Gezi iddianamesi daha ilk günden hazırmış!

Gezi iddianamesi daha ilk günden hazırmış!

Gökçer Tahincioğlu

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı, aralarında iş insanı Osman Kavala’nın da olduğu 16 kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapsinin istendiği Gezi iddianamesinin nüvesini ‘Otpor’ oluşturuyor.

Gezi olaylarının hükümeti düşürmek için planlandığı ve finanse edildiği görüşünü taşıyan iddianame, tüm planlamanın ‘üçlü sacayağı’ tarafından yapıldığı iddiasını da içeriyor.

İddianameye göre, sacayağını oluşturan isimler; “Soros, Maroviç, Kavala.”

İddianame, Soros’un Açık Toplum Enstitüsü yoluyla iktidarları değiştirdiği, Sırbistan’da kurulan Otpor’un ABD bağlantılarıyla, para karşılığında iktidarları değiştirmek için çalıştığı, Kavala’nın da Soros ve Otpor bağlantıları ile Gezi’yi planlayarak, finanse ettiği temeline oturtuluyor.

Gezi’den 6 yıl sonra hazırlanan, 657 sayfalık iddianamenin neredeyse tamamında bu iddiayı kanıtlamaya yönelik tezler, konuşmalar, görüntüler, uçak biletleri var.

TIKLAYIN - Gezi Parkı-Kavala iddianamesinin tam metni 

6 yıl önceki tablo

İddianameyi okuyanlar, girişinden bitimine kadar Otpor’un ne olduğu, hangi sembolleri kullandığı ve Gezi’de bunların nasıl tekrarlandığına dair tezlerle karşılaşıyor.

Telefon dinlemeleri kayıtları ise bu iddiaların arasına serpiştiriliyor, kanıt olarak gösteriliyor.

Otpor’la ilgili saptamalar çok iddialı. Savcılık, uzun zamandır geniş bir çalışma yapmış gibi gözüküyor! Ancak biraz arşiv karıştırıldığında, garip biçimde bu kadar uzun bir araştırmaya ihtiyacının da olmadığı anlaşılıyor. Zira garip biçimde iddianameyle neredeyse birebir örtüşen bilgi ve iddialar, daha Gezi’nin ilk günlerinden itibaren hazır.

Gezi olaylarının başlangıç tarihi 27 Mayıs 2013.

Hemen birkaç gün sonra, Otpor’la ilgili ilk yazılar çıkmaya başlıyor.

Otpor’la Gezi’yi ilk ilişkilendiren isimlerden biri Banu Avar. Avar, 31 Mayıs 2013’te önce Gezi’yi eleştiren şu satırları kaleme aldı:

“BDPKK öncülüğünde Taksim’de Gezi Parkı’nın yok edilmesini protesto eden kalabalık birden kendini uluslararası bir harekâtın öznesi olarak buldu! Olay çok önceden hazırlanmış görünüyor, ama kalabalıkların bundan haberi yoktu… Bir anda olay dünya çapında Twitter ve Facebook’ta ‘en çok izlenen’ oldu… Taksim meydanı yabancı muhabir ve muhbirle doldu… New York Times da meydanda, İngiliz haber ajansları da… ‘Occupy (işgal)’ adıyla anında sosyal medya pompalandı! Uluslararası Olimpik Komitesi’ne çağrı mektupları yayımlandı. Reyhanlı’da kılları kıpırdamayan Boğaziçi’li öğretim üyelerinden bir kısım Batı’lı dostlarına şikâyet dilekçeleri yolladı. İsveç’te alternatif ‘Nobel’ ödülü almış olan TEMA Vakfı meydandaydı. Bianet adlı site ‘KENT Dostluk ve Dayanışma Hareketi’ olarak ortaya çıktı! Tabii ki ‘International Coalition’ damgası taşıyorlardı. 23 Nisan, 19 Mayıs, ‘Silivri gaz savaşları’nda ağzını açmayan Uluslararası İnsan Hakları Derneği duruma vakıftı, gereğini yapacaktı! Sosyal paylaşım ağları, birebir Mısır’daki Arap Baharı kokulu mesajlarla sallandı. Erdoğan’ın polisleri acımasızdı! Yaralılar Divan Otel’e sığındı, Starbucks kapılarını kapadı. CHP, Taksim için Kadıköy’de miting planladı… “

