TBMM Mülteci Hakları Alt Komisyonu bir yıllık çalışmasının ardından 'TBMM Göç ve Uyum Raporu'nu çıkardı. Raporada sayıları 3.4 milyonu bulan geçici koruma altındaki Suriyeliler için 30 milyar dolarlık bir harcama yapıldığı belirtildi. Bu harcamaların bir kısmının doğrudan faturalandırıldığının bilgisi yer alırken, bir kısmının da doğrudan faturalandırılması mümkün olmayan hizmetlerin maliyeti olduğu bilgisi yer aldı.
Raporda, Kilis'te Suriyeli sayısı Türk nüfus sayısının neredeyse eşitlendiği bilgisi de dikkati çekti. Buna göre, Kilis'te yaşayan 124 bin 481 Suriyeli sığınmacı, yerli nüfusun yüzde 95 oranına ulaştı. Kilis’i yerli nüfusa oran açısından yüzde 24 ile Hatay, yüzde 21 ile Şanlıurfa, yüzde 16 ile Gaziantep illeri takip ediyor.
İstanbul, en fazla Suriyeli sığınmacının yaşadığı il olarak kayıtlara geçti. Yaklaşık yarım milyon Suriyeli İstanbul’da yaşıyor. Suriyelilerin nüfusu açısından İstanbul'u sırasıyla 448 bin ile Şanlıurfa, 426 bin ile Hatay, 342 bin ile Gaziantep izliyor. Mersin Adana, Bursa, İzmir, Kahramanmaraş, Kilis, Mardin, Mersin illerimizin her birinde Suriyeli nüfus 100.000’in üzerinde. Türkiye’de 28 Aralık 2017 itibariyle 3milyon. 424.237 Suriyeli bulunuyor. Suriyelilerin, 1milyon 852.563’ü erkek ve 1milyon 571.674’ü kadındır. Yaş dağılımına bakıldığında, göçmenlerin yaklaşık yüzde 50’sini 0-18 yaş, yüzde 45’ini 18-60 yaş aralığındakiler ve yüzde 5’ini 60 yaşın üstündekiler oluşturuyor.
Raporda, Türkiye’de 250 binden fazla Suriyeli çocuk doğduğu açıklandı ve Türkiye’de doğmuş Suriyeli çocuklara vatandaşlık verilmesi konusunda yapılacak bir çalışmanın sonucuna göre mevzuat düzenlemesine gidilebileceği belirtildi. Raporda yer alan "Değerlendirme ve Öneriler” bölümü ile bazı değerlendirmeler şöyle: Maliyetlendirme: Sayıları 3.4 milyonu bulan geçici koruma altındaki Suriyeliler için 30 milyar dolarlık bir harcama yapılmıştır. Bu harcamaların bir kısmı doğrudan faturalandırılan hizmetlerken, bir kısmı da doğrudan faturalandırılması mümkün olmayan hizmetlerin maliyetidir. Bir geçici barınma merkezi inşa edilirken o merkeze özel sektörden satın alınan konteynerlerin, elektrik sisteminin, alt yapı malzemesinin veya ihale edilmiş konteyner kent kurma işinin veya orada hizmet alımıyla çalışanların doğrudan faturalandırılmış bir maliyeti vardır. Elbette kamu kurum ve kuruluşlarınca yalnızca Suriyeliler için alınan hizmetlerin ve yapılan yardımların doğrudan faturalandırılması yapılmaktadır. Ancak konteyner kentten çıkan atıkların bertaraf edilmesi için şehrin ortak sistemi kullanıldığı için doğrudan atık bertarafın doğrudan faturalandırması mümkün olmaz. Konteyner kentlere yerleştirme yapılırken kullanılan kamuya ait araçların ve devlet memuru olan şoförlerin bir maliyeti vardır ancak doğrudan faturalandırılması mümkün değildir. Geçici barınma merkezinde kamudan görevlendirilip çalışan öğretmenlerin, sağlık personelinin veya diğer kamp görevlilerinin hizmetlerinin de doğrudan faturalandırılması mümkün değildir. 600 binden fazla öğrenci okullara devam etmektedir, bu eğitim faaliyetinin bir maliyeti vardır, ancak bu çalışma için özel sektörden bir hizmet alırken yapıldığı gibi fatura hazırlamak mümkün değildir. Aynı şekilde Bakanlıklarca veya taşra birimlerince sunulan sağlık hizmetlerinden, sosyal destek hizmetlerinden, güvenlik hizmetlerinden, yerel yönetim hizmetlerinden yararlanmanın bir maliyeti vardır bu maliyet hesaplanır ancak bu hizmetin bir faturasını göstermek mümkün değildir. Dolayısıyla Suriyeli sığınmacılara yapılan harcamaları ikiye ayırmak gerekir; İlki faturalı doğrudan harcamalar, diğeri ise bu alana hizmet vermek için tahsis edilen kaynakların fırsat maliyetidir. Suriyelilerin göç ve uyum sürecinin maliyeti fırsat maliyeti ile doğrudan faturalı ödemeler toplamıyla bulunur ve bu toplam 3o milyar doları geçtiği açıktır. OECD yaptığı maliyetlendirmede, Türkiye’de bir öğrencinin kişi başına yıllık eğitim harcamasını 3.000 dolar, bir ferdin kişi başına yıllık sağlık harcamasını ise yaklaşık 1.000 dolar olarak hesaplamaktadır. 