Londra
Britanya’nın en prestijli üniversitelerinden biri olan SOAS’ın Orta Doğu Araştırmaları bölümünde, Suudi Arabistan ile ‘Batı’nın, özellikle Birleşik Krallık’ın ilişkilerinin tartışıldığı bir panel gerçekleşti.
Konuşmacılar, Suudiler ile ekonomik ve askeri bağları yıllardır sıkı olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin Yemen’de öldürülen çocuklardan da İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’na girdikten sonra bir daha haber alınamayan, öldürüldüğü tahmin edilen gazeteci Cemal Kaşıkçı vakasından da sorumlu olduğunu söyledi. Panelde konuşan The Guardian yazarı Owen Jones, Batı’nın ‘bu katil rejimi Kaşıkçı’dan önce, Yemen’de öldürdüğü çocuklarla’ tanıması gerektiğini ifade etti.
Tartışma, Royal Halloway Üniversitesi öğretim görevlisi David Wearing’in geçtiğimiz günlerde yayımlanan ‘AngloArabia: Why Gulf Wealth matters to Britain?’(AngloArabistan: Körfez Serveti Britanya’yı Neden İlgilendiriyor) başlıklı kitabı üzerine planlanmıştı. Ancak Kaşıkçı’nın ortadan kaybolmasıyla gözler Suudi Arabistan’ın üzerine çevrildiği için konuşmacılar, güncelden pek uzaklaşamadılar.
Panel başlamadan önce konuştuğum bir Suudi Arabistanlı, Kaşıkçı meselesine değinerek ‘’ateşli bir tartışma olacak, sanırım’’ dedi. Ön sıramızda oturan bir başkası, Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz’in New York Times’a yazdığı makaleden bahsederken yalnızca "Aman Tanrım" diyebildi, sesi titreyerek. Panel başlamadan önce hemen herkes Kaşıkçı’yı konuşuyordu zaten.
Konuşmacılar yazar Owen Jones, meslek hayatının önemli bir kısmını Times’ın Yemen muhabiri olarak geçmiş gazeteci Iona Craig ve doktora tezi olarak incelemeye başladığı Suudi Arabistan-İngiltere ilişkileri üzerine yazdığı kitap henüz yayımlanan David Wearing idi. Panelin moderatörlüğünü ise doktora tezini hazırladığı dönemde Wearing’in danışmanlığını yapan SOAS Üniversitesi öğretim görevlisi Gilbert Achcar üstlendi. Achar, giriş konuşmasını yaparken ‘bu panelin aylar önce planlandığını’, yani tartışmanın ‘yalnızca Kaşıkçı üzerine olmayacağını’ söyledi.
Kitabını tanıtmak için kürsüye çıkan Wearing’in değindiği ilk konu, Kaşıkçı meselesi oldu. Gazetecinin kaybolmasının ardından Suudiler ile Avrupa’nın, özellikle ABD ve Büyük Britanya’nın ilişkilerinin sorgulanmaya başladığını söyleyen akademisyen ‘bunun Yemen’de bombalar patlamaya başladığında yapılmamasını utanç verici bulduğunu’ söyledi:
‘’Yemen’de yaşananlar, ‘insan yapımı bir insanlık faciasıdır; bölgenin en güçsüz ülkesine, en güçlüsü saldırıyor. Bütün bunlar bizim yardımımızla gerçekleşiyor. Yalnızca silah satmıyoruz, ayrıca onları destekliyoruz, pilotlarını eğitiyoruz.’’
Wearing, kitabı için araştırma yapmaya başlarken Britanya’nın Suudilere silah sattığını, petrol üzerinden yoğun ekonomik ilişki içerisinde olduğunu bildiğini ama ‘bu yakınlığın temelindeki sebebi’ bulmaya çalışmak istediğini dile getirdi.
Toplumdaki genel algının aksine, Suudi Arabistan ile ilişkilerde ‘silah satışından çok ülkeye yatırım’ın rol oynadığını söyleyen akademisyen, günümüz İngiltere’si için ‘neo-liberal ekonomiye sahip, eski ‘Büyük İmparatorluk’ hayalini kurmaya devam etmeye çalışan bir ülke’ diyor. İlişkilerde de bu ‘hayal’in oynadığı büyük rolü, İngiltere’nin Suudilere sattığı silahlar üzerinden açıklıyor Wearing: ‘
’Bu satışlar dış ticaretimizin yalnızca yüzde 1 küsürüne denk düşüyor; onlara ihtiyacımız yok. Ama ‘büyük bir ülke’ imajı için, silah üretimi yapmaya ve o silahları satmaya ihtiyacımız var. Mesele de zaten bu.’’
