Gezi parkı protestolarının ardından İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde, 'Kitleleri Yeniden Düşünmek: Şiddet, Hukuk, Demokrasi' adlı bir seminer düzenlendi. Seminere konuk olak Pennsylvania Üniversitesi'nden Prof. Warren Breckman Wall Street eylemleriyle ilgili bir sunum yaptıktan sonra, Gezi Parkı olaylarını değerlendirdi. Modern Avrupa-Entellektüel ve Kültürel Tarihi bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışan Breckman, Gezi olayları için 'Wall Street eylemlerine daha çok benziyor, ama Arap Baharı'yla da bağdaştığı noktalar var' dedi. Hükümetin tavrını eleştiren Breckman, "Demokrasi ben seçimi kazandım, tüm güç bende, artık istediğimi yaparım demek değildir; demokratik pratiklerin olduğu bir kültürdür" diye konuştu.
Akşam gazetesinden Şenay Yıldız'ın Warren Breckman ile yaptığı söyleşi şu şekilde gelişti:
Dışarıdan bakan biri olarak Gezi protestolarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu eylemler Wall Street’i işgal eylemlerine benziyor mu?
Her ikisinin çıkış nedeni birbirinden farklı olsa da özellikle görsel açıdan Wall Street eylemleriyle büyük benzerlikler vardı. Elbette siyaset her toplumda kendini farklı şekilde ortaya koyuyor. “Wall Street’i işgal et” protestocuları Obama’yı otoriter bir güç figürü olarak görmekten ziyade daha çok “hayal kırıklığı” olarak gördüler. Federal devletin gücünü çok sert şekilde kullandığı yönünde bir tepki yoktu ve insanlar daha çok sistem eleştirisi yapıyordu. Arap Baharı’nda ise daha çok otoriter liderlere karşı tepki vardı. Gezi’de olanlar Wall Street’te olanlara daha yakın olmakla beraber Arap Baharı ile Wall Street arasında bir yere tekabül ediyor diye düşünüyorum.
Gezi Parkı’nda tek grup ve tek lider olmadığı için hükümetle iletişim kurulduğu halde eylemi sonlandırma konusunda mutabakata varılamadı ve polis operasyonu başladı. Bir liderlik oluşturmadan bu tür eylemler nasıl başarılı olabilirler?
Bu eylemler yatay örgütlü eylemler ve tümünde lider eksikliği söz konusu. Bunlarda dikey örgütlenme örneklerinde olduğu gibi bir lider olmaz. Kararların da yukarıdan aşağı inmesi durumu olmaz, kolektif süreçler sonunda alınırlar. Nasıl başarılı olacakları meselesi çok açık uçlu ve zor bir soru. Mesela Tahrir’de bir araya gelen farklı gruplar sonra Müslüman Kardeşler tarafından yönlendirilmeye başladı ve geleneksel siyaset parametreleriyle yürüdü. Ama Wall Street’te bu olmadı ve eylem polis tarafından sonlandırıldı. Aslında polis müdahale etmese de sonsuza dek süremezdi. Bir süre sonra kış gelecekti ve insanlar “Yeterince protesto ettim” diyecekti… Gezi’de de, Wall Street’te de hareketin enerjisi en yüksek noktada iken, kendi kimliğini oluşturup, medyanın dikkatini çekip, yerleşik güç kendilerini dinlemeye başladığında bitirmeleri uygundu. Ama anladığım kadarıyla Erdoğan gerçekten dinleyip anlamaya çalışmadı.
Gezi Parkı protestolarını Türkiye’de demokrasinin serüveni açısından nasıl yorumluyorsunuz?
Bu süreçte apolitik olmakla suçlanan gençler Twitter ve Facebook üzerinden birbiriyle iletişime girdi. Devletin gücünün nasıl üzerlerinde baskı olarak yansıtılabileceğin gördüler ve unutulması zor bir ortak hafıza oluştu. Bence tüm bu olaylar Türkiye’nin demokrasisi üzerinde uzun vadede olumlu etki yapacak. Çünkü bunlar siyasette yeni bir hassasiyet yaratıyor.
Hafıza çok önemli bir şeydir ve böylece ciddi bir hafıza oluştu. Liderler ve devletin de öğrenmesi gereken dersler var ama genelde onlar için öğrenme oldukça yavaş gerçekleşiyor. Buradaki temel şey şu: Demokrasilerin kalitesi azınlıklarına nasıl davrandıklarıyla ölçülür. Erdoğan “Beni bir kez seçin, bir sonraki seçime kadar da karışmayın” gibi garip bir demokrasi algısıyla hareket ediyor. Demokrasi “Ben seçimi kazandım, tüm güç bende, artık istediğimi yaparım” değildir; demokratik pratiklerin olduğu bir kültürdür.
Bu periodik olarak seçim yapmaktan ve “Seçimde bana oy verin, daha sonra da ne yaparsam ses çıkarmayın” demekten daha öte bir şey. Aynı zamanda siyasi muhaliflerinizi ve farklı taleplerin varlığını tanımak ve bir şekilde bunları dikkate almak durumdasınız. Bu mesajların anlaşıldığını sanıyorum.
Uluslararası medyanın aşırı ilgisi Türkiye’de dikkat çekti ve “Suriye’yi bile bu kadar konuşmadılar, provoke ediyorlar” diye eleştirildi…
Başbakan Erdoğan’ın söylediği “Wall Street’te 17 kişi öldü” bilgisi doğru değil. Gösterilerin sürdüğü 2 ay boyunca polis müdahalesi nedeniyle kimse ölmedi. Gezi’deki protestocuların polis tarafından provoke edilince şiddete başvurduğu ortada. Bu nedenle çok daha fazla çatışma yaşandı polisle. Bir de Wall Street’i işgal olayında Gezi’deki gibi yetkililerden kafa karıştırıcı mesajlar gelmiyordu. İlk başta “Burası Amerika. Protesto hakkınız” denilerek tam bir tolerans vardı, sonra giderek “Artık yeter, toparlanın” mesajı verilmeye başlandı.
Şimdi duran adam eylemleri var. Siz bu eylemleri nasıl yorumluyorsunuz?
Hem Wall Street’te hem de Gezi’de müdahale olmasaydı bu eylemler bir süre sonra zaten kendiliğinden biterdi. Duran adam biraz tiyatral biçimde “Benim konuşma, protesto etme, kamuya ait meydanlarda toplanmama izin verilmiyor. Tek yapabileceğim kendimi fiziksel olarak buraya koymak!” diyor.