Göç-Der: Nusaybin'de 45 bin kişi kendi toprağında mülteci oldu; tahribatın gerçek boyutları gün yüzüne çıkarılsın

Göç-Der: Nusaybin'de 45 bin kişi kendi toprağında mülteci oldu; tahribatın gerçek boyutları gün yüzüne çıkarılsın

GÖÇ-DER, Nusaybin’deki 134 gün süren “sokağa çıkma yasağı”ndaki hak ihlallerine ilişkin hazırladığı raporu dernek binasında düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuyla paylaştı. Mardin’in Nusaybin ilçesinde 14 Mart’tan bu yana uygulanan sokağa çıkma yasağı altı mahalle haricinde 25 temmuz günü kısmen kaldırıldı. Altı mahallede yasak 30 gün süreyle akşam 21.00 ile sabah 05.00 saatleri arasında uygulanacak. Göç-Der raporunda, "Yasağın sürdüğü bölgelerde tahribatın gerçek boyutları ortaya çıkarılmalı" dedi. Raporda, 45 bin kişinin kendi topraklarında mülteci olduğu ifade edildi. 

Toplantıda açıklamayı GÖÇ-DER Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Yılmaz Kan yaptı.

Kan, yasak sonrasında çatışma alanlarının yoğunlukta bulunduğu yerlerin etrafının tel örgülerle çevrilerek yasaklandığını ve yıkımın gerçekleştiği alanlara girişlerin halen engellendiğini ifade etti.

Yasaklı mahallelerde yıkım ve hafriyat kaldırma işlemine başlandığını belirten Kan, bu işlemlerin yerel hafriyat şirketleri dışında yabancı şirketlere verilmiş olmasının dikkat çekici olduğunu kaydetti.

İnceleme heyeti dernek eş başkanları Semire Nergiz ve Yılmaz Kan, yönetim kurulu üyeleri Haknas Sadak, Sadettin Akay ve hukukçu ve teknik uzmanlardan oluşuyordu. Heyet incelemelerini 2 Ağustos günü yaptı. Aynı heyet daha önce 25 Temmuz günü ilk incelemeyi yapmıştı. İkinci inceleme sonrası hazırlanan rapordaki ana başlıklar şöyle:

 

"Bağımsız komisyon kurulmalı"

 

Sokağa çıkma yasağı bahane edilerek dış dünya ile ilişkileri kesilen ilçe halkına karşı işlenen hak ihlallerinin yaşandığı göz önünde tutularak suçlu ve suçluyu ortaya çıkaracak bağımsız etkin bir komisyonun kurulması elzemdir.

 

"Hırsızlık olayları etkin bir biçimde soruşturulmalı"

 

Sokağa çıkma yasağının olması sivil ve esnafların yasakların olduğu dönemlerde hiçbir şekilde işyerlerini açamadıklarını sivillerinde bu dönem boyunca kendi mahallerinde ve iş yerlerine ulaşamadıkları gözlemlenmiştir. Bütün iş yerlerinde ve evlerde hırsızlık vakasının olduğu gözlemlenmiştir. Sokağa çıkma yasağı uygulamasında güvenlik güçleri dışında kimsenin dışarıda bulunma ihtimalinin bulunmadığı gerçeğinden yola çıkarak hırsızlık olaylarının etkin bir soruşturma yürütülerek faillerinin ortaya çıkarılması ve yargılanmaları biran önce sağlanmalıdır.

 

"Zorunlu göç ettirilenlere yardım yapılmalı"

 

Evlerini zorunlu bir şekilde terk edip çevre ilçelere yerleşen kişilere yardım yapılmadığı, mağduriyetlerinin giderileceğine dönük resmi kurumlardan yapılan açıklamalara rağmen yapılan görüşmeler sırasında kendilerine yönelik herhangi bir maddi ve manevi desteğinin sağlanılamadığına yönelik beyanlarının olduğu gözlemlenmiştir. Çoğunluğu ise akraba arasında ve ilçe sakinleri ile yapılan dayanışmasıyla sorunların giderilmesine gidilmiştir.

