Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ergenekon davasını ima ederek, yaşananların şeffaflaşma olduğunu söyledi. Brüksel’e yaptığı ziyaret yolculuğunda, Ergenekon davasının adını almadan yaşananların “şeffaflaşma” olduğunu söyledi. Taraf Gazetesi Yazarı Yasemin Çongar’ın bir sorusunu yanıtlayan Gül, Ergenekon davasını ima ederek “Ben Türkiye’nin reform adımlarından söz ederken ne dedim? ‘Yaşanan şeffaflaşma’ dedim” diye konuştu. İşte Yasemin Çongar’ın Taraf’ta yayımlanan, “Ergenekon davasının Çankaya’daki adı: Şeffaflaşma” başlıklı (27 Mart 2009) yazısının tamamı… Ergenekon davasının Çankaya’daki adı: ŞeffaflaşmaFannie Mae’yi tanır mısınız? Ya Freddie Mac’i? Ya Sülün Osman’ı? İlk iki soruya, milyonlarca Amerikalının verdiği cevap belli: “Tanımaz olaydım.” Uzun ve sıkıcı resmî adları yerine, anaçlık (Fannie Mae) ve babacanlık (Freddie Mac) çağrıştıran takma isimleriyle meşhur bu krediyle konut edindirme (mortgage) kurumlarının “morgıçzede” durumuna düşürdüğü insanlar, şimdi kendi hesap bilmezliklerine yanadursun, onların hesap bilmezliğinden yararlanan mortgage piyasasının başıboş bırakılması sayesinde dünyaya yayılan kriz dalgalarıyla boğuşanlar da, Amerikan hükümetinin bu başıboşluğa hangi akla hizmet müsaade ettiğini öfkeyle karışık bir hayretle sorguluyor hâlâ... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de onlardan biri. Ankara’dan Brüksel’e uçarken kendisine eşlik eden bir grup gazeteciyiz. Bir meslektaş soruyor: “Kriz dibe vurdu mu sizce?” “Onu önce Amerikalılara sormak lazım,” diyor Gül ve devam ediyor: “Biz, bütün tavsiyeleri titizlikle göz önünde tutarak hareket ederken, Amerika’da finans sektörünün bu kadar başıboş davrandığını kim bilebilirdi?” Sonra birden muzipleşiyor Cumhurbaşkanı; “Hani bir zamanlar bizde bir Sülün Osman vardı; Galata Kulesi’ni, Dolmabahçe’deki Saat Kulesi’ni filan vatandaşa satmıştı. Ne farkı var?” “ABD’deki mortgage şirketleri de o misal” demeye getiriyor. Ha Freddie Mac ha Sülün Osman yani! Türkiye'nin gerçek gündemiAslında konumuz kriz değil; konumuz her şey. Cumhurbaşkanı Gül’ün, Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’la birlikte gerçekleştirdiği Brüksel ziyaretinin gündeminde her şey var Zira, Gül’ün bugünkü bakışıyla, Türkiye’deki her şey, eninde sonunda geliyor Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin ve bu yolda yapılması gereken reformların ilerleyip ilerlemediğine dayanıyor. Avrupa Birliği’nin en tepedeki yürütme organı olan Komisyon’a Türkiye’den cumhurbaşkanı düzeyinde yapılmış ilk ziyareti dün gerçekleştiren Gül’e göre, “yerel seçim de kriz de önemli ama geçici gündemler.” “Seçimler bitecek, her şey durulacak. Esas gündem ortaya çıkacak. Türkiye’nin sürekli gündemi, bütün standartlarını yükseltme uğraşıdır. Bu da Avrupa Birliği sürecidir” diyor ve AB reformlarının hem Türkiye’nin demokratikleşmesi anlamına geleceğini hem de iktisadi krizin aşılmasını kolaylaştıracağını vurguluyor Gül. Kürt sorununun çözümünde de yine bu gerçek gündemin “esas” olduğuna dikkat çekiyor; “Avrupa Birliği ilerlemesi bu konuda çok yardımcı olacak,” diyor, “demokratik standartlar yükseldikçe Güneydoğu’daki talepler de