Gözaltılar, tutuklamalar, dayak ve işkence iddiaları: Boğaziçi Üniversitesi'nde neler oluyor?

Boğaziçi Üniversitesi'nde bir hafta sürecek bahar tatilinden önceki son ders günleri. Kampüste yürüdüğünüzde, sınavlar, ödevler ve bahar tatili planlarından ziyade en çok siyasetin konuşulduğunu duyuyorsunuz.

Güney Kampüs'teki çimlerde oturan kimi öğrenciler, tutuklu arkadaşlarına okulun meydanındaki varlıklarıyla destek vermeye çalıştıklarını söylüyor.

İsmini vermeden konuşan öğrenciler, Boğaziçi Üniversitesi'nin "özgür kalacağı" mesajını barışçıl etkinliklerle iletmek istediklerini anlatıyor.

Kampüsün dört yanına asılan renkli kurdeleler, bu mesajın sembolü olarak seçilmiş.

Şarkılar, konferanslar ve resim atölyeleri diğer etkinlikler arasında.

Ancak bu etkinliklere katılmayan öğrenciler de var. O yüzden üniversite ortamındaki kutuplaşmayı gözlemleyebiliyorsunuz.

Gözaltına alınan bazı öğrencilerin dayak yedikleri ve işkence gördükleri iddiaları, öğrencilerin kendilerini daha da gergin hissetmesine neden oluyor.

Farklı siyasi görüşten öğrencilerin eskiden olduğu gibi kampüs ortamında beraber ve güven ortamı içinde barınmasını isteyen bazı öğretim görevlileri ise arada köprü olmaya çalışıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Afrin bölgesinin merkezini ele geçirmesinin ardından 19 Mart Pazartesi günü Kuzey Kampüs'te birkaç öğrenci lokum dağıtmak için bir stant açtı.

Standa tepki gösteren öğrencilerin alana gelmesiyle iki grup arasında gerginlik yaşandı.

Gerginliğe taraf olduğu ve "İşgalin katliamın lokumu olmaz" pankartı açtığı iddia edilen öğrencilerin bir kısmı 22 Mart Perşembe günü sabah saatlerinde gözaltına alındı.

Bunu, öğrencilerin evlerine ve yurtlarına yapılan operasyonları protesto etmek amacıyla aynı gün basın açıklaması yapmak isteyen diğer bazı öğrencilerin gözaltına alınmaları izledi.

O günün akşamında serbest bırakılan 7 öğrenci, polis aracında işkenceye maruz kaldıklarını ve dayak yediklerini öne sürüyor.

Şu an 13 öğrenci tutuklu.

BBC Türkçe'ye konuşan ve 22 Mart'ta gözaltına alındıktan sonra aynı gün serbest bırakılan Batı Dilleri ve Edebiyatı son sınıf öğrencisi Tilbe Akan, "Gözaltılar halen devam ediyor, bunun sebebi de sürekli gerginliği ayakta tutmak, okula girip çıkarken gözaltına alınabilirsiniz korkusunu yaymak. Kuzey Kampüs'ün karşısındaki otopark işkencehaneye döndü, gözaltına alınmadan önce oraya götürülüyorsunuz, orada dayak yiyorsunuz" diyor.

Marksist Fikir Topluluğu üyesi Akan 22 Mart'ta yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:

"Gözaltına alındığımız gün protesto için öğlen toplanmıştık. İçeri bir sürü sivil polis geldi. Biz ağzımızı açmadan gözaltılar başladı, bizi sürüklediler. Okulun kapısı önünde gözaltı aracına bindirdiler. Tabii bu sırada da dayak yiyoruz.

"Yerde sürüklüyor, kolunu ters çeviriyor. Sürekli 'Konuşma kolunu kırarım' gibi tehditlerde bulunuyor. Başka bir arkadaşımla kafamızı birbirine çarptılar gözaltı aracına girmeden.

"Bir arkadaşın gözlüğü kırıldı. Aracı otoparka götürüp ters kelepçe yaptılar. Sevgilisiyle konuşan bir polis telefonda, 'Çok iyi oldu, iki gündür bunları dövüyoruz, stres attık' dedi. Sürekli gözaltında kaybetme tehdidinde bulundular.