 

"Defin işlemlerine izin verilmeli"

 

Sokağa çıkma yasakları olduğu ve sonrasında ilçede olan mezarlıklarda cenazelerin defnedilmesine izin verilmediği gözlemlenmiştir.

 

"Devlet yetkilileri yerel yöneticileri bilgilendirmiyor"

 

Devlet yetkililerinin, yerel yönetimleri yeterince bilgilendirmediği ve yerel yöneticilerle ortaklaşamadığı gözlemlenmiştir.

 

"Adalet duygusunu güçlendirecek adımlar atılmalı"

 

Toplumda yaşanan travmalar ve sonrasında adalet duygusunu güçlendirecek yaralarının sarılmasını ve onarımını sağlayacak samimi adımlara acil ihtiyaç vardır.

 

"Minnesota Otopsi Protokolü'ne uyulmalı"

 

BM'nin temel bir belgesi olan Minnesota Otopsi Protokolü'ne göre insan hakları ihlalleri, işkence ve ölümlerle ilgili incelemelerin tümüyle objektif bilimsel uzmanların, tarafların katılması esas alınmalıdır.

 

"TBMM İnsan hatları komisyonu görev almalı"

 

Yaşanan hak ihlallerinin ortaya çıkarılması için TBMM'nin İnsan Hakları Komisyonu zaman geçirmeden ilçede yaşanan hak ihlallerini araştırmak için acilen ilçeye davet ediyoruz.

 

"Kendi topraklarında mülteci olmak"

 

Yaşatılan bu çatışma ortamı ve uygulanan göçertilmeye yönelik politikalardan dolayı ilçenin asil sahipleri kendi topraklarında mülteci konumuna getirilmiştir.

 

"Giriş yasağı sürüyor"

 

Yıkılmış, yakılmış kentlerde giriş yasağı halen devam ettiği için tahribatların gerçek boyutları henüz tam olarak gün yüzüne çıkarılamamıştır.

 

"Irkçı duvar yazıları"

 

Heyetimiz Nusaybin mahalle ve çarşılarında yaptığı incelemelerde birçok ırkçı söylemlerin kentin duvarlarında yazıldığı gözlemlenmiştir.

 

"45 bine yakın göç mağduru"

 

Evleri yıkılan ve yakılan 6 mahallenin 45 bine yakın göç mağdurlarının şuan Nusaybin'e yakın il, ilçe ve köylerde barındığına dair tespitler yapılmıştır. Devlet yetkililerinin mağduriyetlerini gidermek için şuana kadar göç mağdurlarına herhangi bir bilgilendirmenin yapılmadığı gözlemlenmiştir. Amaç dönüşleri zamana yaymak ve göç eden insanların kendi ilçesinden ve toprağından koparmaktır.

 

"Sokağa çıkma yasaklarının ortak noktası"

 

Sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı ve ağır saldırılara maruz kalan kentlerin çoğunun ortak özelliği 90'lı yıllarda köy boşaltmaları sonucunda zorla yerinden edilenlerin gelip yeni yaşam kurmaya çalıştıkları kentlerin olmasıdır.

Kürtler ve Kürt kentleri yıllardır yaşanan çatışmalardan ve kendisine uygulanan politikalardan dolayı büyük acılar yaşamış ve büyük tahribatlara maruz kalmıştır. Devletin politikalarından dolayı 1920'lerde şark ıslahat planı güncelleşerek yeniden uygulanmaktadır. 1990'larda 5000 e yakın köy devletin eliyle yakılarak, yıkılarak 3 000 000'dan fazla insan şehirlerin varoşlarına sürülmüş ve acımasızca bir asimilasyona maruz kalmışlardır. Yerinden koparılmak toplumsallığından, tarihinden, kültüründen ve ruhundan koparılmakla eş anlamlıdır. Amaç insanları köklerinden koparmak ve özgürlüklerini hapsetmektir ve insanları geleceksiz bırakmaktır. Kadim topraklarımızı insansızlaştırma uygulamaları demografik yapıyı değiştirmek sistematik olarak acımasızca yapılmaktadır. Bu gerçeklerden hareketle kültürel soykırım politikaları dönemsel değil yöntemleri ve dozajları, araçları ve üslubu değişse de sürekliliği olan bir devlet politikası haline gelmiştir.