Guardian ve Observer yazarı Tisdall: İngiltere, Türkiye ile serbest ticaret anlaşması imzalayarak insan hakları ihlallerini göz ardı etti

Guardian ve Observer yazarı Tisdall: İngiltere, Türkiye ile serbest ticaret anlaşması imzalayarak insan hakları ihlallerini göz ardı etti

İngiltere'de Pazar günleri yayımlanan Observer gazetesinin son sayısında, İngiltere ile Türkiye arasında geçen hafta imzalanan serbest ticaret anlaşmasının eleştirildiği bir köşe yazısı yer aldı.

Simon Tisdall imzalı "Küresel Britanya vicdanı da dahil her şeyi alıp satmaya hazır" başlıklı yazıda, İngiltere'nin Türkiye ile anlaşma imzalayarak "endişe verici insan hakları ihlallerini göz ardı ettiği" ve İngiltere Parlamentosu'nun bu anlaşmayı detaylı şekilde gözden geçirmesi gerektiği belirtildi.

Tisdall, Guardian gazetesinin de köşe yazarlarından ve daha önce gazetenin dış haberler editörü olarak da görev yapmıştı. Guardian ve Observer, aynı vakfa ait.

Tisdall, "Türk hükümetinin devam eden insan hakları ihlallerini görmezden gelen, tehlikeli cumhurbaşkanını destekleyen" yeni ticaret anlaşmasının Avrupa Birliği'nden (AB) çıktıktan sonra "Küresel Britanya" olarak tanımlanan yeni dönemde ülkenin uluslararası hukuka ve değerlere bağlı kalma sözünü de hiçe saydığını yazıyor:

"Anlaşma 1 Ocak'ta parlamento incelemesine bile alınmadan yürürlüğe girdi. Bu, Boris Johnson'un Brexit sonrası vicdansız dünyasının doğuşudur.

"Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin 'diktatör' lideri, bu gelişmeden çok memnun. Kendisi İngiltere Ticaret Bakanı Liz Truss'un yeni ve en büyük hayranı. Bu rezil anlaşma da Truss'un eseri. Erdoğan bu anlaşmayı "Türkiye için yeni bir dönem ve dönüm noktası" olarak tanımladı. Yıllarca süren felaket bir ekonomi yönetimi; ABD ve AB ile sert anlaşmazlıklar sonrası Erdoğan'ın bir kazanıma umutsuzca ihtiyacı vardı. Bunu Truss sağladı."

29 Aralık'taki imza törenine Ruhsar Pekcan ve Liz Truss video konferansla katıldı.

Boris Johnson'ın 2016'da Brexit için kampanya yaptığı sırada AB'de kalınırsa Türkiye'den göçmen akını olacağını söylemesi ve AB'de kalmak isteyenleri bu şekilde tehdit ettiğini hatırlatan yazar, bunun unutulduğunu ve bugün "AB ile alay edercesine hareket eden, AB yaptırımlarıyla karşı karşıya olan bir liderin çıkarına olan bir anlaşma imzalandığını" ifade ediyor.

İngiltere'nin Türkiye ile ikili ticaretinin 18,6 milyar sterlini bulduğunu belirten ve "İlkelerin bu ticareti tehlikeye atacağını düşünmek saflık olur" denilen yazıda, İngiltere'nin Türkiye için ikinci büyük ihracat piyasası olduğu da hatırlatılıyor:

"Ankara gümrük vergisiz erişime muhtaçtı. Bu da Johnson ve Truss'ın elini güçlendiriyordu ancak yine de Erdoğan'ın yöntemini değiştirmesini talep etmeyi başaramadılar. İngiltere şimdi sürekli olarak muhaliflerini yargılayan, seçimlerde hile yapan, yargıçlarına rüşvetle yalan ifade verdiren bir hükümetle sorgusuzca aynı yatağa girdi.

"Ülkede yüzlerce bağımsız avukat, insan hakları savunucusu ve gazeteci ya cezaevinde ya da sürgünde. HDP'nin eski lideri Selahattin Demirtaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına aykırı olarak cezaevinde tutuluyor."

Yazıda, Brexit sonrası için düşünülen yeni ticaret ortakları için Lordlar Kamarası'nın geçen ay Ticaret Yasası'ndan bazı değişiklikler yaptığı belirtiliyor. Bu değişikliklere göre, ticaret anlaşması imzalanan ülkelerin İngiltere'nin uluslararası anlaşmalar ve yükümlülükleriyle uyumlu olup olmadığına bakılması, insan hakları risk değerlendirmesi yapılması gerekiyor.

