“Abdullah Amca”, “Abdullah Ağabeyciğim”, “Sevgili kardeşim”, “Sayın Gül”, “Sayın Cumhurbaşkanı”... diye başlayan ve memleketin dört bir yanından ‘Çankaya’ya yazılmış mektuplar gazeteci yazar Mehmet Gündem’in kitabında toplandı. Kitapta Hayrünnisa Gül, eşi cumhurbaşkanı olmadan önce Eyüp Sultan’da bir meczubun yanlarına gelip Abdullah Gül’e “Sen reis-i cumhur olacaksın” dediğini de yazdı.
Gazeteci yazar Mehmet Gündem, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül’e Çankaya’ya çıktıkları 28 Ağustos 2007 tarihinden itibaren gelen 440 bin e-posta, 170 bin mektup ve faks arasından seçtiği “özel” yazışmaları “Cumhurbaşkanım mektubunuz var” adlı kitapta topladı. Gül, mektuplardaki ifadeler için yorum ve değerlendirmelerde bulunurken hangi talep için ne tür icraat ortaya konulduğunu da söylüyor. İşte Cumhurbaşkanı Gül’e gelen mektuplardan bazıları:
Tekirdağ’dan Ömer Ç. isimli vatandaş Abdullah Gül’e “Siz devletimizin başındayken biz artık geceleri çok daha rahat uyuyoruz” diye yazmış. Gül’ün mektuba cevabı, “Biz artık rahat uyumuyoruz. Biz rahat uyumayacağız ki onlar rahat uyusun. Biz şimdi nöbette sayılırız. İnsan nöbette uyur mu hiç! Milletimize hizmet için geldiğimiz yerde uyuklamak olmaz. Yoksa yeniden oluşacak kayıp yılların hesabını kimseye veremeyiz...” Akşamları başınızı yastığa koyduğunuzda hemen uyur musunuz? sorusunda da Gül şu cevabı veriyor “Bazı günler olur ki gözüme uyku girmez, gözünüze uyku girmediği gibi saçlarınız da ağırır” Hayrünnisa Gül ise bu konuya şu yorumla katkıda bulunuyor, “Abdullah bey doğru söylemiş. Geçen gün diyor ki ‘hanım sen bazı geceler uykunda sayıklıyorsun’ Bir şeye çok üzüldüysem uykumda belli ediyormuşum.”
Kayseri’den Hüseyin V. adlı özürlü bir vatandaş Abdullah Gül Dışişleri Bakanı iken şu çarpıcı satırları yazmış. “Ben bu e-maili ayak parmaklarımla yazıyorum, çünkü elimle yazamam, özürlüyüm. Sizden istediğim bizim mahallede hızlı internet hattı yok. Benim bütün ömrüm bunun başında geçiyor. Ne olur söyleyin de şu internet hattını hızlandırsınlar” Gül Cumhurbaşkanı olduktan sonra mektubu hatırlamış ve e-mail’in gerçek olup olmadığını, internet sorunu olup olmadığı araştırılmasını istemiş, “Yazılanların hepsi doğruymuş. Elleri yok, ayaklarıyla yazıyor. Ne hayatlar var” yorumunu yapıyor.
