Ömer Madra‘nın ilkin Açık Radyo’nun internet sitesinde, daha sonra da Yeşil Gazete’de yayınlanan yazısı, iklim değişikliğinin bugün ulaştığı tehlikeli eşik ile kapitalist ekonomi arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi çarpıcı hatta ürkütücü verilerle gözler önüne seriyor. Madra’nın yazısının tam metnini sunuyoruz:
* * *
Önde gelen iklim aktivisti, yazar ve akademisyen Bill McKibben, geçen yıl sonlarında yayımlanan son kitabında bize yeryüzünün en önemli üç rakamını enine boyuna anlatıyor. Haydi bakalım sınıf, hep beraber tekrarlayalım:
2 - 565 - 2,795.
Rakamların birincisi: 2 derece Celsius: İklim değişikliği konusunda dünyanın üzerinde anlaşmaya vardığı tek tavan ya da sınır rakamı. ABD’nin baştan sona casuslayıp baltaladığı Snowden ifşaatı ile daha yeni ortaya çıkan o müthiş önemli toplantı, yani 2009 Kopenhag iklim zirvesi fena halde çuvallayınca, ısınmada üst sınır olarak, dünya milletleri mecburen, bu rakamda karar kıldı.
Ama bu, bizi asla kesmez: Bilim dünyası diyor ki: Gezegenin hararetini bugüne dek sadece 0.8 derece yükselttik ve bu, beklenenin ötesinde etki yarattı: Kuzey Kutup yaz buzunun yarısı gitti, okyanuslar yüzde 30 asitlendi. 2 derece ısınma, aslında felaket reçetesinin ta kendisi, Ne var ki eldeki tek uzlaşma rakamı da bu.
İkincisi: 565 gigaton. (Gigaton: 1 milyar ton.) Bugünkü tüketim hızıyla 15 yıl içinde atmosfere salabileceğimiz azami CO2 miktarı bu kadar o.com.trluyor! (Bir hesaba göre, bugün doğan bir bebeğin liseyi bitirmesinden önce karbon bütçemiz bitiyor maalesef!) Bu da bizi o pek yetersiz 2 derecenin altında tutacak tek makûl ihtimal, iyi mi? “Makûl” ise, bu durumda 5’te 4 ihtimal demek. Yani şansımız, 6 patlar revolverle Rus ruleti oynamaktan daha kötü.
Üçüncüsü ve en ürkütücü olan rakam ise: 2,795 gigaton. Fosil yakıt şirketlerinin ve fosil yakıt şirketi gibi davranan (Rusya, Kuveyt, Venezuela vb) devletlerin kömür, petrol ve doğal gaz rezervlerinin içerdiği karbon miktarı. Yani, insanlığın yakmayı planladığı, bunda kararlı olduğu fosil yakıt miktarı da bu.
Haydi 2014 sınıfı, hesap yapalım o zaman: 2,795, 565’ten büyük müdür? Eveet, bildiniz. Peki ne kadar büyüktür? Onu da bildiniz: 5 kat büyük! Şimdi tekrarlayalım: Hesap defterlerimizde kayıtlı olan petrol, kömür ve gaz, bilim insanlarının güvenle yakabileceğimizi söylediği miktardan 5 kat fazla. Şimdi başka türlü söyleyelim: Diğer tüm hayvan ve bitkilerle birlikte, cayır cayır yanmamak için bu rezervlerin yüzde 80’ini toprağın altında tutmaya mecburuz.
Ama, tutamıyoruz! Neden tutamıyoruz? Konu ekonomi de ondan. O zaman komşu sınıfta ekonomi 101 dersine bir girip çıkalım şimdi de:
Bu kömür, petrol ve gaz hâlâ toprağın altında yatıyor ama ekonomik açıdan onlar yeryüzüne çıkarılmış sayılıyor! Hisse senedi fiyatlarına işlenmiş, ona dayanarak borçlanılmış, devletler bütçelerini kaynaklarının beklenen getirilerine göre yapmış! Bu rezervler, onların aktif varlıkları, şirketlere değerini veren mal varlıkları (holdingleri). Dünyanın en büyük petrol şirketine “rezervini çıkartamazsın” deseniz, dünyanın en büyük 2. bankasının hesabına göre hisse senedi fiyatları ânında yarıya düşüyor!
Herşey hesaplanmış: Bugünkü piyasa fiyatlarıyla o 2,795 gigaton rezervin değeri yaklaşık 28 trilyon dolar ediyor. Sınıf dikkat: Trilyon dedik! Yani, bilimin söylediğine kulak verip o yüzde 80 rezervi olduğu yerde, toprak altında bırakırsanız, çoğu yeryüzünün en zengin insanlarına ait olan 20 küsur trilyon dolar tutarında bir varlığı “zarar hanesine yazdırmış” olursunuz ki, kusura bakmayın ama, bunu bu sistemde size yaptırmazlar!
