(Görüntülü Haber) Mülteci çocukların bir kimlikleri bile yok

Gökçe KARAKÖSE/ İSTANBUL, (DHA)- 4’üncü Uluslararası Ortadoğu Sempozyumu İstanbul Gelişim Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşiyor. “Ortadoğu’da Barışı Tesis Etmek” konulu sempozyumun ilk gününde birçok yerli ve yabancı bilim insanı bir araya geldi. Sempozyuma katılan Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (KAFKASSAM) Uzmanı Leman Süleymanlı, “Mülteci çocukların sayısının ne kadar olduğunu söylemek çok zor. Mülteci çocukların kimlikleri yok. Yaptığım araştırmada 6-15 yaş aralığındaki Irak Türkmen çocuklarından yalnızca 5’i okula gidiyordu” dedi. Sempozyumda, İslam dünyası içindeki bölünmeler ve Kur\'an\'ın neden farklı yorumlanıp uygulandığı bilim adamlarınca ele alındı.“KİMLİKLERİ OLMAYAN ÇOCUKLAR EĞİTİMDEN MAHRUM KALIYOR”Dünyada 60 milyonun üzerinde mülteci olduğunu ve Afrika ile Ortadoğu’da olanların mülteci sayıldığını söyleyen Leman Süleymanlı, mülteci olan çocukların birçoğunun kimliğinin olmadığını ve bu sebeple sayısının net olarak verilemediğini dile getirdi. Kimlikleri olmayan çocukların eğitimden mahrum kaldığını söyleyen Süleymanlı, “Çocuklar kendi kararlarını kendileri veremediği için savaş bölgelerinden aileleriyle beraber terk etmek zorunda kalıyor. Türkiye\'de ne kadar mülteci çocuk olduğunu söylemek çok zor çünkü kayıtlarda olanlar ve olmayanlar var. Yaptığım araştırmada 6 ile 15 yaş arasındaki çocuklarla görüştüm ve yalnızca 5’i okula gidiyordu. Çünkü kimlikleri yoktu ve eğitim haklarından yararlanamıyorlardı” diye konuştu.“ÇOCUKLAR HAYALLERİNDEN UZAK YAŞIYOR”Mülteci çocukların eğitim hayatı için daha kolaylaştırıcı şeyler yapılması gerektiğine değinen Süleymanlı, yaşam standartlarının düşük olduğunu ve sağlık hizmetlerinden de yararlanamadığını söyledi. Mülteci çocukların ‘çocuk hayalleri’nden uzak yaşadığını dile getiren Süleymanlı, “Siyasetçilerin bu konularda daha ılımlı olması gerekiyor. Çünkü onların düşünceleri ve fikirleri üzerinden çocukların hakları ellerinden alınıyor. Eğitim almayan çocukları maalesef istenildiği gibi yönetmek mümkün olabiliyor. Bu çocuklar terörist grupları, insan kaçakçıları tarafından kullanılıyor. Savaşlara son verilse onlar da kendi ülkelerinde aileleriyle yaşayabilir ve eğitim haklarından da yararlanabilirler” ifadelerini kullandı.\"ORTADOĞU VE BALKANLARDA MİLLİYETÇİLİK DİN ÜZERİNDEN ŞEKİLLENİYOR\"Gerçekleşen sempozyumda \'İslam\', \'Söylem\' ve \'Medya\' başlıklı oturumda konuşmacı olan İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şenol Durgun, Batı milliyetçiliği ve Ortadoğu\'daki milliyetçiliğin ortaya çıkış şartlarının farklı olduğuna değindi. Batı milliyetçiliğinde dine reaksiyon olarak seküler bir anlayış vardır diyen Durgun, “Ortadoğu Balkanlar dahil milliyetçilik anlayışının din üzerinden şekillendiğini görüyoruz. Müslümanlar arasında milliyetçiliğe baktığımızda maruz kaldığı saldırılara karşı tepkisi İslam’a sarılarak olmuştur. Bunun en basit örneğini Bosna savaşında görebiliriz. Ortadoğu milliyetçiliğinde, Batı milliyetçiliğinden farklı olarak din daha merkezi bir rol oynamaktadır. Dini dışlayan, daha seküler karakterler vardır ancak bunun toplumsal tabanı çok fazla yoktur. Dini merkeze alan modern ideolojilerin daha fazla toplumsal alanda karşılık bulduğunu ve iktidara gelme umudunu taşıdığını söyleyebiliriz” dedi.“İNSANI MADDE GİBİ DÜŞÜNEMEYİZ”İnsanları sosyal bir formüle tabi kılmanın geçerli bir şey olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Şenol Durgun, “İnsanı madde gibi düşünemeyiz. Olması gereken kendi toplumunun değerlerini gözeten bir milliyetçilik anlayışı söz konusu olduğu zaman, düşüncenin peşinde bir kitle oluşturma imkânı ortaya çıkabilmektedir. Aksi halde afaki kalmaktadır ve herhangi toplumsal karşılığı olmamaktadır. Ortadoğu\'daki halkların 1960lı yıllarda sosyalist anlayışa meyili söz konusudur. O zamanki anlayış daha çok milliyetçilik olarak okunmaktaydı ve çok fazla taban bulamadı. Modern ideolojiler üzerine siyasal hareketlerin iktidara gelebilme şansı olmadı. Din ve mezhep üzerinden çok rahat bir şekilde siyasal hareketler vücut bulabilmekte. Bugünkü coğrafyanın temel sorunu din üzerinden operasyonlar şeklindedir. Din üzerinden yapabileceğiniz bir atraksiyon karşılık bulabilmektedir. Çünkü ona duyarlı bir kitle mevcut” diye konuştu.