"Orada bir süre tuttuktan sonra hastaneye götürdüler, bir yandan da karakol arıyorlar. Saatlerce gözaltı aracının içinde kaldık. Kafamızı cama çarptılar. Zaten bir ara biz dört kadını aşağı indirdiler, içeride kalan üç erkeği dövdüler."

Akan ile beraber gözaltına alınan ve polis aracında olan felsefe bölümü birinci sınıf öğrencisi Özgür Benol'a bu olayın detaylarını soruyorum.

Benol o gün yaşananları şöyle anlatıyor:

"Kampüsün içindeyken çok şiddete başvurmadılar, fakat kampüsten çıkar çıkmaz yumruk tekme vurmaya başladılar. Suratıma bir tane tekme geldi, o sırada herhalde burnum çatlamış. Götürürlerken, 'Annen seni bulacak mı sanıyorsun?' diye sordular.

"Ters kelepçe yaptıktan sonra sürekli üç saat boyunca sözlü ve fiziksel taciz uyguladılar. Önce güvenlik şube bizi dövüyordu, sonra şefleri ısrarla 'Siz dövmeyin, çevik polis gelsin onlar dövsün' dedi.

"Sonra çevik polis geldi. Bizi ilk başta gözaltına alan polisler okul çevresinde dolanmaya devam ediyor sanırım. Sonra okulun karşısındaki otoparka götürdüler. 15-20 dakika boyunca süren tekme, cop, tehdit boyutunun arttığı bir işkence yaşadık.

"Dayak atarken sürekli ense köküne vuruyorlar. Benim bir hafta kafamın arkası uyuşuktu, kulak zarım delindi. Hastaneye götürdüler saat 3 gibi, bizi hastaneye sokarken, 'Darp raporu almak isterseniz çıkışı var bunun, görüşürüz tekrar' dediler. Hastaneden çıkarken işitme raporu, tomografi ve röntgen çektirmek için diretince beni ayırdılar diğer arkadaşlardan."

Yaşadıklarından ötürü şikayetçi olacaklarını söyleyen Benol, "Dayak yediğimiz 15-20 dakika boyunca bitsin diye bekledik. 'Bitsin, bitmek zorunda çünkü bu kadar uzun süremez, ellerinde kalacağız'" sözlerini ifade ediyor.

Polis aracında bir ara gözlerinin bağlandığını anlatan Tilbe Akan, akşam ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldıklarını, bir arkadaşının yüzünün kan topladığını ve erkek öğrencilerin burunlarının kanadığını ifade ediyor.

Akan, Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın hazırladığı raporla karşı dava açacaklarını söylüyor.

BBC Türkçe, Tilbe Akan ve Özgür Benol'un anlattıkları ile ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden görüş almak istedi, "Konu ile ilgili talebiniz olumsuz olarak değerlendirilmiştir" yanıtını aldı.

19 Mart'ta yaşananlar ile ilgili olarak sadece olayları izleyenlerin veya gerginliğin yaşandığı sırada Kuzey Kampüs'te olmayan öğrencilerin de gözaltına alındığı, polisin bazı öğrencileri bilerek hedeflediği iddialar arasında.

Kimi öğrencilerin gözaltına alınmamak için okula gitmemeye başlaması öğretim görevlilerinde akademik hayatın sekteye uğrayacağı endişesini yaratıyor.

19 Mart'ta yaşanan gerginlikle ilgili muhtelif düşünceler yaygın.

Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü olarak bilinen BİSAK'ın ismi Kuzey Kampüs'te lokum dağıtan stantla bir tutulsa da standın sadece birkaç öğrencinin inisiyatifiyle açıldığı görüşü hakim.

BİSAK ise konuyla ilgili dışarıya açıklama yapmamaya özen gösteriyor.

https://twitter.com/bisakboun/status/975289294553313286

İsmini vermek istemeyen birkaç öğrenci, 19 Mart'ta yaşanan gerginliğin kısa bir süre sonra dekanlık tarafından yatıştırıldığını, "aslında abartılacak bir şey olmadığını" aktarıyor.

