-Gül: Devletin birliği ve bütünlüğü tartışmasız ilkemiz TBMM (A.A) - 01.10.2011 -Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Tüm milletimize şu mesajı açıkça vermek isterim: Devletin birliği ve bölünmez bütünlüğü, temel siyasi perspektifimiz ve tartışmaya açık olmayan ilkemizdir'' dedi. Gül, TBMM'nin 24. Dönem ikinci yasama yılının açılış konuşmasında, ''Güvenlik ve demokrasi arasındaki bağ, hepimizin hassasiyetle tahlil etmesini gerektiren bir husustur'' dedi. Gül, günümüzde, demokrasi olmadan güvenlik; güvenlik olmadan da gerçek bir demokrasiden bahsedilemeyeceğini bildirdi. Gül, bu nedenle, demokrasinin, terörle mücadele etmenin hem en etkili yolu hem de kıskançlıkla korumak için en fazla fedakarlık yapmaları gereken değerleri olduğunu söyledi. Gül, son dönemde artan terör eylemlerinin, sadece güvenlik güçlerine, masum vatandaşlara, milli birlik ve bütünlüğe değil, demokrasiye de kastettiğini ifade etti. Gül, ''Bu nedenle terörle mücadele, aynı zamanda demokrasimizi koruma ve ilerletme mücadelesidir'' diyerek, sözlerine şöyle devam etti: ''Tüm milletimize şu mesajı açıkça vermek isterim: Devletin birliği ve bölünmez bütünlüğü, temel siyasi perspektifimiz ve tartışmaya açık olmayan ilkemizdir. Terörün hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hiçbir şekilde, devletin bütünlüğüne ve milletin varlığına dönük saldırılar, bir hak arayışı olarak sunulamaz. Terör, zerre kadar müsamaha gösterilmeyecek, yok edilmesi gereken bir beladır. Terör hiçbir davaya hizmet etmez, edemez. Tam tersine bir dava teröre bulaştığı anda, ne söylerse söylesin onunla mücadele etmenin yolu bellidir. Terör iklimini yaymaya çalışanlar, teröre karşı net tutum takınmayanlar, en büyük zararı kendilerine verirler. Bu nedenle ülkemiz, terörle mücadeleyi en etkin yollarla ve tereddütsüz sürdürecektir. Son dönemde, bölücü terör örgütünün, aralarında kadınların ve bebeklerin de bulunduğu masum insanları hedef alan saldırıları, insanlık adına utanç verici cinayetlerdir. Sözkonusu saldırılar, vicdanları derinden yaralamakta ve tahammül sınırlarını zorlamaktadır. Bu nedenle, şehirlerin merkezinde, hiçbir ayrım gözetmeden kalabalıkları hedef alan teröristleri; fikri, zikri, partisi ne olursa olsun herkesin şiddetle telin etmesi, en azından insanlığa karşı bir namus borcudur. Bu süreçte, devletin tüm kurumları ve siyasetin tüm eğilimleri ortak bir hassasiyetle hareket etmek zorundadır. Devlete düşen görev, terörle mücadele için gereken adımları atmak, hukuk kuralları dahilinde bütün metotları, kendi prensipleri içinde uygulamaktır. Dolayısıyla devletimize sahip çıkmak, devletimizi köşeye sıkıştırmaya veya zafiyete düşürmeye çalışan tertipleri bertaraf etmek hepimizin vazifesidir. Bu vesileyle, vatan ve millet uğruna canlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve hürmetle anıyor, gazilerimize de şükranlarımı sunuyorum.'' -''Sonuçlarına katlanacaklardır''- Gül, terörle mücadelede, taleplerini şiddete başvurmadan, demokratik sistem içinde dile getiren vatandaşları, teröre destek veren, terörü yücelten kesimlerden ayırmanın büyük önem taşıdığına dikkati çekti. Devletin şefkat ve hukuk çerçevesinde, suçsuzlara zarar vermeden mücadele etme özeni ile milletin basireti ve metanetini, bir zafiyet olarak görenlerin yanıldığını vurgulayan Gül, ''Teröristler bu politikamızı böyle algıladıkları müddetçe, terörle mücadelemizdeki kararlılık devam edecek ve onlar da sonuçlarına katlanacaklardır'' diye konuştu. -''Gelişmiş ülkelerin neden olduğu krizler''- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, konuşmasında ekonomideki gelişmelere de yer verdi. Gül, ABD ve Avro bölgesinin karşı karşıya kaldığı yüksek borç yükü ve büyük bütçe açıklarından kaynaklanan kamu maliyesi sorunların, bu sorunların çözümüne yönelik siyasi karar almadaki yetersizliklerin, bu ülkelerin sorunlarını ağırlaştırdığını belirtti. Gül şunları söyledi: Küresel ekonomik gelişmeleri, ülkemiz ekonomisi açısından değerlendirdiğimde ise, şu tabloyu görüyorum: Her şeyden önce, halen devam eden küresel kriz ve önlenmeye çalışılan ikinci ekonomik daralma dalgası, bizim gibi yükselen piyasa ekonomilerinin krizi değildir. Bu krizler gelişmiş ülkelerin neden olduğu krizlerdir. Sözkonusu küresel krizlere rağmen Türk ekonomisi sağlam makro temeller üzerine oturmaktadır. Bugün, kamu maliyesi daha güçlü, borç