Gökçer Tahincioğlu / Analiz
Mayıs 2013’ün sonunda başlayan ve Türkiye geneline yayılan Gezi Parkı eylemlerinden 6 yıl sonra hazırlanan 657 sayfalık devasa iddianame, 16 ay önce tutuklanan ve hakkındaki suçlamaları bilmeden iddianamenin yazımını bekleyen iş insanı Osman Kavala için sürpriz içermiyor.
TIKLAYIN - Gezi Parkı-Kavala iddianamesinin tam metni
İddianamede, 'Gezi’nin finansörü' olmakla suçlanan Kavala hakkında 657 sayfaya yayılan iddiaların özetini, 2013 yılında, daha sonra 'FETÖ' üyeliği gerekçesiyle görevinden alınan Kaçakçılık ve Organize Suçlar eski Şube Müdürü Nazmi Ardıç’ın hazırladığı “Otpor” fezlekesinde bulmak mümkün.
O dönem, Gezi soruşturmasını yürüten, şu anda 'FETÖ' üyeliğinden aranan firari savcı Muammer Akkaş’a sunulan fezlekedeki “Gezi Parkı gösterilerini 'Otpor' adlı Sırp gençlik hareketinin organize ettiği, Otpor lideri İvan Maroviç'in tiyatrocu Mehmet Ali Alabora ve ekibiyle Kahire'de görüştüğü, görüşmeden sonra Türkiye'ye dönen grubun 'Mi Minör' adlı oyunun provalarına başladığı ve böylece Gezi Parkı eylemini başlattıkları, Osman Kavala'nın Alabora ile ekibini finanse ve organize ettiği, eylemleri derinleştirmek ve yaygınlaştırmak istediği” iddiaları, iddianamenin özünü oluşturuyor.
Aynı dönemde, firari savcı Akkaş, mahkemeye başvurarak, şüpheliler hakkındaki telefon dökümlerini istemişti. Savcılık, 'FETÖ’cü savcı ve emniyet müdürlerinin başlattığı soruşturmayla, iddianamenin farkını ise “2016’da kanıtlar yeniden değerlendirilmiştir” diye anlatıyor. Ancak 6 yıl önceki suçlama ve iddialarla bugünkü iddialar arasında ne fark olduğu, hükümeti yıkmak gibi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren eylemlerle suçlanan sanıklar hakkında bunca yıl neden işlem yapılmadığı, kamuoyunun yakından tanıdığı sanıkların ise nasıl olup da kaçmadan olağan hayatlarını herkesin gözü önünde sürdürdükleri 657 sayfaya ve onlarca klasöre rağmen bir muamma.
İddianame, elbette fezlekeye göre kapsamlı. Ancak tüm yapılan, fezlekedeki iddiaların bazı kanıtlara dayandırılma çabasından ibaret. Bu çabalar da şu başlıklarla özetlenebilir:
Bu başlıklar, iddianamede, “üçlü sacayağı Soros, Maroviç, Kavala” başlığıyla bir örgütsel ilişkiye oturtulmaya çalışılıyor. Para alışverişi, görüşme trafiği, hangi eylemin nasıl organize edildiği belirsiz. Kavala’nın yurt dışı seyahatleri, Maroviç’in yurt dışı seyahatleri ve arkadaşları ile Antalya’da bir otelde geçirdikleri tatil sunulan kanıtlardan bazıları. Ancak Kavala’nın ya da Maroviç’in kiminle, hangi ülkede, ne zaman görüştüğü, buna ilişkin kanıtların ne olduğu iddianamede yok.
Memet Ali Alabora’nın Mısır seyahati ile Maroviç’in de aynı tarihlerde Mısır’da bulunması, iddianamedeki en önemli sayılan kanıtlardan. İddianamede, bunun bir görüşmeye işaret ettiği belirtiliyor. Delil ise Maroviç’in o tarihte Mısır’da olduğuna yönelik attığı tweetlerin ekran görüntüleri. Alabora’nın seyahat dönüşünde Mi Minör adlı oyunu sahneye koyması, Maroviç’ten Mısır’da akıl aldığı iddiasına dayandırılıyor. Twitter’dan alınan ekran görüntüsü ve tahmin dışında bu konuda da bir delil yok.