Olayın sosyal medyada "büyütüldüğü" yorumunda bulunuyorlar.

Ancak bütün öğrenciler aynı görüşte değil.

Atatürkçü Düşünce Kulübü'nün eski başkanı ve üyesi, Vatan Partisi'nin Gençlik Kolu Öncü Gençlik'in yöneticisi olan Şafak Erdem, gerginliğin Boğaziçi Üniversitesi'ni aşan bir durum olduğunu söylüyor.

Felsefe son sınıf öğrencisi Şafak, lokum dağıtan standa karşı çıkan öğrencilerin kampüsün huzurunu bozduğu görüşünde:

"Yaşanan olayda masayı dağıtırken kullandıkları söylem kritik. Niyetleri ne olursa olsun bunu yapmak Türk ordusuna işgalci, katliamcı demek oluyor. Bunun sonucu olarak tabii ki yaptırımlar var.

"Barış akademisyenlerinin kullandığı söylemde de aynı şey geçerliydi. Bunlar Türkiye devletini toptan karalamaya yönelik girişimler. O yüzden ifade özgürlüğü kapsamına girmez. Bu tip bir söylem kullandığınız zaman bunun kampüs içinde kalmasına imkan kalmıyor. Bu yüzden okulun huzurunu bozanlar bu tarz siyasetleri okula sokmaya çalışanlardır."

Tutuklu arkadaşları için etkinlik düzenleyen ancak adının açıklanmasını istemeyen öğrencilerden biri ise hem Afrin operasyonunu desteklemek hem de barışa sahip çıkmak için eylem düzenlemenin ifade özgürlüğü kapsamında olması gerektiğini anlatıyor:

"Afrin lokumunun dağıtılmasına izin verilmesi gerekiyor zaten. Ama öbür türlü düşünen insanlar için buna tepki koymak da gerekliydi. Verilen tepkinin biçimi son derece tartışmalı. Tepki verilmesinin başka yolları olmalıydı. Mesela bütün lokumları yemek güzel bir duruş olurdu, direkt bir çatışma içerisine girmeden."

Bazı öğrenciler Boğaziçi Üniversitesi'nin "özerk yapısının ve özgür düşünme ortamının", açığa alınan öğretim görevlileri, rektörün atamayla başa gelmesi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarıyla uzun zamandır hedef olduğu görüşünde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşanan gerginliğin ardından, "O komünist, o vatan haini terörist gençlere üniversitede okuma hakkı vermeyeceğiz" demişti.

Erdoğan, Ocak ayında yaptığı bir konuşmasında ise Boğaziçi Üniversitesi'nin "bu ülke ve bu milletin değerlerine yaslanmadığını" söylemişti.

Kampüsteki arkadaşları, tutuklu öğrencilerin eninde sonunda serbest kalacağı inancında. Ancak en çok okuldan atılmaları ihtimalinden korkuyorlar.

Tutuklu öğrencilerin cezaevinde derslerinden geri kalmaması için notlarını iletmeye çalışanlar da var.

Tutuklu Boğaziçili Deniz Yılmaz'ın babası Dr. Bülent Nazım Yılmaz ise 'Hukuksal süreçten tatmin değiliz" diyor.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Yılmaz, 8 gün süren gözaltı süresine vurgu yaparak kaygılı olduklarını aktarıyor:

"Bir kere gerekçesi bize inandırıcı gelmiyor. Çünkü biz çocuklarımızı tanıyoruz, neyle uğraştıklarını biliyoruz. Çocuklar okulunda olan çocuklar.

"Boğaziçi Üniversitesi, özgürlüklerin Türkiye standartlarına göre görece yüksek olduğu bir yer. O yüzden çocukların rahatlıkla düşüncelerini ifade ettikleri bir ortam. Çocuklarımız düşüncelerini ifade eden bir ortamda bulunmuşlardır, ne birisine saldırmışlardır, ne birisini yaralamışlardır. Biz bir suç olduğunu düşünmüyoruz."