Avar, 1 gün sonra, 1 Haziran’da ise açık biçimde Otpor’la Gezi’yi ilişkilendiren satırları kaleme alıyor:

“2004-2005 yıllarında “Turuncu Darbe” sahnelenmiş ülkelerde gazetecilik yaptım. Ukrayna’da Kırgızistan’da, Lübnan’da, Gürcistan’da, Kosova’da, durumu belgeledim. AKP hükümeti ülkeyi iç savaşın, bölünmenin eşiğine getirdi. Ne hukuk kaldı ne adalet! Böyle süreçler turuncu harekat için uygun süreçlerdir. Halk sıtma ile ölüm arasına hapsedilir. Baskı ve şiddetten yılmış insanlar, önceden kurulmuş düzeneklere kolayca yönlendirilebilir… Ama yanlış yönlendirilmelere karşı dikkatli olmak da şarttır. OTPOR ve CANVAS batı istihbaratının DARBE örgütleridir. Sıkılı yumruk amblemi sosyal medyada insanları galeyana getirmektedir.. Akılla bilinçle hareket etmeyen kitleler provokasyona açık olurlar. Sonu Mısır’dır, Libya’dır! Mübarek 40 yıl ABD’ye hizmet etmiş, kullanım süresi bitince sosyal medya üzerinden örgütlenen OTPOR hareketiyle kafese tıkılmıştır… Hatırlayın 2011′ de New York’ta Zucotti parkında Twitter’dan örgütlenen binlerce kişi karşılarında Yugoslavya’yı CIA uzmanları ve NED (National Endowment for Democracy) fonlarıyla parçalara ayıran OTPOR/CANVAS gençlik örgütünün liderlerini bulmuşlardı.… İvan Maroviç, Doğu Avrupa’ya, Kafkaslar’a, Orta Asya’ya turuncu darbeyi öğretmiş isimdi. Kapitalizmin merkezinde ‘kapitalizme karşı mücadele’ ‘Emekten yana-sömürüye karşı elele!’ çığlıkları ortaya yayıldı. Sloganları İvan Maroviç atmıştı… Türkiye’de yaşanan felaketlerde gıkı çıkmayan, Türk milletine olan düşmanca tavırları aşikar Uluslararası Af Örgütü ve benzer kurumların Gezi Parkı olaylarında kararlar yayınlaması, AB ve ABD siyasilerinin açıklamaları hayra alamet değildir. Uyarmak görevimizdir!”

TIKLAYIN - Gezi Parkı ve Kavala iddianamesi kabul edildi; işte öne çıkanlar

Bütün “semboller” bu yazıda

Avar’dan bir gün sonra ise bugün iddianamede neredeyse aynı bilgileri görebildiğimiz ilginç bir yazı kaleme alınıyor. “Güncel Meydan” adlı sitede yayınlanan uzun ve detaylı yazıyı Erhan Sandıkçı kaleme almış.

 

Sandıkçı’nın “Ne oluyor, ne yapmalı?” başlıklı yazısı özetle şöyle:

“Gezi Parkı için yapılan eylem korkunç bir polis vahşeti sonrası katlanarak artan bir destekçi kitlesini buldu. Eylemcilere uygulanan terör yurt çapında bir dalgalanma yarattı… Bu sürecin kimler tarafından yönetildiğini, nereye sürüklenmek istediğini iyi düşünmek gerek. Kimine “aşırı” gelen komplo teorileri olduğu gibi hayâl ettiği tablonun gerçek olmadığını düşünmek istemeyenler de var. Beni böyle bir yazı hazırlamaya iten, burnuma gelen çok pis kokular oldu… 2011’de Kuzey Afrika’dan başlayıp Suriye’ye yayılan “Arap baharı” küresel çetenin işidir. Sosyal medya ve Sivil Örümcek Örgütleri öne çıkmıştır. Devrilenler ABD’ye sırtlarını vererek o günlere gelmişti, fakat ABD çıkarları ile birleştirilen kişisel gelecekleri ABD’nin ve küresel çete içindeki ayrışmaların yeni yol haritasında yoktu. Toplumlar isyana teşvik edildi, turuncu devrimler meydana geldi, demokrasi, özgürlük lâflarıyla daha Amerikancı yönetimler oluşturuldu. Küresel çeteye bağlı örgütlerin başı çektiği hareketler sömürgeciliğe, ABD’ye karşı değildi. Turuncu darbeler Orta Doğu’dan önce Gürcistan, Ukrayna gibi ülkelerde gerçekleştirilmişti. Dönelim Gezi Parkına…