İddianamenin, 2013’teki fezlekede olduğu gibi taşıdığı en önemli iddia, Mi Minör adlı oyunla kitlelerin galeyana getirilmeye çalışıldığı. İddianameye göre tiyatro oyunu, Türkiye geneline yayılan eylemlerin nedenlerinin başında geliyor. Bunun nasıl mümkün olduğu ise sadece oyunun içeriği ve bu içerikle ilgili Alabora ile yapılmış röportajlarla açıklanıyor.
Eski Doğu bloku ülkeleri ile Arap ülkelerindeki ayaklanmaların finansörünün George Soros olduğunun anlatıldığı iddianamede, Soros’un Gezi sürecine etkisinin basın ve akademide çok konuşulduğu, buradan diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de Gezi sürecinde etkin olduğunun anlaşıldığı kaydedildi. Bunun nereden anlaşıldığı da belirsiz. Ancak Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün Kavala’nın kurucularından olduğu Açık Toplum Vakfı ile bağlantısı, iddianameye göre bu bağı kurmak için yeterli.
İddianamede, bu bağlantı açıklanırken, Kavala hakkında 2005’te yapılan bir haber-röportaj önemli kanıtlardan biri olarak sunulmuş. Röportajda, Kavala’nın Soros’la bağlantısı daha o tarihte konu edilmiş, buna karşılık sol duyarlılığı olduğu, aktivist kimliği vurgulanarak, “Kızıl Soros” benzetmesi yapılmış. İddianameye göre, 8 yıl sonraki “Gezi kalkışmasının” nedenlerini buradan anlamak mümkün.
İddianamede, Otpor ve benzeri yapıların dayandığı ‘Sivil Başkaldırı’ yönteminin teorisyenliğini Gene Sharp’ın yaptığı, yazdığı ‘Diktatörlükten Demokrasiye’ isimli kitapta yer alan 198 maddelik eylem faaliyetlerinin Gezi Parkı eylemlerinde ‘bire bir uygulandığının tespit edildiği’ belirtiliyor.
İddianameye göre, burada yazılan “şiddet içermeyen eylemleri” yapmak suç. 198 maddenin Gezi’ye uyarlanarak özetlendiği iddianamede, şu başlıklar dikkati çekici:
Örnekler bununla sınırlı değil. İddianamede, yöntemler, tek tek Gezi’ye şu başlıklarla uyarlanıyor:
İddianamede, sanıkların 'eylemleri' de tek tek açıklanıyor. En önemli sayılan kanıtlar, telefon dinlemeleri, Twitter mesajları.
Alabora hakkında Mi Minör dışındaki en önemli suçlamalar, 2011’de Gezi Parkı için yaptığı bir video çekimi, dünya genelinde iktidarlara karşı duruş sergilenmesi gerektiğine yönelik sözleri ve meşhur olan, “Mesele Gezi Parkı değil” tweet'i. İddianamenin birçok yerinde bu Twitter mesajı görselle paylaşılıyor.
Osman Kavala’nın, “Avrupalıların bütün bu eylemlerin nereye gideceğini, siyasi durumu nasıl değiştireceğini” sorduğunu belirterek, Alabora’yı bu konuda bir toplantıya davet etmesi de savcının en sevdiği kısımlardan. İddianamenin birçok yerinde bu konuşma da tekrarlanıyor.
Alabora’nın bu davete verdiği, “Şu anda müsait değilim. Öyle bir şeyi değerlendirecek durumda da değilim” yanıtı ise sonlarda, bir kez vurgulanıyor.