Ancak son kararın verileceği Avam Kamarası'na geldiğinde yasadaki bu değişiklikler değiştirilebilir.

Bugüne kadar İngiltere, Türkiye dışında Brexit sonrası dönem için yaklaşık 30 ticaret anlaşması daha imzaladı. Tunus, Mısır, İsrail, Filistin Yönetimi de bu ülkelere dahil. Bu anlaşmaların hiçbiri, tıpkı Türkiye ile yapılan anlaşma gibi, parlamento tarafından incelenmedi.

https://www.youtube.com/watch?v=9PrIG9sfzbc

Observar'daki yazıda, "Henüz Çin ve Suudi Arabistan gibi insan hakları ihlalleriyle ilgili ünü dünyaya yayılmış ülkelerle anlaşma imzalama girişiminde bulunulmadı" ifadesine de yer veriliyor:

"Genelde insan haklarıyla ilgili kaygılar sebebiyle göstermelik de olsa ticaretin durdurulması İngiliz hükümetlerinin pek kullandığı bir yöntem değil. Bunun tek istisnası eski dışişleri bakanı Robin Cook'un başlattığı "Etik dış politika" kampanyası olmuştu. Ancak ticaret bağları, ilgili ülkede demokrasi ve bireysel özgürlüklere daha fazla saygı gösterilmesi için kullanılıyordu. Ancak bu element Johnson'ın yaklaşımının tamamen dışında kalıyor.

"Örneğin son yıllarda Türkiye-İngiltere ticaretinin önemli bir kısmını Ankara'ya yapılan askeri satışlar oluşturuyor. 2013'teki Gezi Parkı protestolarından bu yana İngiltere Türkiye'ye 1,3 milyar pound değerinde silah satışı yaptı. 2016'daki darbe girişiminden sonra Erdoğan vahşi bir tutuklama akımı başlatmışken Ankara'ya 806 milyon pound değerinde silah ihraç lisansı verildi.

"Bu kazançlı işin getirisi ya da işi kaybetme fikri, Türkiye ile imzalanan anlaşmayı açıklamaya yardımcı olabilir. Bir yandan da Erdoğan, İngiliz yapımı teknoloji ve mühimmatı kullanarak Suriye'deki Kürtlere saldırmakla; ülke içindeki muhalifleri susturmakla; Libya'daki savaşa ve Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına müdahil olmakla suçlanıyor. Bu da ciddi bir kuşku yaratıyor. Tüm bunlar İngiliz çıkarlarına ters, Erdoğan'ın Doğu Akdeniz'de çıkardığı sorunlar da öyle. Yine de Johnson hükümeti Brexit sonrası ihtiyaçlara odaklanıyor ve başını önüne eğiyor."

Yazıda tüm ikili ticaret anlaşmalarının detaylı bir parlamento incelemesinden geçirilmesi gerektiği, böylece bu kaygılara değinilebileceği belirtiliyor ve 2019'da İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab'ın verdiği söz hatırlatılıyor:

"AB'den ayrıldığımda dünya üzerindeki insan hakları ihlallerinin sorumluları, eylemlerinin karşılığını görecek."

Ocak 2020'de de Raab, Avam Kamarası'na yaptığı konuşmada "Gerçek bir küresel Britanya sadece uluslararası ticaret ve yatırımdan ibaret olmayacak. Küresel Britanya, liberal demokrasi ve uluslararası hukukun üstünlüğüne olan içten bağlılığımıza sıkı sıkıya sarılacak" demişti.

Observar'daki yazı, Raab'ın verdiği sözlerle ve Johnson hükümetine eleştiriyle son buluyor:

"Raab'ın Rusya, Suudi Arabistan ve daha birçok ülkede bireysel hak ihlallerine karşı yaptırımlar uygulaması büyük resmi değiştirmiyor. Bu resim; İngiliz hükümetinin son derece istekli şekilde dünya genelindeki istenmeyen müşterilerle iyi düşünülmemiş, aceleyle imzaladığı anlaşmaların resmidir. Bu anlaşmalar imzalanırken siyasi, hukuki, stratejik ve insani sonuçları dikkate alınmıyor."