(Görüntülü) Annelerin kaygısı çocuğa okul fobisi olarak yansıyor

Gökçe KARAKÖSE, Özgür KUMANOVALI / İSTANBUL, (DHA)- OKULA uyum haftası için sayılı günler kaldı. Milyonlarca öğrenci pazartesi günü ilk derslerine girecek. Okula yeni başlayacak çocuklar için ebeveynlerin de kaygısı artıyor. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Ertan Tezcan, velilere uyarılarda bulundu. Okul fobisinin çocuğun anneden ayrılma kaygısı olduğunu belirten Tezcan, “Kaygı anneden anneye, anneden çocuklara geçen evrensel bir duygudur” dedi.

 

Okul fobisi kavramının kendisini, çocuğun okula gitmek istememesiyle, gittiğinde okulda durmamasıyla, annenin peşinden gitmek istemesiyle, karın ağrısı, baş dönmesi ve mide bulantısıyla gösterdiğini ifade eden İstanbul Gelişim Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Ertan Tezcan, “Çocuk mutlaka organik bir nedenin altına sığınabiliyor. Bu organik nedeni aileler bazen ciddiye alıyorlar ve çocuğu doktora götürüyorlar ancak yapılan incelemelerde bir şey bulunamıyor.  Aslında okul fobisi denilen şey çocuğun anneden ayrılma kaygısıdır. Ayrıldığı zaman ya kendisinin ya da evde bıraktıklarının başına bir şey geleceğini düşünüyor. Bu nedenle ayrılmak ve okula gitmek istemiyor. Çok büyük ısrar ve vaatle gitse bile anneye ‘mutlaka geleceksin, sınıfta benim yanımda oturacaksın’, ‘kapının oradaki camdan bakınca seni göreceğim’ şeklinde bir takım söylemlerde bulunuyor. Başlangıçta bazı anneler bunu normal karşılıyorlar ve çocuğu okula götürüp, getiriyorlar, çocuğu saatlerce bekleyebiliyorlar” diye konuştu.

 

OKUL FOBİSİ OKULA ARA VERMEYE KADAR GİDEBİLİYOR

 

Annenin çocuğu yetiştirirken duyduğu kaygının, ilerleyen yaşta çocuğa geçtiğini ifade eden Tezcan, “Çocuk balkona yaklaşsa ‘eyvah aşağıya düşecek’, prize yaklaşsa ‘eyvah elini prize sokacak, elektrik çarpacak’ ya da bir şey içerken ‘eyvah şimdi boğulacak’, denize gittiğinde ‘üşütecek’, ateşi çıktığında ‘kan kanseri olacak’  şeklindeki kaygı duyan anneler var.  Bu kaygı da çocukta okul fobisi dediğimiz kaygı şeklinde ortaya çıkıyor ve okul reddine, zaman zaman okula ara vermeye kadar gidebiliyor” dedi.

 

Tezcan, kaygının anneden anneye, anneden çocuklara geçen evrensel bir duygu olduğunu ve annelerin çocukla temel güvene bağlı bağlanma ilişkisi geliştirmesi gerektiğini söyledi. Tezcan, “Anneler kaygısını ve endişesini çocuğa yansıtmayacak, çocuk o ortamda büyümeyecek dolayısıyla kaygısız bir çocuk olarak yaşama devam edecek. Kaygı gelişiminde babalar anne kadar sorumlu olmuyor. Çocuk simbiyotik bir varlık ve özellikle ilk 6 aya kadar temel güven duygusunu sağlayan nesne annedir çünkü çocuk kendini annenin bir parçası olarak görmeye devam ediyor. Baba genellikle gölge şeklinde kalabiliyor daha sonra güven tamamlayıcı unsurları verecek ama esas sorumlu anne oluyor” ifadelerini kullandı.

 

\"İLİŞKİSEL RÜŞVETLE SORUNU ÇÖZMEYE ÇALIŞMAYIN\"

 

Ebeveynlerin okul fobisinin bir hastalık olduğunu anlaması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Ahmet Ertan Tezcan, “Bunun çok basit tedavi yöntemleri var. Çocuk ‘okuldan korkuyorum, okula gitmek istemiyorum’ dediği an bunun okul fobisi olduğunu fark eder ve profesyonel destek alırsanız bir ya da iki hafta içinde bu sorun çözülebilir. Ancak bunu zorlamalarla ya da vaatlerle ‘deden okula gidersen sana çikolata alacak’, ‘ben şunu alacağım’ gibi ilişkisel rüşvete döndürerek çözmeye çalışırlarsa çocuk her şeyden önce ebeveyn tarafından kendisinin anlaşılmadığını düşünecek. Yaşamda da en kötü şey zaten anlaşılmamaktır. İnsanlar anlaşılmamaktan çok korkar” dedi.

 

\"ÇOCUK YETİŞTİRMENİN 5 ALTIN KURALI VAR\"

 

Öfkeli ve sinirli olmanın yeni kuşak çocuklarda hiçbir şekilde yeri yok diyen Prof. Dr. Tezcan, çocuk yetiştirmenin 5 altın kuralı olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

 

“Çocuk yetiştirmenin 5 altın kuralı var. Birincisi hoşgörü, ne olursa olsun hoşgörü. İkincisi, kayıtsız sevmektir. ‘Yemek yersen seni seveceğim’ gibi yaklaşımlar hiç olmamalı. Üç, ne görmek istiyorsak onu yapmalıyız. Ders çalışan bir çocuk istiyorsak bizi devamlı okurken görecek. Sigara içmeyen bir çocuk istiyorsak bizi sigara içerken görmemesi gerekiyor. Öğretmek istediğimiz şeyleri sözle değil mutlaka hareketlerle öğretmeliyiz. Dördüncü ve belki de en basit kural yaptığı yaramazlıklarını görmezden gelmeliyiz. İyi şeyleri göreceğiz ve takdir edeceğiz. O zaman iyi şey yapmayı o kendisine vazife haline getirecek. Beşincisi ise kayıtsız şartsız destek olacağımızı bilecek ve hiçbir şekilde çocuğumuzun yanında yalan söylemeyeceğiz. Çünkü yalan söylemek de anne ve babadan öğrenilen bir tutum”

 

“ÇOCULARIMIZI BAĞLI DEĞİL, BAĞIMLI YETİŞTİRİYORUZ”

 

Bazı ailelerin gereğinden daha fazla hassas olduklarını vurgulayan Tezcan, “Ailenin de okulu ruhsal olarak kendi içine sindirmesi gerekiyor. Maalesef anne baba çocuğun okula başlaması ile birlikte kendisi de okula başlamaya başlıyor. Halbuki çocuk kendi hayatını yaşamalı aile ona gerektiği anda destek olmalı. Çocuğu bağlı halinden özerkliğe itmek gerekiyor. Bizim toplumda çocukları bağlı değil, bağımlı yetiştiriyoruz. Bazen evlenen bir adamın kadına ilk şartı ‘ben annemden ayrı oturamam’ oluyor çünkü bağımlı yetişmiş. Sonra o bağımlılıklar başka komplikasyonlara neden olabiliyor” dedi.

 

Öğretmen ve veli ilişkisinin dengeli ve düzeyli olması gerektiğini de söyleyen Tezcan, “Mutlaka öğretmenle veli arasında görünmeyen bir köprü olması gerekiyor. Öğretmen olarak genelde eğitim verdiğimiz çocuklara hep neyi düşünmeleri gerektiğini öğrettik. Çocuklara bundan sonra nasıl düşünmeleri gerektiğini öğretmemiz gerekiyor” diye konuştu.