İddianamede, en geniş yer ayrılan isim Kavala. Hemen her yerde ismini görmek mümkün. Zaten sivil toplumu fonlamak için kurulan Açık Toplum Vakfı’nın uzun yıllardır dağıttığı fonlar ise kriminal biçimde ele alınıyor. Tek tek yardım edilen kuruluşlar sayılıyor. 17/25 Aralık öncesinde 'Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’na yapılan yardım, 'FETÖ' irtibatı kuşkusuyla veriliyor. KHK ile kapatılan Gündem Çocuk gibi derneklere yıllar önce verilen fonlar da yine ayrıca vurgulanıyor.
Bir başka kriminalize edilen tartışma Açık Toplum Vakfı’nın kurucularından Can Paker’in yaptığı açıklamalardan sonra vakfın içinde yürütülen tartışlar. Paker’e tepki göstermeyi, vakıftan çıkartmayı tartışan yönetim kurulu üyelerinin sözleri de suça kanıt gösteriliyor.
Gezi’nin finansörü olduğu iddia edilen Kavala’nın Türkiye genelindeki eylemleri parasıyla nasıl organize ettiğine yönelik kanıt yok. Türkiye’deki eylemlerin tamamının nasıl organize edildiğinin kanıtının iddianamede olmaması gibi. Ancak iddianame, tüm bunları delillendirmiş gibi bir mantıkla kaleme alınmış.
İddianameye göre, Kavala’nın eylemleri finanse ettiği iddiasının en büyük kanıtı ise yaptığı bir telefon konuşması.
Bu konuşmada, eylemcilere gaz maskesi, gözlük almak için para toplayan kişiye Kavala olumlu yanıt veriyor. Bunun resmi olamayacağını belirterek, ancak bir kişinin açtığı hesap üzerine para yatırılabileceğini söylüyor. Konuşmanın devamında Kavala, Gezi Parkı’na plastik masa ve iskemle konmasının faydalı olacağını, süt, poğaça gibi ihtiyaçların da karşılanabileceğini söylüyor. Gezi’ye desteğini zaten gizlemeyen, bizzat Gezi’ye giderek eyleme katılan Kavala hakkında tüm Gezi’nin finansörü olduğuna kanıt gösterilen konuşma bundan ibaret. Devamında ise Kavala’nın muhalif kesimleri nasıl fonlandığı, Soros’la ilişkisi anlatılmaya devam ediliyor.
İddianamenin ilginç bölümlerinden birisi de “etki ajanı” olmakla suçlanan gazeteci Can Dündar’la ilgili iddialar. Ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen Dündar’ın televizyonda yaptığı, alana gaz sıkılmasının sonuçlarının ne olacağına yönelik o dönem çok tartışılan konuşması, iddiaya kaynak gösteriliyor. Kavala’nın sonradan Can Dündar’la yaptığı görüşmeler ise iddianameye göre bağlantının kanıtı. Piyanist Fazıl Say’la yapılan ve Gezi ile ilgili faaliyetlerin konuşulduğu bölüm de iddianamede ayrıca yer alıyor.
İddianamede, 2016’da dosyanın neden yeniden raftan indirildiğine dair bir açıklama yok. Biri 'FETÖ’den görevden alınan iki polisin ve eski TKP’li bir ismin iddianameye paralel biçimde Kavala-Soros bağlantısına yönelik iddiaları, kaynağı belirsiz gelen mailler “ihbarlar” olarak sıralanmış. Cemaat mensubu polislerin ise şiddet göstererek olayları büyüttüğü belirtiliyor. Bunun neye yol açtığı, olayları büyütüp büyütmediği, yaşamını yitirenlerin nasıl bir infiale sebep olduğu ise iddianamede nedense ayrıca tartışılmıyor.
İddianamede, bir dizi isimle ilgili tespitler, görüşme trafiği de yer alıyor. Bazı isimler hakkındaki dosyaların tefrik edildiği belirtiliyor ancak bu konuda isimler konusunda ipuçları verilmesine rağmen açıklık yok. Ancak tefrik kararı, Gezi iddianamesinin bununla sınırlı olmadığını, soruşturmanın sürdürüldüğünü ve yeni dalgaların olabileceğini gösteriyor.