3milyon üzerindeki Suriyelilere ve 600 bin Suriyeli öğrenciye eğitim ve sağlık hizmetleri sunulmaktadır. 3.000 dolar X 600.000 öğrenci X 4 Yıl = 7.2 milyar dolar eğitim için 1.000 dolar X 3.000.000 Suriyeli X 4 Yıl = 12 milyar dolar sağlık için 6 yıllık bir süreç yerine ortalama 4 yıllık bir süreç bile hesaba alındığında yalnızca sağlık ve eğitim harcamalarının 19.2 milyar doları yani 70 milyar Türk Lirasını aşmış olduğu görülmektedir. Toplam maliyet Sağlık ve eğitim harcamalarına ek olarak ilgili bakanlıkların ve başta AFAD ve Göç İdaresi olmak üzere kamunun hizmetleri için, güvenlik ve kamu düzeni faaliyetleri için, geçici barınma merkezleri kurulum ve işletilmesi için, sosyal uyum ve destek yardımları için, belediyecilik hizmetleri için yapılan harcamalar ile Türk Kızılay’ı STK’lar, yardımseverler ve ilgili vakıflarca yapılan yardımlar eklenerek hesaplanmaktadır. Avrupa Ülkelerinde sığınmacılar için maliyet hesaplaması belli endekslerle yapılmaktadır. Kişi başına harcama endeksleri doğrudan faturalı harcamalar ve doğrudan faturalandırılamayan kaynak maliyetleri de göz önüne alınarak hesaplanıyor. Köln Alman Ekonomi Enstitülüsünün yaptığı çalışmaya göre Almanya’daki bir mültecinin Almanya’ya yıllık maliyeti 15.000 Euro. Siyasetçilerde bu rakamlara yakın açıklamalar yapıyorlar: Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere Geçtiğimiz yıl Almanya’ya yaklaşık 200 bin mülteci geldiği ve bunun maliyetinin de 2.2 milyar Euro’yu bulduğu açıklandı. Almanların hesaplama endeksine göre 3.4 milyon Suriyelinin yıllık maliyetinin 50 milyar Euro’nun üzerinde çıkacağını görmekteyiz. Kalış süresini ortalama 4 yıl olarak hesap edersek Türkiye’deki Suriyelilere Almanya endeksleriyle 200 milyar Euro harcandığı ortaya çıkacaktır. İngiltere endekslerinde ise bir sığınmacının maliyetinin 8 bin sterlin olarak hesaplandığını görüyoruz. Bu hesaplama kriterine göre ise 3,4 milyon Suriyelinin 4 yıllık maliyeti 110 milyar sterlindir. Hükümet yetkilileri Suriyelilerin maliyetini Avrupa hesaplamalarının %15-20’si olan 30 milyar dolar olarak ifade etmektedirler. Hesaplamalar ve ortaya konan maliyetler hem komisyonumuza sunum yapan akademisyenler hem de Avrupalı muhataplarımız tarafından kabul edilmiş hatta zaman zaman daha fazla harcama yapılmış olduğu dahi ifade edilmiştir. Türkiye insani, hukuki görevinin gereğini yerine getirirken, külfet paylaşımı hususunda ne uluslararası kuruluşlar ne bu konuda 18 Mart tarihinde mutabakata varılan Avrupa Birliği nede nüfusunun çoğu Müslüman olan zengin ülkeler üzerlerine düşen görevi yapmıyorlar. Bu ülkeler utanmazları, görmezleri oynayıp, bu yükü tamamen sınır ülkelerin üzerine yıkıyorlar. Oysa bu konu herkesi etkiliyor ve etkileyecek. Dünya 100 yıl önceki dünya değil. Bugün sınır ülke kavramı değişti ve dünyadaki en uzak mesafeye bile 14 -15 saatte ulaşılabiliyor. Halep, Brüksel’e çok yakın ve artık Halep konusu bir Orta Doğu meselesi değil bir Avrupa meselesidir. Çünkü Halep’te ortaya çıkacak her yeni istikrarsızlık durumu Avrupa’nın milyonlarca sığınmacıyla karşı karşıya kalması sonucunu doğurmaktadır. Kavimler göçü nasıl ki bütün Avrupa’nın siyasi haritasını değiştirdi ise, bugün artık Avrupa’ya sınır komşusu olan Suriye sorununun etkisi de, Orta Afrika’daki kıvılcımın etkisi de, Avrupa’da siyasi haritaları değiştirecek kadar, iktidarları yerinden edecek kadar çok güçlü dalgalar üretiyor. Sorunlara ister Türkiye gibi insani açıdan bakılsın isterse Avrupa gibi çıkarlar açısından bakılsın her kesimi etkileyen bu kadar büyük bir insani sorun bütün küresel sistem tarafından göğüslenmesi gerekir. Bilinmelidir ki, bu kriz duvarlar örmek yerine köprüler inşa edilerek çözülebilir. Suriyeli sığınmacıların hizmetlerinde kullanılmak üzere BM üzerinden Türkiye’ye aktarılan kaynak 600 milyon dolar civarında kalmıştır. AB 2017 sonuna kadar 3 milyar euro, 2018 sonuna kadar da 3 milyar euro olmak üzere Suriyeliler için destek olacağını ifade etmesine rağmen, bu güne kadar 850 milyon Euro’sunu aktarmıştır. Sözünde durmamıştır, mutabakata uymamıştır. Türkiye’nin sığınmacılar konusunda başı ne kadar dikse kendini modern, gelişmiş olarak gören ülkelerin ki o kadar eğiktir. Hükümet yetkililerince gönderilse de, gönderilmese de insani ihtiyaçlarıkarşılanacağı, sağlık, eğitim vd. önemli hizmetlerin verileceği, Türkiye’nin üzerine düşen insani, hukuki, vicdani, tarihi görevi yapmaya devam edeceği her defasında net olarak açıklanmaktadır.
Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler ve Yerel Yönetimler:
Özellikle kitlesel akım yoluyla gelip Geçici koruma statüsü ile ülkemizde yaşayan sığınmacıların sayısı illerimizin nüfus yapısını ve yerel hizmet kapasitelerini çok önemli oranda etkilemiştir. Suriyeli sığınmacıların nüfusa nazaran en yoğun olduğu il Kilis. Kilis'te yaşayan 124 bin 481 Suriyeli sığınmacı, yerli nüfusun %95 oranına tekâmül etmektedir. Kilis’i yerli nüfusa oran açısından %24 ile Hatay, yüzde 21 ile Şanlıurfa, yüzde 16 ile Gaziantep illeri takip ediyor. İstanbul sayı olarak en fazla Suriyeli sığınmacının yaşadığı ildir. Şehirde yaklaşık yarım milyon Suriyeli yaşıyor. Suriyelilerin nüfusu açısından İstanbul'u sırasıyla 448 bin ile Şanlıurfa, 426 bin ile Hatay, 342 bin ile Gaziantep izliyor. Mersin Adana, Bursa, İzmir, Kahramanmaraş, Kilis, Mardin, Mersin illerimizin her birinde Suriyeli nüfus 100.000’in üzerindedir. Suriyelilerin hareketleri başta olmak üzere artan göç hareketleriyle birlikte, göçmenler belediyeler ve şehir halkı ile daha yakından temas etmeye başlamışlardır. Bu süreçte Belediyeler Suriyelilere yönelik hizmetler de sunmaktadırlar. Birçok belediye tarafından zor durumdaki Suriyelilere yönelik yiyecek, giyecek, battaniye ve diğer gerekli eşya yardımları yapılmakta, yardım toplama kampanyaları organize edilmektedir. Yine belediyeler Suriyelilerin kentlerinde sağlık, eğitim başta olmak üzere kamu kurumlarına erişiminin sağlanmasında kolaylaştırıcı rol üstlenmektedir. Belediyelerin kurduğu bu yapı ile hastane, okul ve ilgili il müdürlüklerine bir sevk sistemi oluşturulmuştur. Şehirler üzerinde kitlesel göçün baskısının sosyal krizlere ve çatışmalara yol açmaması için belediyeler de sosyal etkinlik ve projeler yapmaktadırlar. Bu gün 4 milyonu aşmış Türkiye’yi hedefleyen göç hareketleri kapsamında, geçici veya kalıcı olarak Türkiye’ye yerleşen göçmenlere bazı hizmetlerin sunulmasında yerel yönetimlerin rolü yeniden değerlendirilmelidir. Farklı statüdeki göçmenlerin, belediyelerin sunduğu şehir hizmetlerinden yerel halk ile beraber yararlanmaya başlaması yerel yönetimlerin göçmenlerle ilgili rol ve sorumluluklarını arttırmıştır. Belediyeler imkânları doğrultusunda özellikle ihtiyaç sahibi göçmenleri mevcut sosyal yardım ve koruma hizmetlerine dâhil etmektedir. Ancak tüm