Çoğu zaman griple soğuk algınlığını birbirine karıştırıyoruz. Burnu akıp sesi çatallaşanlar hastalığını ‘grip’ olarak tanımlıyor. Hâlbuki teşhisin yanlışlığı tedavinin de seyrini olumsuz etkiliyor.
Kış ayları sıcacık battaniyenin altına sokulmak, dumanı üstünde çaylar içmek ya da uzun akşamlarda aile fertleriyle hemhâl olmak, eş-dost-akraba ile bir tas sıcak çorba etrafında buluşmak anlamına geliyor. Bundan dolayı kış, havanın soğukluğuna inat, insanın içine sıcacık bir duygu bırakıyor.
Kş ayları bebek, çocuk, yetişkin ve yaşlıların en çok hastalandığı dönem olarak da biliniyor. Önceki yıllarda insanların çok da önemsemediği, ‘basit hastalık’ diye nitelendirdiği grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklar artık 10 günden fazla seyrediyor, zatürre ve bronşite dönüşebiliyor. Sadece bununla da kalmıyor, hasta sosyal hayatın içinde var olduğu müddetçe virüs başkalarına da bulaşıyor. En basitinden bir kişinin hastalanması tüm aile fertlerinin de rahatsızlanması anlamına geliyor.
Aksiyon dergisi tarafından hazırlanan derlemeye göre, şu günlerde gündemimizde kuş ya da domuz gribi gibi vakalar yok ama hastalık hakkında hâlâ öğrenmemiz gereken önemli bilgiler var. Mesela; soğuk algınlığı ile gribin birbirinden farkı ne? Neden bu iki hastalık hep karıştırılıyor? Hangi durumda ne yapılmalı? Ne zaman antibiyotik kullanılmalı? Hastalanmadan önce bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilmeli?
2009’da kurulmuş Etkin Eczacılık Derneği, tüm bu soruların cevaplarını vatandaşla buluşturmak için ‘Soğuklar Yaklaşıyor, Kendinize İyi Bakın!’ isimli yeni bir kampanyayı hayata geçirmiş. Üç aylık süreçte derneğin tek amacı; 24 bin eczaneye girip çıkan hastaların bilinçlenmesini sağlayarak gereksiz ilaç ve antibiyotik kullanımının önüne geçmek. Kampanyaya katılan tüm eczacılar bu konuda özel eğitim almış, yanlarında çalışanları da eğitmiş. Dernek Başkanı Ayşegül Yıldız, eczacıların böyle bir görevi yüklenmelerinin sebebini şöyle açıklıyor: “Vatandaş sağlık ocağında, aile hekiminde sıra bekliyor, hastane içinse internetten randevu alması gerekiyor. Ama eczaneye istediği zaman ve sıklıkta gelebiliyor. İnsanlar hastalıklarına ilk çözümü burada arıyor. Doktora ancak hastalandıklarında, eczaneye ise hastalanmadan önce de gelebiliyor. Dolayısıyla Türkiye’deki eczaneler bu sebeple tekrar konumlandırılmalı, toplum sağlığını korumak ve vatandaşı hastalıklara karşı bilinçlendirmek gibi bir görevi birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi üstlenmelidir. Kampanyamızın önemli amaçlarından biri de eczanelerin bu işlevini görünür kılmaktır.”