Emekli lise öğretmeni Meral Hanım, Hayrünnisa Gül’e gönderdiği mektubunda first lady’nin başörtüsünü eleştiriyor. Mektupta şu ifadeler yer alıyor: “Hayrünnisa Hanım son derece iyi niyetli, okuyan aydın bir insan. Tüm gittiğiniz yerlerde, Arap Emirlikleri’nde bile devlet başkanlarının eşlerinin başları açık ve modern kıyafetlerle. Hayrünnisa Hanım da çok şık. Sadece o başörtüsü onun şıklığını ortadan kaldırıyor.” Bu mektuba Hayrünnisa Gül cevap veriyor: “Hanımefendi kendini çok medeni ifade etmiş, fikrini söylüyor, hakaret yok. Fakat bu bir önyargı, insanın kılığına bakıp da onun Türkiye’yi temsil edemeyeceğine hükmetmek pek akıllıca olmasa gerek. Ama biliyor musunuz, ben sadece bizde var zannediyorum. Almanya’da Alman Cumhurbaşkanı’nın eşiyle konuşurken, orada da bu tür problemlerin olduğunu gördüm. Melela hanım Protestan, eşi Katolik. O kadar enteresan farklılıklar var ki, evlilikleri bile problem olmuş, karşı çıkılmış. Demek ki dünyanın her yerinde bu tür tartışmalar var. Fakat sonuçta bu tür farklılıklara rağmen herkes birbirine tahammül etmek zorunda. Başarılı oluyor mu olmuyor mu ona bakmak lazım. Şu anda o Alman Cumhurbaşkanı o ülkeye ne veriyor, Abdullah Gül bu ülkeye ne veriyor? Yani benim başörtüm benim yaptıklarımı gölgeliyor mu? Bir de şunu söyleyeceğim: Benim seçtiğim hayat tarzı gerçekten kolay bir hayat tarzı değil. İnsanlar bunu seçiyorsa zorluğu seçiyor demektir. Ben hep söylüyorum: Bunu yapabilmek gerçekten büyük özveri gerektiriyor. Beni eleştirenlere diyorum ki: Bir gün deneyin, kolay mı görün. Temelinde inanç olmazsa kimse buna katlanmaz.”
Hayrünnisa Gül Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmadan bir buçuk sene önce yaşadıkları bir olayı şöyle anlatıyor: “Rüya değil ama ilginç bir olay hatırlıyorum. Abdullah Bey cumhurbaşkanı olmadan bir-bir buçuk sene önceydi. Yani daha cumhurbaşkanlığı konusu bile yok. Bir sabah namazı Eyüp Sultan’a gitmiştik. Namazı kıldık. Ardından Eyüp Sultan hazretlerinin türbesini ziyaret ettik, tam güneş doğuyor, biz hızlı hızlı çıkıyoruz. Bir meczup adam geldi yanımıza, Abdullah Bey’in cebine bir kalem koydu ve ‘Sen reis-i cumhur olacaksın’ dedi. Su gibi aktı adam. Fakat o günün şartlarında beyefendi çok üstünde durmadı. Ben çok şaşırdım, ‘Allah Allah’ dedim. Haline bakarsan adam meczup. Kalabalık korumaların arasından adam uzanıp da nasıl o kalemi koyabildi? Epey bir müddet o kalemi sakladım, ne kadar önem vererek sakladıysam da sonra kaybettim. Eyüp Sultan’a her gittiğimizde o adamı aradım, ama bir daha hiç görmedim. Cumhurbaşkanı olduktan sonra da aradım, arattım kimse bulamadı. Unutamadıklarımdan biri o.”
Şehit haberleri ve cenazelerle ilgili mektuplara: “Her şehit haberinde ben burada sancı çekiyorum, gözyaşı döküyorum. O ateş sanki bizim evin içine düşmüş gibi yaşıyoruz. O yüzden bütün bu olayların bitmesi için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. İyi şeyler olacak demiştim, iyi şeylerin olması için hepimiz çok çabalıyoruz.” Cumhurbaşkanı Gül’e “Siyasetçi kimliğinize ne oldu, bir yerlerde, gardıropta duruyor mu?” sorusuna ise “Samimi konuşmak gerekirse bizim siyasetçi kimliğimiz bir realite. Benim 20 yılım siyaseyin içinde geçti. Full time 20 yıl siyaset yapınca insan onu özlüyor. Bu özlem siyaset yapma özlemi değil, serbestliği özlüyorum ben. Siyasetin içinden gelip de Cumhurbaşkanlığı konumunu bu kadar koruyan kim var, bilmiyorum...”
