Sözcü yazarı Emin Çöalşan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası TÜBİTAK'taki işinden Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile çıkarılan ve 'FETÖ'nün mahrem imamı" olduğu iddiasıyla tutuklanan görme engelli Mehmet Büyüközkan'dan aldığı mektubu aktardı.
Büyüközkan'ın mektubunda, "Her yere itiraz ediyorum ama cevap alamıyorum, sesimi kimseye duyuramıyorum. Artık hayata tutunacak hiçbir dalım kalmadı. Geceleri uyurken kafamı demirlere çarparak uyanıyorum, gözyaşlarımı içime akıtıyorum. Hapishane koşullarında ne tek başıma yürüyebiliyorum, ne yemek yiyebiliyorum, ne de diğer ihtiyaçlarımı karşılayabiliyorum. 21. yüzyılda engelli bir vatandaşa reva görülen bu muamele hiç mi vicdanları sızlatmaz?" ifadesi yer aldı.
Emin Çöalşan'ın, "Görmeyen adamın cezaevi mektubu" başlığıyla yayımlanan yazısından ilgili bölüm ( 20 Aralık 2017) şöyle:
Sevgili okurlarım, burada bazen cezaevlerinden gelen mektupları sadece ve sadece insancıl amaçla sizlerle paylaşırım. Analarıyla aynı koğuşta yatan küçük çocuklar, gözleri görmeyenler, iki eli bileğinden kopuk olan gazi polisler… Hiçbirini tanımam. Şimdi okuyacağınız mektubu yazan da onlardan biri. Konya cezaevinde yatmakta olan Mehmet Büyüközkan'dan önceki gün aldığım mektubu özetliyorum:
“Sayın Çölaşan, doğuştan görme engelliyim. Yazılarınızı okuyamıyorum fakat arkadaşlarımdan dinliyorum. Halen cezaevinde FETÖ isimli örgütün mahrem imamı olduğum iddiasıyla tutukluyum. Bu satırları yazarken (aslında yazamıyorum, arkadaşlara yazdırıyorum) gülümsüyorum. Zira içinde bulunduğum durum trajikomik bir seviyededir. Birilerinin yardımı olmadan yürüyemeyen, yemek yiyemeyen, tuvalet banyo ihtiyacını karşılayamayan görme engelli biri nasıl olur da terör örgütü yöneticisi olabilir? Doğuştan sahip olduğum Retinitis Pigmentosa hastalığı son safhada. Stres altında ve psikolojik sorunların artış göstermesi durumunda ilerleyen bir rahatsızlıktır. Size ekte 2010 yılında aldığım raporu gönderiyorum. Ayrıca devletin verdiği ‘Refakatli engelli' kartım vardır. Bu kartı cezaevine girerken aldılar ve bir daha geri vermediler.
* * *
Doğuştan görme engelim olmasına rağmen Anadolu lisesi, Fen lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nü başarıyla bitirdim. Engelli kadrosundan TÜBİTAK'ta işe başladım ve yaklaşık altı yıl bu kurumda çalıştım. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kanun hükmünde kararname ile ihraç edildim. Sebepsiz yere ihraç edildikten sonra hiçbir yer beni işe almadı.
* * *
Bu süreçte eşim ve ailesi işsizliğimi bahane edip beni suçladılar. Eşim biri kız biri erkek 2 ve 4 yaşlarındaki iki çocuğumu da alarak evi terk etti ve benden boşandı. Böylece FETÖ yüzünden işimi, eşimi, çocuklarımı ve hem de özgürlüğümü kaybettim. Normal bir kişi bunlara dayanamazken ben görmeyen gözlerimle ve karanlık dünyamda nasıl dayanabilirim? Her yere itiraz ediyorum ama cevap alamıyorum, sesimi kimseye duyuramıyorum. Artık hayata tutunacak hiçbir dalım kalmadı. Geceleri uyurken kafamı demirlere çarparak uyanıyorum, gözyaşlarımı içime akıtıyorum. Hapishane koşullarında ne tek başıma yürüyebiliyorum, ne yemek yiyebiliyorum, ne de diğer ihtiyaçlarımı karşılayabiliyorum. 21. yüzyılda engelli bir vatandaşa reva görülen bu muamele hiç mi vicdanları sızlatmaz?
* * *
Bir iki kişinin beyanıyla (ki bunlar iftiradan ibarettir) görme engelli bir vatandaş nasıl örgüt yöneticisi olur? Yardımsız yürüyemezken nasıl kaçabilirim? Görmeyen gözlerimle hangi delilleri karartabilirim? Tutuksuz yargılanmak mümkünken neden bana bu işkence yapılıyor? Lütfen sesim olun ve içinde bulunduğum bu durumu, kulaklarını tıkayanlara duyurun. Sağlıcakla kalın.”
* * *
Evet, hiç tanımadığım bir FETÖ tutuklusundan gelen mektup özetle böyle. Mektubun ekine, kendisine Sağlık Bakanlığı Konya Numune Hastanesi'nden verilen sürekli engelli-ağır özürlü raporunu da eklemiş. Tüm vücutta fonksiyon kaybı yüzde 71. Konulan teşhis Retinitis Pigmentosa.
* * *
Dün yanımda iki deneyimli hukukçu vardı. Bu mektubu onlara da verdim, okudular…Ve görüşlerini sordum. Biri şöyle dedi:
“Bu durumdaki insanları cezaevinde tutmak elbette ki yanlış. Ancak yasalarımızda buna ilişkin bir hüküm yok. Tahliye edilmeleri zordur. Örneğin küçük çocuklarıyla koğuşlarda yatırılan annelerin durumu fecidir. Dosyasını bilmiyoruz ama iki gözü görmeyen bu vatandaşımız ve benzerleri için mahkemelerin biraz daha anlayışlı davranması gerekir.” Diğer hukukçu dostum ise olaya biraz daha farklı bakıyordu: “Neresinden bakılsa karmaşık bir süreç…Bir yanda insancıl bakış açısı…Ancak tutuklanan kimse ağır engelli ise, bu nedenle yargı tarafından farklı bir muameleye tabi tutulursa, böylelerine özel bir ‘Anlayış' gösterilirse, bu durumda terör örgütleri, belli elemanlarını tutukluluktan ve cezadan kaçırmak amacıyla engelliler arasından seçmeye başlayabilir. Bir yanda yasal hükümler, öbür yanda insancıl düşünceler… Yargı açısından çok zor bir durum.” Ben gazeteciyim, işin yasal boyutlarını yeterince bilemem. Mektubu yazan kişiye yönelik suçlamaların ayrıntılarını da bilemem. Cezaevinden gelen bir mektubu sadece ve sadece “İnsancıl” açıdan sizlere ilettim