dinamikleri sürdürülebilir, bankacılık sistemi sağlam, kredi piyasaları işlevsel ve parasal aktarım mekanizmaları çalışan bir ekonomimiz var. Son yıllarda bir miktar artış olsa da hane halkı borçluluk oranımız, diğer ülkelere nazaran hala düşüktür. Öte yandan, tasarruf eğilimimizin düşük olması bizim için bir zafiyet oluşturmaktadır. Bununla birlikte, çoğu ülkenin çok düşük büyüdüğü, bazı ülkelerin hiç büyüyemediği bir küresel ortamda, Türk ekonomisi 2010'da yüzde 9, 2011 yılının ilk yarısında ise yüzde 10.2 oranında büyümüştür. Bu büyüme, istihdam yaratan bir büyüme olmuştur. Pek çok gelişmiş piyasa ekonomisinin notlarının düşürüldüğü bir dönemde, ülkemizin kredi notunun 2009'dan beri üç kez arttırılması takdire şayan bir başarıdır. Bunda katkısı bulunan tüm yetkilileri ve çalışkan halkımızı yürekten kutluyorum.'' Gül, ancak, dışa açık bir ekonomide her zaman dikkatli olmanın, bir rahatlama ve gevşeme duygusuna kapılmadan, küresel şartlardaki değişim trendlerini yakından izlemenin şart olduğunu bildirdi.Gül, yapılan ekonometrik analizlerin, Cumhuriyetin 100. kuruluş yılı olan 2023 yılına kadar kesintisiz sürdürülebilecek yüzde 10'luk bir büyüme hızının; fert başına düşen milli geliri, Avrupa Birliği'nin bugünkü ortalamasının ancak yüzde 80'i seviyesine taşıyacağını gösterdiğini belirtti. -''Cari açık sorunu...''- ''Sözkonusu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirmek zorunda kaldığımız yüksek büyüme oranları, maalesef kronik cari açık sorunları ve risklerini oluşturmaktadır'' görüşünü dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti: ''Bugüne kadar cari açıkla ilgili sorunlarımıza çoğu kez döviz kuruyla çare aradık. Tabii ki döviz kuru, bir ekonominin rekabet gücünü belirleyen önemli makro değişkenlerden birisidir. Dolaysısıyla karar alıcılar tarafından gözününde bulundurulmalıdır. Ancak döviz kuruyla ilgili tartışmalar, yapısal sorunların ötelenmesine ve çözümlerinin geciktirilmesine neden olmamalıdır. Son büyüme ve cari açık rakamları, ülkemizin cari açık sorununun önemli bir bölümünün yapısal olduğuna işaret etmektedir. Ülkemiz nihai ürün üretimi bazında son yıllarda önemli başarılar elde etmiştir. Başta makine ve teçhizat olmak üzere, beyaz eşyada ve bazı endüstri dallarında ortaya konulan performans bunun kanıtıdır. Ancak uluslararası piyasalarda talep edilen bu kaliteli ürünleri üretmek için ülkemizde yeterince kaliteli ara malı ve hammadde üretemiyoruz.'' -Suriye yönetimine güvenimiz kalmadı- Gül, dış politikada son derece hareketli ve tarihi bir dönemden geçildiğini söyledi. Konuşmasında Suriye'deki gelişmelere de değinen Gül, sözlerine şöyle devam etti: 'Öte yandan, üzülerek ifade etmek isterim ki son yıllarda en büyük siyasi ve diplomatik yatırım yaptığımız komşumuz Suriye'nin, bölgedeki gelişmeleri doğru tahlil etmekte geç kaldığını görüyoruz. Türkiye olarak her zaman Suriye halkının mutlu, Suriye devletinin ise güçlü olmasını istedik ve bu doğrultudaki politikaları samimiyetle yürüttük. Ne var ki Suriye yönetimi nezdindeki açık ve kapalı tüm girişimlerimize rağmen, ülkede kardeş kanı akmaya devam etmektedir. Kendi halkına karşı baskı ve şiddet kullanmayı sürdüren Suriye yönetimine artık güvenimiz kalmamıştır. Türkiye her halükarda, kadim dostu Suriye halkının yanında olacaktır.'' -''İsrail, yeni siyasi iklimi takip ve analiz etmeli''- Bu tarihi olayların, hala bölgede kaynamaya devam eden temel meselelerden birisinin, Arap-İsrail ihtilafı olduğu gerçeğini unutturmaması gereğine işaret eden Gül, şunları söyledi: ''Bu meyanda, Filistin halkının kendi devletinin tanınması yolunda verdiği mücadeleye ülkemizin sağladığı destek, Filistin ile olan kardeşlik bağlarımızın ve tarihi mesuliyetimizin bir icabıdır. Öte yandan, bölgedeki yeni siyasi iklimi en dikkatli takip ve analiz etmesi gereken ülke İsrail’dir. Zira, bölgedeki demokratik ve demografik dinamikler İsrail’in aleyhine gelişmektedir Başkenti Kudüs olan bağımsız ve onurlu bir Filistin devletinin kuruluşunu, işgal, zorbalık ve toprak gasbıyla engellediği; işgal ettiği Arap topraklarından çekilmediği sürece, İsrail’in gerçek barış ve güvenliğe ulaşması imkansızdır. İsrail'in stratejik bir yaklaşım sergilemediği bir başka konu da ülkemizle ilişkileridir. İsrail, haklı taleplerimiz bağlamında gerekli adımları atmadığı müddetçe, ilişkilerimizin normalleşmesi söz konusu değildir.''