“HEPSİNİN REFERANSI İSLAM ANCAK BİRBİRLERİNİ KATLEDEBİLİYORLAR”İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Şenol Durgun, “Ortadoğu’daki İslam merkezinin yokluğudur. Bu durum İslam üzerine çok rahat bir şekilde operasyonlar yapılmasına yol açabiliyor. Müslüman halklar arasında rahat çatışmalar yaşanabilmektedir. Ortaya çıkan guruplara baktığımızda İslam içinden devşirilerek İslam’a atıf yapılarak oluşturulduğunu görmekteyiz. Hepsinin referansı İslam olmakla beraber hepsi de İslam üzerinden birbirini katledebilmektedir. Bu da bölgedeki halk ve siyasal istikrar için parçalayıcı, acı ve hüzün verici sonuçlar yaratmaktadır” ifadelerini kullandı.Avrupa İslamÜniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nedim Bahçekapılı sempozyumda “İslam, Söylem ve Medya” konu başlığında oturum başkanlığını üstlendi. Dini metinlerin yorumlanmasının tarihten günümüze kadar farklılık arz ettiğini söyleyen Prof. Dr. Bahçekapılı, “Bu durum sahabe döneminden itibaren iki ana çizgi üzerinden takip ediliyor. Bunlardan biri Kur’an’ın ya da hadislerin anlaşılmasında sadece literal anlamı değil maksat, gaye ve söylemek istenilenden hareketle bir yorum söz konusudur. Diğer taraftan lafza yapışan zahirci bir yaklaşım söz konudur. Hanefi mezhebi, bu birinci yolu takip eder. Sadece lafızlara değil amaç ve gayeye önem verir. İşaret eden parmağa değil, işaret eden yere bakar” diye konuştu.“IŞID, EL KAİDE GİBİ YAPILANMALAR LAFIZCI YAKLAŞIMI BENİMSEMEKTEDİR”Lafızcı yaklaşımda Kur’an’ın bütünlüğü değil, düşüncesine dikkat çekenbir ayet bulunup kafasındaki düşüncelere meşruiyet üretildiğini söyleyen Bahçekapılı, “IŞID, El Kaide gibi yapılanmalar lafızcıliteral yaklaşımı benimsemektedir. Bunlar da bir takım siyasi mihraklar tarafından kullanılarak İslam dininin imajına suikast düzenlenmekte ve bunların eliyle zaman zaman kan dökülmektedir. İçlerinde ajanlar da olmuş olabilir. Büyük çoğunluk bu durumu benimsemiş kandırılmaya müsait insanlardır. Bu tür şeylerde eğitim çok önemlidir. Bizim tarihten günümüze köklü yorum sistemlerimiz var. Köklü yorum sistemleri üzerinden hareket edilmeli çünkü tarihi süreçte yetkinliğini kanıtlamış birçok engele, dışarıdan gelen darbelere dayanıklılığını göstererek günümüze ulaştırılmıştır.Gerekiyorsa bu sistemlere yeni çalışmalar yapılır ama yetkin bir metodoloji olması gereklidir” dedi.“KUR’AN’I İNSANLAR KONUŞTURUYOR”Dini metinlerin anlaşılmasında sağlam bir metodoloji kullanılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nedim Bahçekapılı Kur’an’ı insanların konuşturduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:“Kur’an’ı konuşturan çok önemli. Günümüzde birçok yorum yapılıyor illa ki bunun içinde daha doğru yorumlar var. Toplu ilim adamlarının içtihatları, meclis yorumları bir kişinin yanılmasına göre daha sağlamdır. Ferdi yorumlardan ziyade toplu olarak ilim adamlarının yapacağı sempozyumlar ve konferanslarda fikir alışverişinde bulunarak çıkan yorumlar en güvenilir yorumlar oluyor.Belli isimlerin yöntemlerinin iyi tahsil edilmesi ve günümüz ilim adamlarının daha da çalışarak bunları geliştirmesi, Kur’an’ın ve sünnetlerin anlaşılmasında sağlam metodolojinin kullanılması gerekmektedir. Lafızcı yaklaşımların derinliği yoktur ve parçacıdır. Bunların elinde din popüler bir hal almış halk haline dönmüştür. Hiçbir tahsili, ilmi çalışması olmadığı halde sıradan insanlar dini konularda ahkam keserler.”