Gribe influenza isimli virüs sebep oluyor. Virüs solunum yollarına yerleşip çoğalıyor. İnfluenza, vücuda girdikten bir-iki gün sonra hastalığın belirtileri görülmeye başlıyor. Çünkü yerleştiği yerde çoğalmakla kalmayıp başka yerlere de yayılıyor ve bütün vücudu kısa sürede etkisi altına alıyor. Kişi aşırı derecede hâlsizleşiyor, vücut ısısı yükseliyor, titreme, baş ve karın ağrısı başlıyor. Kuru öksürük, eklem-boğaz ağrıları, iştahsızlık, burun akıntısı, hapşırma, baş dönmesi de eşlik ediyor genel tabloya. Çocuklarda ise bunlara ilaveten kusma, ishal de görülebiliyor. Hasta, virüsü, rahatsızlık belirtilerini hafif hafif hissettiği andan yedinci güne kadar başkalarına bulaştırabiliyor. Çünkü gribin bulaşması oldukça basit. Kişi hapşırdığında ya da öksürdüğünde virüs su damlacıkları hâlinde boşlukta yayılıyor. İnfluenza bu yolla, aynı havayı teneffüs eden kişilerin solunum yollarına yerleşiyor. Ya da toplu taşıma araçları, alışveriş merkezleri ve diğer tüm kapalı alanlarda yaklaşık iki gün havada canlı kalan virüs, ele ve yüze temas ederek de bulaşabiliyor. Bunun için kişinin yüzünü kaşıyarak virüsü ağzına doğru yaklaştırması ya da elini direkt ağzına götürmesi yeterli. Dudaklardaki çatlak ve yaralar da yine grip virüsü için tehlike oluşturuyor. Buralardan içeri giren virüs tüm vücuda hızla yayılıyor. Özellikle kış aylarında el, yüz, dudak çatlaklarına karşı etkili nemlendiriciler kullanmak gerekiyor.
Grip semptomları görülmeye başladıktan yedi-sekiz gün sonra hafifliyor ve on gün içinde de varlıkları tamamen ortadan kalkıyor. Soğuk algınlığında da aynı bulgular görülebiliyor. Fakat kuru öksürük, yüksek ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları ‘sıklıkla’ gripte seyrediyor. Ayrıca grip, tüm vücudu etkisi altına alıyor.
Soğuk algınlığına da virüsler sebep oluyor. Boğaz-kulak kaşıntısı, burun tıkanıklığı-akıntısı, hapşırma, bazen çok hafif ateş, boğazda yanma, tat hissinde azalma ve bazen de öksürük olarak kendini gösteriyor. Soğuk algınlığı gribe göre daha hafif rahatsızlıklarla atlatılıyor. Kişi normal hayatına devam edebiliyor çoğu zaman. Hastanın şikâyetleri basit ağrı kesici, burun damlası, bol sıvı, meyve ve bağışıklık güçlendirici vitamin takviyeleriyle kısa sürede ortadan kalkıyor. Soğuk algınlığı da griple aynı şartlar altında kişiden kişiye bulaşıyor. Bundan dolayı yıl içinde en az bir kez hemen hemen herkes soğuk algınlığı yaşamak zorunda kalıyor.
Antibiyotik ne zaman kullanılmalı?
Etkin Eczacılık Derneği Genel Sekteri Eczacı Erdal Akköse, vatandaşın burnu akmaya başladığında eczaneye antibiyotik satın almaya geldiğini anlatıyor. Akköse’ye göre eczacıların toplum sağlığını koruma vazifesi de bundan sonra başlıyor: “Dernek vesilesiyle uzman hekimlerden eğitim aldık. Kampanya kapsamında hazırlanmış minik bir bilgilendirme broşürümüz var. Oradaki soruları hastaya sorarak mevcut durumun grip mi, soğuk algınlığı mı olduğunu önce ayırt ediyoruz. Kişi eğer gripse en yakın sağlık merkezine yönlendiriyoruz. Kesinlikle antibiyotik kullanmaması gerektiğini de ayrıntılarıyla anlatıyoruz.”
Eczacı Ayşegül Yıldız, bu konuda zaman zaman zor durumda kaldıklarını söylüyor. Ama mevcut tablo tartışma götürmeyecek kadar net: “Antibiyotik bakterilere karşı etkilidir. Ama soğuk algınlığı ve grip virüs kaynaklıdır. Bunun için hiçbir antibiyotik hastalığa etki etmez. Aksine vücudun antibiyotiklere karşı direnç geliştirmesine katkı sağlar. Gerçekten ihtiyaç duyulduğunda ise antibiyotik etkinliğini gösteremez. Grip bronşite, zatürreye çevirdiğinde antibiyotik kullanılması gerekebilir. Buna karar verecek olansa sadece doktordur.”