31 Mayıs’ta akşam ve gece süren eylemlerde bulundum. İstiklâl Caddesindeki büyük kalabalıktan önce gerçekleşen eylemde, grubun önünde polisle tartışan bazı kişilerin kafasına taktığı kaskta “#OCCUPYTURKEY” yazması dikkatimi çekti.

Tivitırda da en çok kullanılan etiketlerden biri “#occupyturkey”di. Türkiye ve dünya gündemi listesinde ise en üstte “#DirenGeziParkı” vardı.

Facebook’ta ise “Occupy Turkey” adlı sayfa, bu eylemler hakkında en hızlı bilgilerin paylaşıldığı, güncel gelişmelerin aktarıldığı sayfa oldu. Sayfa 1 Haziran saat 3.00 civarında 16 bin üyeye sahipken aynı gün saat 23’te 40 bin üyeye ulaşmış durumda. Büyük olasılıkla da eylemlerin gidişâtı bu sayfadan yönlendirilmeye çalışılacaktır. “Occupy” işgâl etmek anlamına geliyor. Bu slogan ilk kez 2011’de Wall Street’teki eylemler için kullanıldı.

"Occupy Wall Street" eylemlerinin başını OTPOR-CANVAS çekiyordu. OTPOR, Balkanlarda ortaya çıkmıştı ve Yugoslavya'yı parçalayan "sivil" direnişleri örgütlemişti. ABD'nin dış ülkelerdeki satılık görevlileri beslemek için kurduğu NED'den aldığı destekle ABD'nin "devrim" plânlarını gerçekleştiren bu örgüt daha sonra isim değiştirerek farklı ülkelerdeki "sivil" operasyonlarda da kullanıldı. CANVAS, OTPOR'un kurucuları tarafından kuruldu ve OTPOR çalışmalarını yine durdurdu. "Occupy Turkey" sayfası Gezi Parkı sürecinin, başından itibaren etkili bir parçası oldu. Sayfanın tam adresi [url]facebook.com/DirenAnadolu[/url]. Yani sayfa kurulduğunda "diren" sözü belirlenmişti. Günlerdir Türkiye'de ve dış dünyada en çok kullanılan "#DirenGeziParkı" sözü buradan çıktı. Sayfa Aralık 2012'de kurulduğunda "DirenAnadolu" bağlantı adını seçerken, livestream adlı video-yayın sitesindeki hesaplarının adı da "revoltistanbul"du. "Revolt" İngilizce "ayaklan" veya "diren" demek.

"Occupy Wall Street" yani "Wall Street'i işgâl et"in Türkiye'deki devamı olan "Occupy Turkey" feysbuk sayfası Aralık 2012'de kurulmadan önce, Wall Street eylemlerinin başladığı dönemde "Ayaklan İstanbul / Occupy İstanbul" adıyla bir sayfa oluşturulmuştu. Sayfa üyeleri çeşitli aralıklarla "Revolt (Ayaklan) İstanbul" eylemleri düzenliyor, OTPOR/CANVAS denetiminde bir halk hareketi için nabız yokluyordu.

"Occupy Turkey" sayfası ise Tayyip Erdoğan'ın ODTÜ'ye tanklarla girmeye çalıştığı, muhalif öğrencilerin biber gazı ve tazyikli suya boğulduğu dehşet olaylar gerçekleşirken kuruldu. O tarihteki paylaşımlara bakıldığında ODTÜ'ye destek eylemlerine de yön vermeye çalıştı görülüyor.