Nasıl mı yaptırmazlar? Üç yeni rakam verelim: 85, 3,5 ve 6666. Birinci rakam, 85, yukarıda sözü edilen o zenginlerin sayısı. Oxfam yardım kuruluşunun son raporuna göre yeryüzünün en zengin 85 insanı kendi aralarında, yeryüzü nüfusunun yarısının toplam servetine ve mal varlığına sahip. (Guardian, 20 Ocak 2014)
İkinci rakam, 3,5 milyar insan. Yani, dünyanın yarısı, –hani pek otobüse binmezler ya, lafın gelişi söylersek– o çift katlı otobüslerden birine ferah ferah sığdırabileceğiniz bu 85 insan için çalışıyor! Neredeyse bir çırpıda hepsinin adını sayabileceğiniz bir avuç küresel elit için. Öyle ki, ekonomik büyüme, kazanana her seferinde “hepsini al” zarının geldiği, demokrasinin ve gelecek nesillerin hayatının berhava edildiği hileli bir sisteme dönüşmüş halde.
Üçüncü serideki rakamımız ise: 175 bin dolar. Bu, dünyanın en büyük petrol şirketlerinin geçen sene dakika başına ettikleri kâr miktarı! (Huffington Post, 4 Ocak) Evet, sınf, hep birlikte bir daha alalım: Dakikada 175 bin dolar kâr. (Bu satırların yazıldığı andaki dolar kuruyla yaklaşık 400 bin TL! Her dakika!) Haydi sınıf, şimdi bir de petrolcülerin, kömürcülerin ve doğalgazcıların saniye başı kârını hesaplayın bakalım. Evet, doğru hesap: Saniyede 6666 TL. Sakın çarpıtmayın. Burada şeytanın parmağı filan yok! Rakam öyle: 6666. Her saniye.
Dünyanın serveti geçen seneden beri yüzde 4.9 artmış ve 241 trilyon dolara yükselmiş. Gelin görün ki, eşitsizlik çıldırtıcı seviyelere vurmuş durumda. Dünya nüfusunun tepedeki yüzde 10’u yeryüzünün tüm servetinin yüzde 86’sını gasp etmiş durumda. (Credit Suisse Global Wealth Report, Ekim 2013)
Zenginliklerin en büyük ikinci kaynağı madenlere bakalım bir de. Gaia Vakfı’nın bir araştırması, yeryüzünde madencilik faaliyetlerinin hızında baş döndürücü bir patlama olduğunu ortaya koyuyor: Son 10 yılda kobalt üretiminde % 165, demir cevherinde % 180 artış, demir içermeyen metallerin çıkarımında ise 2010 ile 2011 arasındaki 1 yıl içinde yüzde 50 artış görülüyor. En zengin maden yatakları tüketildikçe, söylemeye bile gerek yok, yeryüzü inanılmaz ölçüde fazla tahrip görüyor. (Monbiot, Guardian, 26 Kasım 2013)
Yeraltı kaynaklarını çıkarma ya da hafriyat ekonomisinin yükselen yeni yıldızı Türkiye’ye ilişkin rakamlara da bir cümleyle değinirsek: Dünyadaki dolar milyarderleri sıralamasında Türkiye 43 milyarderi ile geçen sene dünya altıncısı oldu. Avrupa’da Almanya’nın ardından az farkla 2. durumda. AKP’nin iktidara geldiği 2003’ten bu yana geçen 10 küsur yıl içinde 3 milyarderden 43’e çıkarak inanılmaz bir rekora da imza atmış bulunuyor. Milyarderlerin büyük çoğunluğunun inşaat, madencilik vb işlerinde olduğunu ekleyelim. (Forbes.com, World’s Billionaires, 2013)
Ekonomi 101 dersini bitirirken: Karbon baloncuğu illâ patlayacak diye birşey yok tabii. Bütün o rezerv karbonu da yakabiliriz elbette. O durumda ne olacak? Doğru bildiniz gene: Yatırımcılar bundan çok kazançlı çıkacak, mutlu olacaklar. Ama onları yakarsak, gezegen de hem yanacak, hem de Diyarbakır karpuzu gibi ortasından ikiye yarılacak sanki.
Yani McKibben’ın kitapta dediği gibi, iki şeyden biri olacak: Ya sağlam bir fosil yakıt bilançosu, ya da nispeten sağlıklı bir gezegen. Ama rakamları öğrendik artık, öyle değil mi sınıf? Onları öğrendiğimize göre, bunlardan ikisi birden olmaz!
Matematik 101’i bitirirken de, hesabı son bir kere daha yapalım o halde:
5 kere 565 = 2,795 eder. O zaman bu hesap da burada biter … yeni matematik bilgimizi bu sefer kavganın politika sahnesine taşıyamazsak eğer.
Ziya Paşa’nın dediği gibi:
İdrak-i meali bu küçük akla gerekmez/
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez…