Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar ve emrindeki askerlerin yargılandığı, kamuoyunda “Görümlü "olarak bilinen davayı karara bağladı. Mahkeme dava dosyasında yargılanan sanıklar Mete Sayar, Hasan Basri Vural, Serdar Tekin, Murat Ali Yıldız, İbrahim Kıraç, Tansel Erok‘un beraatlarına karar verdi. Özgürlükçü Hukukçular Deneği (ÖHD) Ankara Şubesi Dava Takip Komisyonu, ”Sanıklar sadece beraat ettirilmemiş bu kararla yürüttükleri vahşeti dönemi kapatıldığı için de aynı zamanda ödüllendirilmiştir” dedi. Dava açılmadan önce kaybedilen kurbanlar adına yapılan başvuruda AİHM zorla kaybettirme, yaşam hakkı ihlali ve adil yargılanma ve etkin soruşturma haklarının ihlalleri nedeniyle Türkiye’yi mahkum etmişti.
ÖHD’den Avukat Sinem Coşkun ve Halil İbrahim Özdemir, Mayıs 1993’te Görümlü mevkiinde askerlerle PKK’lılar arasında yaşanan çatışmadan sonra talimat üzerine askerlerin, köy ve civarından aldıkları 12 kişiden 6’sından bir daha haber alınamaması üzerine açılan dava ve mahkemeden çıkan beraat kararıyla ilgili yazılı açıklama yaptı. Davaya ilişkin ayrıntılı bilgilerin yer aldığı açıklama şöyle:
Dava dosyası yıllar sonra başlatılan soruşturma ile toplanan ifade ve deliller, tanık beyanları ve mağdur ailelerin başvuruları ile Diyarbakır ilinde görülmeye başlamıştır. Şırnak ve çevresi OHAL bölgesinde 1993 yılı ve sonrasında devletin ilgili görevlilerinin tabiri ile “Şırnak Cumhuriyetinin” kendisinden sorumlu olduğu dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar’ın ve emrindeki askerlerin yargılandığı davada sanıklar 6 kişinin ölümünden sorumlu olmalarına rağmen baştan itibaren tutuksuz devam etmiştir. Dava dosyası, yargılama olağan seyrinde devam ederken davada somut bir neden olmaksızın Diyarbakır ilinden Ankara’ya nakledilen davalardandır.
Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılamaya devam edilen davada 27.06.2015 tarihinde savcı mütalaayı sunmak için bir haftalık bir süre talep etmiş, 03.07.2015 tarihli duruşmada da mütalaasını sunmuştur. Mütalaada savcı olay ile ilgili çatışma günü yaşananlar, köylülerin evlerinden alınması, muhtar ve ailelerin yıllarca soruşturma ve adli makamlara sundukları şikayet ve beyanlar, olaylar sırasında sanıklar ile çok yakın ilişki içinde olan tanık askerlerin ayrıntılı anlatımları, görgü sahibi asker beyanları, sağ kurtulan şahsın beyanları özetlenmiş, ancak sonuç kısmında ilginç bir değerlendirme ile aradan geçen zaman, naaşların bulunmaması, kurbanların ölüp ölmediklerinin belli olmaması gibi mağdur aileleri rencide eden ifadeler ile sanıkların suçu işlediği yönünde delil yetersizliği bulunduğundan bahisle sanıklar hakkında beraat istemiştir.
Yargılama yapan heyet katılan ve mağdur vekillerinin iddianamenin aksi yöndeki mütalaaya karşı beyanda bulunmak ve tevsii tahkikat talepleri için süre istemiş, mahkeme bu talebi reddetmiş ve kararını vereceğini açıklamıştır. Sanıklardan Mete Sayar mahkeme heyet başkanına bu tavrından dolayı teşekkürlerini sunduğu savunmasında askeri başarılarından bahsetmiştir.
Mağdur katılanlar vekili olarak adil yargılanma hakkının ihlali olan ara karardan dönülmesi yönündeki talepler de reddedilmiş, bunun üzerine karar açıklanmadan katılan vekilleri duruşma salonunu terk etmiştir. Sanıklara açıklanan kararda mahkeme tüm sanıkların beraatına karar vermiştir.
Yargılama dosyası nakil kararı ile birlikte dava yargılaması, sanıklar lehine işletilen usullerle yürütülmüştür. Öyle ki bir kısım sanıklar huzura gelmeden ifade vermişlerdir. Sanıklardan hiçbiri tutuklanmadığı ve halen askeri yetkilere sahip oldukları için de delillere etki ettikleri, en azından tanıklar üzerinde bu durumun baskı oluşturacağı yönündeki kaygılar ve olay yerinden uzakta yapılan yargılama nedeniyle sanıkların gerek “kendi ayaklarına getirtilen dava dosyası” gerekse de yargılama ve askeri makamlar tarafından aklanmaya dönük bir tavır içinde olduğu yönündeki kaygılarımız ne yazık ki kararla birlikte vücut bulmuştur. Sanıklar sadece beraat ettirilmemiş bu kararla yürüttükleri vahşeti dönemi kapatıldığı için de aynı zamanda ödüllendirilmiştir.
Katılan taraftan bir kısım mağdur yakını binlerce km öteden gelerek, Türkçe bilmediklerinden yapılan yargılamayı anlamamalarına rağmen duruşmaları takip etmiştir. Sanıklar ve vekilleri tarafından rencide edici ve onur kırıcı beyanları ve hakaretlere maruz kalmışlardır.
Sonuç itibariyle yargılama sanıkları ödüllendiren diğer taraftan sadece kurban yakınlarını inciten, sarsan ve beraat kararıyla adeta yeniden yaralayan, öldüren bir yargılama olmuştur. Sanıklar değil öldürülenler mahkum edilmiştir.
Davanın gerek iç hukuk gerekse de uluslararası hukuk ve gerekse de “hakikat ve yüzleşme” süreçlerinde yürütülecek “adalet arayışında” da takipçisi olacağımızı bildiririz.