Belki de ODTÜ olaylarına karşı gelişen tepkilerle bir halk hareketi oluşturmayı düşünmüşlerdi, o yüzden sayfayı o dönemde açtılar. Ancak o günlerde büyük toplumsal bir hareket meydana gelmedi. Ancak Gezi Parkını koruma eyleminde belirleyici rol oynadılar. Bahsettiğim gibi, 31 Mayıs günü, büyük eylemden önceki eylemde kafalarında "#occupyturkey" yazan, polis terörüne karşı "gelirlerse üstlerine atalım" diyerek kaldırım taşlarını ufalayan, "katil devlet" diye bağıran kişiler ön saftaydı. Anlaşılıyor ki OTPOR ve CANVAS'ın sözlerini kafalarına ve duvarlara yazmış, kışkırtıcılıkta polisten geri kalmayan bu kişilerin amacı gerginliğin artması ve "demokrasi, özgürlük" kılıfında Amerikancı bir turuncu devrimin gerçekleşmesiydi…

Bu fitilin Soros tezgâhıyla yakıldığını bilen vatanseverler, olabildiğince yüksek sesle meydanlara çıkıp sürecin denetimini ele almalı. "Tam bağımsız Türkiye" diye inlemeyen bir meydandan çıksa çıksa karşıdevrim çıkar. Vatanseverler, kendileriyle birlikte Türk bayraklarını, Atatürk posterlerini, millî marşları, milliyetçi söylemleri, sömürgeciliğe ve ABD'ye karşı sloganları da öne çıkarmalı. Halk içinde AKP'den rahatsız olanların "diktatör, baskıcı, anti-laik ve İslâmcı Tayyip devrildi" diye rahatlatılıp farkında olmadan başka yollardan aynı sonuca varmasına gidilebilir! Buna engel olabilmek için "devrim"den önce, halk hareketine dönüşen bu toplumsal tepkiyi çok büyük oranda tam bağımsız ve millî bir çizgiye getirmek gerekiyor. Görev bunu sağlamak ve OTPOR-CANVAS bağlantılıların ve bölücülerin geniş tabanlı kitleye "öncü" diye ortaya çıkmasına engel olmaktır! Hazır henüz yönetimsel bir yapı oluşmamışken bunları yapmak gereklidir….”

 

TIKLAYIN - 2015'te beraat etmişlerdi; Gezi Parkı iddianamesinde Taksim Dayanışması suçlaması: Kendilerini devlet yerine koydular!

“Yumruk havada”

Bu uzun alıntıya ihtiyaç var zira sonraki günler onlarca site kimsenin çok bilmediği bu sitedeki yazıyı, kiminde yazarına bile atıf yapmadan kullanıyor.

Sandıkçı’nın yazısında Otpor ve Canvas’ın farklı ülkelerdeki girişimleri ve kullanılan “yumruk havada” sembolünün nasıl ülkelere göre değiştiğini gösteren görseller de var. Haritalar, görsellerle daha ilk günden Gezi, Otpor’la bağlantılandırılmış.

Elbette, Sandıkçı, Otpor-Canvas’ın sitesinden hareketle, dünya görüşü ve bilgilerini de ekleyerek bunları kaleme alabilir.

İlginç olan, iddianın, somut hiçbir kanıt olmaksızın neredeyse aynı biçimde iktidar ve iktidara yakın basın tarafından da sahiplenilmesi.

6 Haziran’da bu kez Türkiye gazetesinde, Turuncu devrim, Arap baharı gibi hareketlerin mimarı Otpor’un Gezi ile Türkiye’de sahne aldığı haberi vardı. Kaynağı belirsiz haberde, aynı grubun ODTÜ eylemlerinde de süreci yönlendirmeye çalıştığı, Taksim eylemlerinden önce devreye sokulduğu ve Gezi Parkı olaylarının da buradan yönetildiği yer alıyordu. Yine Türkiye gazetesinde 8 Haziran’da çıkan “İşte Derin Darbenin Kodları” başlıklı yazıda Soros'un destek verdiği kuruluşların medya ve öğrenciler aracılığıyla Gezi Olayları’nı tezgâhladığı öne sürülüyordu.

10 Haziran’dan itibaren ise eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Yiğit Bulut, youtube’a yüklenen Türkçe altyazılı, Gezi’nin arkasında Otpor’un olduğu video kaydından hareketle, aynı iddiaları anlatmaya başladı. Takvim gazetesi ve A Haber’de de 13-14 Haziran’da aynı iddialar detaylı biçimde haberleştirildi.

