIA ajanı, Fatih Ürek’in işkenceci olduğu yolundaki kayıtlara da kuşkusuz kimse inanmadı... İyi de... Ellerinde gazetesi veya sütunu olmayan, kendini savunamayacak durumdaki kişiler kendilerini nasıl savunacaklar? Hapisteki tutuklularla ilgili her gün çarşaf çarşaf haber yayımlanıyor. Kimse bunların doğruluğunu sorgulamıyor. Gönderdikleri açıklamalar da gazetelerde yayımlanmıyor. Bir de hayatta olmayan iftira kurbanları var... Örneğin iddianamede eski Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in adı hem çete üyesi hem de çete kurbanı olarak geçiyor. Kırk yıldan uzun süre vatan hizmetinde bulunmuş ve şehit olmuş bir orgeneraldir sözünü ettiğimiz. Hapisteki generaller de henüz hüküm giymedi ama gazete sütunlarında günübirlik “darbeci” ya da “çete mensubu” olarak infaza tabi tutuluyor. Görevdeki generaller ve asker derneklerinin adeta nutku tutulmuş durumda. Silah arkadaşlarının yargısız infaza tabi tutulmaması yolunda bir küçücük çağrıda bulunamıyorlar... Bu da ayrı dram...