Gül’ün Tunceli’yi ziyaretinde bir Cumhurbaşkanı’nın ilk defa bir cemevini ziyareti sonrası Alevi vatandaşlardan mektuplar alıyor. Hemen hepsi Gül’ün cemevinde ayakkabılarını çıkarıp bağdaş kurarak oturmasından duydukları mutluluğu kağıda dökmüşler. Abdullah Gül bu mektuplara şu cevabı veriyor “Cemevi ziyareti çok konuşuldu. Halbuki son derece samimi, sade bir ziyaret yaptım. Gitmeliyim dedim, gittim. Gitmemek yanlış olurdu. İçeride fotoğraflar çekildi ve olan oldu. Çoktan olmalıydı bunlar, ben ilk olmamalıydım aslında. Bu adımlar vaktiyle atılsaydı, belki de yaşadığımız pek çok sorun bu boyutta yaşanmazdı.” Gül’ün fotoğraflarda ayakkabılarını çıkarmış olması ama yanındakilerin galoş giymiş olmalarıyla ilgili eleştiriye de Gül, “Hiç fark etmedim. Ben doğal bir refleks olarak ayakkabılarımı çıkarttım. Alevi vatandaşlarımız oraya nasıl giriyorsa ben de öyle girdim. Başka türlü de yapamazdım, saygısızlık olurdu.”
İstanbul’dan Duran K.’nin, “Cumhurbaşkanım, aslolan hayattır, hayat da Beşiktaş’tır. Sizden ricam, bu sene Beşiktaş kombinesi alamadım, yardımcı olursanız, sevinirim” yazan mektubuna Gül: “Hiçbir şeyi olduğundan fazla abartmamak lazım. Fanatizm her alanda zarar verir. Evet, aslolan hayattır, hayat ise asla bir takım değildir. Bu noktada kombine almak Duran Bey’e iyi gelmez. Son olaylar beni futboldan soğuttu. Belki biraz mesafeli bakmaya hepimizin ihtiyacı var.”
Ankara’dan Kadir Ç.’nin “Üç aylık kızım Tuana Ebrar’ın göbek bağını Köşk’ün bahçesine gömmek istiyorum” mektubuna Gül: “Köşk’ün bahçesine gömmek pek mümkün değil. Böyle batıl inançlar hala var.” İstanbul’dan Atacan D.’nin “Bilgisayarımda sorun oldu, hep yeniden başlıyor. Format attık, gene yeniden başlıyor. Yardımlarınızı bekliyorum” mektubuna Gül: “Tamir edilmeyecek kadar bozulmuş olabilir.”
Samsun’dan Sevgi K.’nın “Evimi geçindirebilmek için sizden sağılır bir inek rica ediyorum” mektubuna Gül: “Bu talep araştırıldı ve gerçek olduğunu beyan ettiler. Valilik sosyal yardımlaşma fonundan yardım edeceğine bir inek alıp versin ne olacak ki. Olmazsa Hayrünnisa Hanım alır.”
Adana’dan Ümit V.’nin “Fox TV’de yayınlanan ‘Var mısın Yok musun’ programına katılmak istiyorum” mektubuna Gül: “Ne diyeyim? Müracaatlar bize yapılmıyor ki!”
İstanbul’dan Ayşegül Hanım’ın “Size Sivas’ta hediye edilen kangal yavrusunu bana verir misiniz?” mektubuna Gül: “Kangalı büyüttük, kocaman oldu. Küçükken isteseydi verirdik ama şimdi kangal bizim korumalığımızı yapıyor.”
Çorum’dan Mustafa Y.’nin “Bizim buralarda topaç bulamadım, çocuklara gönderir misiniz?” talebine Gül: “Canım topaç bulmak o kadar da zor değil, Çorum da da vardır.”
Bursa’dan Berkcan Bey’in “Komşumuzun teras katında besledikleri bir adet horoz, ‘ü ürü üüüüü’ sesleriyle kimseyi uyutmamaktadır, rahatsız etmektedir. Horozun devletimizin gücüyle alınmasını ve gereğini yapılmasını saygılarımızla arz ve talep ediyorum” mektubuna Gül: “Ne yapacağız, erken öten horozun kafasını koparırlar, şimdi o biz mi olacağız (gülüyor)”