Aspirinden uzak tutun çocuklarınızı!
Bebekler ve küçük yaştaki çocuklar grip, soğuk algınlığı, hâlsizlik, kızamık, suçiçeği, viral enfeksiyona maruz kaldığında kesinlikle aspirin verilmemesi gerekiyor. Aksi hâlde ‘karaciğer ve beynin yağlanması’ olarak tanımlanan Rey Sendromu gelişiyor. İki evreden oluşuyor hastalık. Ateşlenmiş çocuğa aspirin verildikten bir-iki hafta içinde kusma, huzursuzluk, uyku hâliyle hastalık ilk olarak kendini gösteriyor. Daha sonra hasta giderek kötüleşiyor ve genel durum komaya doğru gidiyor. Rey Sendromu’nun sebebi tam olarak bilinmese de uzmanlar on altı yaşından önce aspirin kullanılmaması gerektiğini sıklıkla vurguluyor. Hatta ateş esnasında vücuda sürülen ilaçların içeriğinde bile aspirin olup olmadığına bakılması tavsiye ediliyor. Etkin Eczacılık Derneği’nin kampanyasına katılan tüm eczacılar ise aspirin ve Rey Sendromu hakkında vatandaşı bilgilendirip özellikle grip esnasında yaşanan ateş sebebiyle bu ilacın kullanılmaması gerektiğini anlatıyor.
Şimdi doktora gitme zamanı
Hastalık belirtileri on günden fazla sürdüyse (çocuklarda 5, 1 yaş altı için beklemeden), ağrı kesicilerle geçmeyen baş, boğaz, kulak ağrısı varsa, tüberküloz, romatizmal ateş, böbrek ve kalp hastalığınız bulunuyorsa, ciddi şekilde göğsünüz ağrıyorsa, soluk almakta zorluk çekiyorsanız, koyu kıvamlı-yeşil ya da kanlı balgamlı öksürüyorsanız, boynun iki tarafında veya arkasında şişmiş, sert ağrılı kitleler hissediyorsanız hiç gecikmeden doktora gidin…
Hastalıklar ellerle bulaşır
Gözümüzle gördüğümüz her tür eşyanın, yüzeyin üzerinde yaşam süren bakteriler var. Ellerimizle dokunduğumuz her an biz de onlara maruz kalıyoruz. Vücudumuzda en fazla bakteri barındıran organımızsa eller. Ellerimizle her yere taşıdığımız bakteriler, basit soğuk algınlığından öldürücü hastalıklara kadar birçok istenmeyen duruma sebep olabiliyor. Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en etkili yollarından biri kişisel temizliğe dikkat etmek. Eller, ‘temizliği en çok ihmal edilen ya da hakkıyla temizlenmeyenler’ olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla doğru ve etkili el yıkamayı büyükten küçüğe herkesin öğrenmesi ve uygulaması gerekir.
-Eller nasıl yıkanmalı?
Ellerinizi akan suyla ıslatın. Islak ellerinizi sabunla iyice köpürtün. Avuç içi, parmak araları, bileklerle birlikte ellerinizin her noktasını iyice ovalayın. Bu işlemi en az 30 saniye sürdürün. Ellerinizi yıkadıktan sonra halka açık yerlerde kâğıt havluyla, evinizde ise kişiye özel havlularla kurulayın.
-Ne zaman yıkanmalı?