14 Haziran’da “yazete” adlı sitede çıkan bir başka yazıda ise “Otpor ve canvas batı istihbaratının darbe örgütleridir. Sıkılı yumruk amblemi sosyal medyada insanları galeyana getirmektedir… Otpor'a ait olduğu söylenen occupy turkey sayfasının kuruluş tarihi ilginçtir ki günümüzdeki olaylardan 6 ay öncesine Aralık 2012'ye dayanıyor. Şimdi direnanadolu ismiyle yayın yapıyor. Çok aktifler. Kendileri 2012 de ODTÜ olayları ile giriş yapmışlar. ODTÜ olayları istedikleri gibi sonlanmayınca 6 ay beklemişler isim değiştirip gezi parkı eylemi üzerinde çalışmaya başlamışlar…” ifadeleri kullanıldı.

Artık özellikle iktidar kesiminde “Otpor-Canvas” ismi yerleşti.

Devamında, Gezi’de olan biten hemen her eylemin bir ajanda kapsamında yapıldığı haberleri çıkmaya başladı. Aynı tarihlerde internet sitelerine eşzamanlı düşen bir haberde, “Polise çiçek verip Meclis'i bastılar!” başlığı kullanıldı. Haberde, “Gezi eylemlerinde en çok eleştirilen konulardan biri kullanılan şiddet ve vandalizm oldu. Soros'un 2000 yılında organize ettiği devrim hareketi tam da böyle bir görünüme sahipti. Soros'a bağlı Otpor aktivistleri, 5 Ekim 2000 tarihinde gerçekleştirdikleri darbe girişiminde yumruklar, silahlar ve molotof kokteyllerine başvurdu… Diğer taraftan Sırp polisini yatıştırmak ve sempatilerini kazanmak için de başka bir görüntü veriyorlardı. Gezi eylemlerinde, protestocuların polise çiçek verip, sempatik tavırlar göstermesi tesadüf değildi… Otpor, bu sırada askerlere çiçekler gönderdi; Sharp'ın esas öğretisi ışığında polis ve askerleri de kendi safına çekmiş oldular. Her eylem, polise yönelik fiziksel bir şiddet olmayacağı yönünde mizahi ve içten davranışlarla örülüydü."

Bir başka haberde, “Taksimde her geçen gün ‘sivil darbe’yi canlı tutmak amacıyla yeni yeni eylemler görülüyor. İşte ‘duran adam’ diye sosyal medyada isimlendirilen, Erdem Gündüz kimdir bakalım. Adı Erdem Gündüz. 34 Yaşında. Tiyatro ve modern dans sanatçısı. Erdem Gündüz Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğunda oyunculuk eğitimi aldı ve 3 sene temsil verdi. Yıldız Teknik Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Modern Dans Programı’ndan 2007 yılında mezun oldu. CRR Dans Tiyatrosu ve İstanbul Dans Tiyatrosu topluluklarında dans etti. Bu topluluklarla yurt içinde ve yurt dışında temsiller verdi. Erdem Gündüz Otpor’un Türkiye de ki ‘sivil darbe’ için özel eğittiği elemanlarından. Sırbistan da defalarla bulunmuş. Mesleğini icra etmede Otpor’un ‘sponsor desteğini’ görmüş ve karşılığında dün Taksim de görevini yapmıştır. Erdem Gündüz’ün Sırbistan da bulunduğu yerler ve katıldığı etkinlikler; “Vucut /body” 22. Festival Grad Theatre City Budva, Ukus Mora Budva, Karadağ, Scar/ yara” 12. International Festival of Choreographic Miniatures Raša Plaovic Belgrad.”

TIKLAYIN - Gezi Parkı iddianamesinde suçlama konusu olan belgesel hiç çekilmemiş

“Önce fezleke, sonra iddianame”

Dönelim iddianameye. 6 yıl sonra yazılan iddianamenin kalbinde Otpor ve “occupyturkey” var. İddianamede yazılanlar şöyle:

