"Gözaltında kaybedilmenin zamanaşımı olur mu?"

"Gözaltında kaybedilmenin zamanaşımı olur mu?"

Burcu Karakaş*

Hasan Ocak, 21 Mart 1995 tarihinde sabah çıktığı evine akşam dönemedi. Savcılığa başvuran ailesine Ocak’ın gözaltına alınmadığı söylendi. Hasan Ocak’ı terörle mücadele şubesinde gören tanıklar vardı. Ocak ailesi, oğullarının akıbeti konusunda hakikate ulaşmak ve sorumluların yargılanmasını sağlamak için bir an olsun yılmadı. Ocak’ın işkence edilmiş hâldeki cansız bedeni yaklaşık bir hafta sonra Beykoz’da bir ormanlık alanda bulundu. Kimsesizler Mezarlığı’na gömülen Hasan Ocak’ın cenazesine ailesi 17 Mayıs 1995 tarihinde ulaşabildi. Ocak ailesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtıkları dava ile Türkiye’yi mahkûm ettirdi.  Son olarak ailenin başvurusu üzerine dosyayı inceleyen Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı, zamanaşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verdi. Hafıza Merkezi’nin yayımladığı, Yrd. Doç. Dr. Öznur Sevdiren tarafından hazırlanan “Türkiye’de Cezasızlık Mevzuatı” raporuna göre, merkez olarak ulaştıkları 296 kişiye dair hukuki veri üzerinden yapılan incelemelerde, 204 kişinin kaybedilmesine dair soruşturmaların sürüncemede bırakıldığı, 9 kişiyle ilgili soruşturmanın zamanaşımı kararıyla sonlandırıldığı ve 16 kişiyle ilgili takipsizlik sonucu dava açılmadığı görülüyor. Yani Hasan Ocak örneği, tek değil.  Başlıktaki soruyu yanıtlayacak olursak, cevap kısa ve net: Olmaz. Çünkü vicdan yahut ahlak bir yana, hukuken de insanlığa karşı suçlara zamanaşımı işlemiyor. Ailenin avukatı Gülseren Yoleri, savcılığın soruşturmayı “kasten öldürme” suçundan açtığına dikkati çekiyor ve suç tanımının yanlış yapıldığını özellikle vurguluyor: “Dosyada hem gözaltında kayıp hem de işkence suçu olduğu için zamanaşımı olamaz. İkisi de insanlığa karşı suç kategorisinde. İkisinde de zamanaşımı kuralı işletilemez. Bunlara rağmen dosya kapatıldı. Suçun tanımı da zamanaşımı da hatalı. ‘İşkence’ ve ‘gözaltında kayıp’ tanımları kullanılmalıydı.”

Ocak dosyasının ısrarla takip edilen dosyalardan biri olduğunu belirten Yoleri, 21 yılda bu aşamaya gelindiğini hatırlatıyor.  “Hasan daha bulunmadan tanıklarımız vardı. Onu gördüklerini ifade etmişlerdi. Tanıkların ifadelerine de başvurulmuştu. Ancak polis memurları ifadeleri alındığı zaman suçlamaları reddetti.” Öte yandan, savcılığın Ocak kararı, “belirsizlikler” ile dolu. Kararda, faillerin tespit edilemediği, ailenin iddialarının dışında delil bulunamadığı belirtiliyor. Avukat Yoleri’nin bu husus konusunda da haklı itirazları var: “Hemen her şey için ‘Belli değil’ demişler. Böyle bir durumda dosyayı açık tutar, gerçeği ortaya çıkarırsınız. Ancak kapatıyorlar. Burada devlet töhmet altında ama biz gereğince soruşturma yapıldığını söyleyemiyoruz. Devletin kendi üstündeki yükü kaldırmak için bile daha azimle çalışması gerektiğini düşünüyoruz.” Ocak ailesi, savcılığın kararına haftaya itiraz edecek. Umutsuzluğa düşmüş değiller. Gözaltında kaybedilme ve işkence suçunun zamanaşımı olmadığı gibi, acının da yok. Adaletin tesis edileceğine dair inancın da aşınması zor. Ancak o güne kadar, bu talebi bıkmadan usanmadan dile getirmeyi sürdürmek gerekiyor.

Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.