TSK içindeki cuntacıların darbe girişiminin ardından bir açıklama yapan 'Girdap' fiminin yönetmeni Talip Karamahmutoğlu, "2008 yılında, yönetmenliğini yaptığım, senaryosunu Onur Aydın ile birlikte yazdığımız Girdap isimli sinema filmimizde, cemaatin yapılanmalarını, militan devşirme sistemini, genç çocukların beynini nasıl yıkayarak birer teröriste dönüştürdüğünü, yabancı istihbarat servislerinin güdümünde hareket ederek, ülkemizde yıkıcı planları olduğunu anlatmaya çalışmıştım" dedi. Karamahmutoğlu, yazılı açıklamasında "Vatanını milletini seven sanatçılar olarak, toplumu aydınlatma, halkın sesi olma misyonumuzu yerine getirdiğimiz eserimizle, herkesin sustuğu ve korktuğu, aksi bir çıkışı aklından dahi geçiremediği bir dönemde, FETÖ’ye ilk meydan okuyan bizdik!" ifadelerine yer verdi.
Karamahmutoğlu'nun yaptığı açıklama şöyle:
2008 yılında, yönetmenliğini yaptığım, senaryosunu Onur Aydın ile birlikte yazdığımız Girdap isimli sinema filmimizde, cemaatin yapılanmalarını, militan devşirme sistemini, genç çocukların beynini nasıl yıkayarak birer teröriste dönüştürdüğünü, yabancı istihbarat servislerinin güdümünde hareket ederek, ülkemizde yıkıcı planları olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Film henüz vizyona girmeden, basın gösterimi yapılmasının hemen ardından saldırılarla karşı karşıya kaldık. Cemaat basını başta olmak üzere, dönem koşullarında cemaate yaranma çabasında olan basın organları ve yazarlar topyekun bir linç girişimi başlattılar.
Filmin vizyona girişi ile beraber bu saldırılar katlanarak arttı. Önce filmle ilgili karalama kampanyaları başladı, hemen ardından gazete manşetlerine taşındık. O dönem adı VAKİT olan gazetenin manşetinde, Ergenekon Terör Örgütü adı verilen bir yapılanmanın, terör faaliyetlerini güçlendirmek maksadı ile bizlere büyük paralar aktardığı, bu senaryoyu yazmamız konusunda telkinleri olduğu ve danışmanlık yaptıkları, filmimizin bu şer odaklarına hizmet etmek maksatlı yapıldığı yazıyordu. Bu haberi kaynak olarak kabul eden diğer basın organlarında da peş peşe benzer haberler yayınlanmaya başladı.
Medyanın büyük kısmının korku ile yaşadığı bir dönemde, tekzip etmek ve kendimizi ifade edebilmek için yer bulma şansımız dahi yoktu. Çok küçük bir mecrada, internet medyası üzerinde yapmış olduğum tekzip, kamuoyuna ulaşamadı. O tekzip metninde aynen şu ifadeleri kullanmıştım,
“Ordumuz TSK, bana bir insandan istenebilecek en son şeyi “ülkem için ölmemi” emrederse bunu gururla yaparım. Fakat benden bir film yapmam istenmedi. Bu hem bana, hem eserime ve hem de TSK’ya atılmış bir iftiradır.”
Üzerimize atılı alçakça iftiralarla başa çıkmanın imkansızlığı içinde, tarihin adaletine ve yargısına güvenerek yıllarca sustuk ve bekledik. Filmin vizyon sürecinde uğradığı zararlar, Televizyon satışı dahi engellendiği için uğradığımız maddi kayıplar bir yana, zedelenen itibarımız ve insanlık onurumuz yara aldı.
“Hakikat er ya da geç ortaya çıkar” sözüne olan inancımızla, Allah’a ve tarihe havale ettiğimiz bu davada, yıllar sonra gerçeklerin ortaya çıkması ve haklılığımızın ispatlanmasının haklı gururu ve onurunu yaşıyoruz.
O gün şartlarında yaşadığımız mağduriyetlerin telafisi elbette mümkün değildir. Lakin insan onuru her şey den daha değerlidir.
Vatanını milletini seven sanatçılar olarak, toplumu aydınlatma, halkın sesi olma misyonumuzu yerine getirdiğimiz eserimizle, herkesin sustuğu ve korktuğu, aksi bir çıkışı aklından dahi geçiremediği bir dönemde, “FETÖ’ye ilk meydan okuyan bizdik!”
Bizi ihanetle suçlayan, hain odakları deşifre ettiğimiz için hain odaklarla işbirliği içinde olduğumuzu söyleyenlere sesleniyorum;
“Allah ve tarih huzurunda, İade-i İtibar’ımıza şahitlik ediyormusunuz?”