Petrol alım-satımında da toplumun önyargılarının tersine denk düşen bir tablo olduğunu söylüyor Wearing. Zannedildiği kadar büyük bir alışveriş ağı olmadığını, İngiltere’nin bu konuda da Suudi Arabistan’a ‘bağlı’ konumda bulunmadığını öne sürüyor.
Peki ya değişim? ‘Yemen’de çocukları öldürdüğünü’ ve büyük ihtimalle bir ‘gazeteciyi katlettiğini’ herkesin bildiği Suudi Arabistan’la İngiltere’nin ilişkilerinde bir değişim olabilir mi? Wearing’in bu soruya verdiği cevap, ‘komplike bir mesele bu’ oluyor:
‘’Her iki tarafın da birbiriyle bağı var; birbirlerine ihtiyaç duyuyorlar. Ama ilişkilerde merkezin, yani ağırlığın Londra’da olduğunu unutmamak lazım. Suudi Arabistan’ın İngiltere’ye ‘daha çok’ ihtiyacı var. Körfez ülkeleri, ABD ve İngiltere ile ‘hayatta kalmak’ için ilişki kuruyor.’’
Wearing’in ardından söz alan Craig ise ‘sahada görev almış bir gazeteci olarak’ Yemen’de yaşananlara öncelik vereceğini söyleyerek konuşmaya başladı: ‘’Suudi Arabistan, Yemen’e ilk bombasını attığında kimse bunu beklemiyordu. Oysa bu, [Veliaht Prens Muhammed bin] Salman’ın dış politika vizyonunun bir göstergesiydi. Geçtiğimiz birkaç haftada da bunu iyice anlamış olduk.’’
Yemen’de doğrudan sivil bölgelerin, araçların ve kamu binalarının Suudi Arabistan tarafından hedef alındığını da belirten Craig, ABD ve İngiltere’nin bu konudan ‘gözlerini kaçırmaya çalıştıklarını’ kaydediyor:
"Bombalamalar Yemen’de insanların kendi yiyeceklerini üretememeleri sebep olacak tarım noktalarına da yapılıyor. Belki bir üst sokakta o meşhur dondurma markası var ama insanların onu alacak parası yok; alsanız da birkaç hafta önce çocukların öldürüldüğü bir köşede yiyorsunuz onu.’’
Yemen’de çocuklarla yaptığı görüşmelerde onlara gördükleri rüyalarını anlatmalarını istemiş Craig: ‘’Marketten çikolata alabildikleri, sofrada tavuk yiyebildikleri günleri anlatıyorlar ‘rüya’ olarak…’’
Craig, Suudi Arabistan’ın bu tablodan tek başına sorumlu olmadığını söylüyor ve Suudilerin sahada Koalisyon’un bir parçası olduklarını hatırlattı. Gazeteci, Yemen’in Koalisyon tarafından yönetilen kısmında da işlerin hiç iyi olmadığını aktardı: ‘’Orada da binlerce insan, muhalifler, gazeteciler ‘ortadan kayboldu’. Bir İngiliz doktora öğrencisi bile aylardır tek kişilik hücrede yatıyor. Bütün bunların ABD ve İngiltere desteğiyle gerçekleştiğini unutmamak lazım.’’
En son konuşan ise İngiliz medyasının en çok tartışılan isimlerinden biri, Owen Jones. Jones, 2015 yılında Yemen’de ziyaret ettiği mülteci kamplarında çocukların duvarlara ‘silah ve ölümü’ çizdiklerini gördüğünü anlatarak başladı.
Konuşmasının çoğunu İngiliz basınının Suudi Arabistan ile İngiltere arasındaki ilişkileri ‘dürüstçe’ yansıtmadığına dair örneklere ayıran Jones, sağ eğilimli medyadan birkaç ismin doğrudan Suudi lobicileriyle iş yaptığını, Suudi Arabistan’a ‘bedava geziler’ yaptıklarını anlattı: ‘’Birinin Suudi devletine bağlı e-mail adresi bile var.’’
Jones, medyanın haberleri yansıtış şeklinin halkta olan karşılığı için de ‘Yemen’de yaşanan savaşın bir kısmı İngiliz ya da Amerikalı, fakat kimse bunun farkında değil’ dedi: ‘’Suudiler hem medyaya, hem kültür sanat faaliyetlerine, hem de siyasete para yağmalıyorlar… Amerikan ve İngiliz dış politikası, ölümlerden sorumludur. Artık bunu konuşmamız lazım. Bu tartışmanın başlaması için bir gazetecinin öldürülmesi gerekmemeliydi…’’