Eller; her kirlendiğinde, yemek hazırlamadan ve yemeden önce, hasta insanlara dokunmadan önce ve sonra, burnunuzu temizledikten, kedi, köpek ve diğer tüm hayvanları elledikten, tuvaleti kullandıktan, yemek yedikten, sigara içtikten, bozulmuş gıda ve çöplere dokunduktan, kimyasal madde kullandıktan, saçlarınızı taradıktan veya elledikten, para alışverişinde bulunduktan sonra mutlaka yıkanmalı. (Prof. Dr. Mustafa Tayar)
Yer elması: Oldukça şekilsiz, çoğu insana pek de sevimli gözükmeyen yer elması, bağırsaklarımızdaki probiyotiklerin çoğalıp beslenmesi için uygun ortamı oluşturuyor. Bunlara da prebiyotik adı veriliyor. Bağışıklık sistemimizin sigortası olan probiyotiklerin oluşmasının tek şartı ise prebiyotikler. Yer elması prebiyotik etki gösteren ‘inülin’ maddesi açısından oldukça zengin. Aynı zamanda fazla miktarda lif içeriyor ve bağırsakların sağlıklı şekilde çalışmasını sağlıyor. Ayrıca içindeki inülin ve lif sayesinde kalın bağırsak kanserine karşı da vücudu koruyor.
Kabak: Yeşil kabak, beta-karoten ve magnezyum içeriyor. Bu iki madde de bizi hastalıklara karşı koruyor, bağışıklık sistemini destekliyor, bolca lif içeriyor. Kalsiyum ve vitaminler açısından da oldukça zengin kabak, metabolizmayı çalıştırıyor, vücuttaki ödemi söktürüyor. 100 gr kabak sadece 16 kalori içeriyor. Hastalanmadan, güçten düşmeden zayıflamak isteyenler için de oldukça ideal bir sebze. Kabağı bolca çiğ dereotuyla tüketmenizde fayda var. Çünkü bir demet dereotu, aynı ağırlıktaki sütün iki katı kadar kalsiyum içeriyor.
Bal kabağı: Kış aylarında sofralarımıza gelen bal kabağı her ne kadar tatlı yapılarak tüketilse de yemeklerde ve çorbalarda da kullanılabilir. Bal kabağı büyük bir şifa kaynağı. İçinde bağışıklık sistemini güçlendiren bol miktarda beta-karoten, A ve C vitamini, demir, magnezyum ve potasyum bulunuyor. Yüksek lif içeriyor. Yaşlılıkta oluşan göz hastalıklarına karşı kişiyi koruyor. Kuvvetli bir antioksidan. Her türlü kansere karşı koruyucu etkisi bulunuyor.
Karamürver (Elderberry): Ateş, boğaz ağrısı, baş ağrısı, hâlsizlik, tıkanıklık ve sinüs iltihaplanması gibi grip semptomlarına iyi geliyor. Günümüzde şurup, hap, likit, pastil şeklinde formülize edilerek satılan karamürver, aynı zamanda burun ve bronşlarda balgam oluşumunu hafifletiyor ve bağışıklık sistemini yapılandırmakta oldukça etkili. Yapılan birçok bilimsel araştırmada bu meyvenin grip virüsüne yüzde 99 oranında etki ettiği ispatlanmış. Aynı zamanda karamürver grip ve soğuk algınlığı virüsünün baskılanmasında da etkin. Yetişkin ve çocuklar hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı ilk andan itibaren karamürver tüketmeli.
D vitamini: D vitamini bağışıklık sisteminde anahtar rol oynuyor. Vücudu istila eden bakteri ve virüsleri arayıp yok eden T hücrelerine yardım ediyor. D vitamini eksikliği yaşayanların vücudu enfeksiyonlara, virüslere tamamen açık hâle geliyor. T hücreleri D vitamini olmadan işini yapamıyor çünkü. D vitamini hakkında en çok bilinmesi gereken ise ne kadar gün içinde dışarı çıkarsak çıkalım, özellikle büyük şehirlerde hava kirliliği sebebiyle vücudumuz direkt güneşi alamıyor. Bundan dolayı bebek, çocuk ve yetişkinlerin her gün D vitamini takviyesi alması gerekiyor.