belediyelerde ortak uygulanan sistematik ve standart bir yaklaşımı bulunmamaktadır. Kamuoyunda Suriyelilere vatandaşlık verilip verilmemesi tartışmaları esnasında bu konuda referanduma gidilmesi ve buna göre karar verilmesi yönünde görüşler ortaya atılmıştır. Bu görüş hukuk devleti yaklaşımına ve insan hakları anlayışına uygun değildir. Hukuk devletinde temel hak ve özgürlüklerin referandum konusu yapılmaması esastır. Geçici koruma altında ülkemizde bulunan 3.4 milyon Suriyelinin vatandaşlığa alınması gibi bir durum söz konusu değildir. Ülkemizde yaşayan Suriyelilerin %1’inin vatandaşlık aldığı ortada iken, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin çok önemli bir kısmına vatandaşlık verildiği haberleri, şehir efsanesi olmanın ötesine geçmemektedir. Ülkemizde doğmuş 250.000’den fazla Suriyeli bebek doğmuştur. Türkiye’de toprak esasına dayalı vatandaşlık alma usulü bulunmamakta, vatandaş olmak için kişinin annesi veya babasından en az birisinin Türk vatandaşı olması şartı aranmaktadır. Türkiye’de doğmuş olan Suriyeli çocukların vatansız statüsünde kalması, kayıp bir neslin oluşması demektir. Bu kapsamda, Türkiye’de doğmuş olan Suriyeli çocuklara vatandaşlık verilmesi konusunda etki analizini içeren bir çalışma yapılıp, sonucuna göre mevzuat düzenlemesine gidilebilir.
Raporda "Suriyelilerle ilgili doğru bilinen yanlışlar" başlığında bir kısım da yer alıyor. Sosyal ve geleneksel medyada çıkan kamuoyunu yanıltan asılsız içeriklere sahip haberlerden bazı örnekler şöyle sıralanmış: •Yanlış bilgi: Suriyeliler istediği üniversiteye sınavsız giriyor. •Doğrusu: Suriyeli öğrenciler için özel bir düzenleme yok. Suriyeli öğrenciler, diğer yabancı uyruklu öğrenciler gibi “Türkiye Burslarının”, Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavının veya yatay geçişin gereklerini sağlamadan üniversitelere giremezler. •Yanlış Bilgi: Suriyeli öğrencilerin “tamamına” devlet bütçesinden karşılıksız burs veriliyor. •Doğrusu: Sadece Yurt Dışı Türkler Başkanlığı'na “Türkiye Bursları” üzerinden başvuru yapan ve başarı başta olmak üzere belirli kriterleri karşılayan diğer ülkelerden gelen öğrencilerde olduğu gibi sınırlı sayıdaki Suriyeli öğrenciye burs verilmektedir. •Yanlış Bilgi: TOKİ tarafından yapılan Sosyal konutlar Suriyelilere bedava veriliyor •Doğrusu: TOKİ’den sosyal konut alabilmenin ilk şartı T.C. vatandaşı olmaktır. Suriyeliler Türk vatandaşı olmadıkları için TOKİ’den bedava değil parayla bile sosyal konut alamazlar. •Yanlış Bilgi: Suriyeliler araçları için MTV Ödemiyor. •Doğrusu: Türkiye’den araç satın alan veya kendi aracını Türkiye’ye getiren Suriyeliler kayıt yaptırarak Türkiye’den plaka almak zorundadırlar. Ayrıca bu araçları için motorlu taşıtlar vergisi ödemekle, sigorta ve fenni muayene gibi işlemleri yaptırmakla yükümlüdürler. •Yanlış bilgi: Suriyeliler seçimlerde oy kullanıyor •Doğrusu: Türkiye’de yapılan seçimlerde ve halk oylamalarında oy kullanabilmek için ilk şart Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmayan biri seçimlerde asla oy kullanamaz. Hiçbir yabancının seçimlerde oy kullanma hakkı yoktur. •Yanlış bilgi: Suriyelilere maaş bağlanıyor. •Doğrusu: Suriyelilere maaş bağlanılması söz konusu değil. Belli şartları taşıyan tüm sığınmacılara AB katkısı ile finanse edilen bütçeden aylık 120 TL yardım yapılmaktadır. Bakıma muhtaç engelli, yetim, öksüz çocuğun bulunan ve kadınlar tarafından geçimi sağlanan (çalışma çağında erkek olmayan) aileler bu yardımdan yararlandırılmaktadır. Kasım 2016’da başlayan Sosyal uyum yardımı ile temel insani ve yaşamsal ihtiyaçların karşılanması hedeflenmektedir.