Kalkışmanın başladığı ilk tarihlerde gösteri grubunun önünde polisle tartışan bazı kişilerin taktığı kasklarda ve giydikleri tişörtlerde #OCCUPYTURKEY yazısı yer almaktadır. Gösterilerin temel olarak örgütlendiği alan olan Twitter‘da en çok kullanılan etiketlerden birisi #occupyturkey’dir. Söz konusu hashtag 28 Mayıs 2013 günü başlatılmış ve hashtag’in altında toplam 500.000 civarında Twit atılmıştır. Türkiye ve dünya gündemi Twitter listesinde ise günler boyunca en üstte #DirenGeziParkı hashtag’i bulunmaktadır. Facebook'ta ise #OccupyTurkey adlı sayfa, bu kalkışma hakkında en hızlı bilgilerin paylaşıldığı, güncel gelişmelerin aktarıldığı sayfa olmuştur. Kalkışmanın gidişatının yönlendirildiği sayfaya bir iki gün içerisinde on binlerce üye kaydolmuştur. Gezi kalkışmasının, başından itibaren en etkili bir parçası olan "OccupyTurkey" sayfasının tam adresine bakıldığında; facebook.com/DirenAnadolu ibaresi karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere sayfa Aralık 2012'de kurulduğunda "DirenAnadolu" bağlantı adını seçerken, livestream adlı video-yayın sitesindeki hesaplarının adı da "revoltistanbul”dur. "Revolt" İngilizce; "ayaklan" veya "diren" demektir. Yani sayfa ilk kurulduğunda "diren" sözü belirlenmiştir. Türkiye'de ve dış dünyada en çok kullanılan #DirenGeziParkı" hashtag’i de buradan çıkmıştır. "Occupy Turkey" sayfası, ODTÜ'de 18 Aralık 2012 tarihinde başlayan ve günlerce süren öğrenci eylemleri sırasında kurulmuştur. Kamuoyunu günlerce meşgul eden ve polisin uygulamalarının Gezi kalkışmasında da olduğu gibi tartışma konusu yapıldığı o tarihteki paylaşımlara bakıldığında söz konusu grubun ODTÜ'ye destek eylemlerine de yön vermeye çalıştığı gözlenmiştir. Grubun ODTÜ olaylarına karşı gelişen tepkilerle de bir halk hareketi oluşturmayı düşündükleri ve sayfayı o dönemde açtıkları değerlendirilmiştir. Kısaca ülkemizde 2012 yılı içerisinde OTPOR/CANVAS denetiminde, şüphelilerin oluşturduğu kollektif yapı tarafından bir halk hareketi için defalarca nabız yoklanmıştır.”

İddianameye konu soruşturmayı başlatan, hakkında cemaat soruşturması bulunan firari Savcı Muammer Akkaş’ın dosyasına giren polis fezlekesinde de benzer ifadeler ve Osman Kavala’ya yönelik suçlamalar açık biçimde belirtiliyor. Söz konusu fezleke, iddianamede de yer alıyor. İddianamede, 2016’da delillerin yeniden değerlendirildiği, FETÖ mensubu polis ve savcılarının olası etkilerinin soruşturmanın üzerinden kaldırıldığı belirtilse de kaynaklar, iddialar bütünüyle aynı.

İddianamedeki “sıkılı yumruk” görselleri, 2013’teki yazı ve haberlerde yer alanlarla birebir örtüşüyor. Hatta ülkelere göre yapılan tanzim bile aynı.

Yazıdan
İddianameden

6 yıllık soruşturmanın kalbindeki iddiaların tamamı, daha Gezi’nin ilk günlerinde ortaya atılmış. O zaman sormak gerekiyor:Neden 6 yıl beklendi?Neden farklı bir ‘kanıt’ ileri sürülemedi?Geçen bu kadar zamana rağmen neden birkaç ülkeye yapılan seyahatlerin biletleri dışında bir kanıt bulunamadı?Gezi’nin daha ilk günlerinde bu kadar bilgi nasıl ortaya çıkartıldı? O dönem haklarında telefon dinlemesi yapılan insanların neden Otpor ve benzeri yapılarla görüşme kayıtları bulunamadı?Gezi’nin ilk günlerinde ortaya çıkan ve aniden her yana hiçbir kanıt olmadan yayılan bu bilgilerin tamamının bugün dava olarak karşımıza çıkması sürpriz mi?Bu bilgilere “yıllarca bu ülkelerde gazetecilik yaptım” diyerek kendini kaynak gösteren birkaç isim dışında, kim, neden ve nasıl ulaştı?