cevabını buluyor.” Velhasıl, demokratikleşmeyi Avrupa Birliği’ne uyum sürecine göbekten bağlı gören bir cumhurbaşkanımız var ve bu alandaki güçlenmeyi “Türkiye’nin ‘soft power’ının artması” olarak niteliyor. Diyor ki, “Son beş-altı yıldır Türkiye’nin güçsüz tarafı yani ‘soft power’ı güçleniyor. Bu, ekonomiyi de kuvvetlendirir, askeri de.” Hem içe hem dışa mesajlarCumhurbaşkanı Gül’ün dün Avrupa Birliği Komisyonu’nun Berlaymont Binası’nda Komisyon Başkanı Jose Durao Barroso’yla yaptığı ve türünün ilk örneği olması açısından tarihî sayılabilecek görüşme, tam üyelik uğraşının teknik ayrıntılarını içermiyordu. Teknik ayrıntılar, Gül-Barroso görüşmesi sürerken, yan odada Genişlemeden Sorumlu Avrupa Birliği Komiseri Olli Rehn’le buluşan Babacan ve Bağış’ın işi. Gül, Brüksel’e “stratejik” bir bakışla, hem içe hem dışa mesaj vermek üzere geldi. Dışarıya mesajını şöyle özetliyor: “Avrupa Birliği öncelikle kendi öneminin, kendi ‘soft power’ının farkında olmalı. Türkiye’nin önemini ve bu ‘soft power’a yapacağı katkıyı azımsamamalı. Türkiye’nin artık sadece kendi sınırları içinde uğraşan bir ülke olmadığını görmeli.” Gül’ün içeriye mesajı daha da vurgulu: “Avrupa Birliği ile fasıl açma fasıl kapatma işini kendi kendimize bile yapmamız lazım. Uyum sürecini ne kadar hızlandırırsak bizim için o kadar iyi.” Gül, sohbetimizi ayakta izleyen Başmüzakereci Bağış’a, “Hükümet komiserimiz de orada duruyor ki yanlış yaparsam düzeltsin” diye takılıyor daha en baştan. Ve söz “içeriye mesaj”a gelince, 2008’in “AB yılı” olmadan gelip geçtiğini, reformların duraksadığını düşünenlerimize, cevabı Bağış veriyor. Meclis’te Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmasından Kyoto Protokolü’nün onaylanmasına, TRT-Şeş’e kadar, Ulusal Program’ın onaylanmasından bu yana atılan bir dizi adımı sıralıyor. Bunlar yeterli mi? Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nun işaret ettiği eksikleri hatırlatıyoruz. Sivilleşmesini tamamlayamamış, mesela askerî harcamalar üzerinde Sayıştay denetimini hâlâ sağlayamamış bir ülke değil miyiz? İlerleme Raporu bunu sorgulamıyor mu? Gül, sivilleşme konusuna özel olarak girmiyor ama İlerleme Raporu’nun Türkiye için bir “yol haritası” oluşturması gerektiğini kabul ediyor ve hükümete önemli bir çağrı yapıyor: “Başmüzakereci ile Adalet, Dışişleri ve İçişleri bakanlarından oluşan Reform İzleme Komitesi’nin hemen seçimden sonra çalışmaya başlamasını arzu ediyorum.” Ergenekon'a girmeden...Gül’ün Brüksel ziyareti, Ergenekon Davası’nın ikinci iddianamesinin kabulüyle, Türkiye’nin tarihinde ilk kez, dört yıldızlı generallerini Meclis’e ve hükümete karşı darbe planlamaktan yargılayacağının kesinleştiği bir anda gerçekleşiyor. Demokrasiye doğru, Gül’ün deyişiyle “soft power”ımızın artması yolunda muazzam bir adım... Uçakta kendisine bu konuyu sorduğumda, “Ergenekon” adını hiç ağzına almadan ama meselenin özünün farkında olduğunu hissettirerek yanıtlıyor Gül: “Ben Türkiye’nin reform adımlarından söz ederken ne dedim? ‘Yaşanan şeffaflaşma’ dedim.” Velhasıl, Ergenekon Davası sayesinde artık gizlenemeyen, şimdi ikinci iddianamenin sayfalarında yepyeni bir boyutuyla deşifre edilen bütün o kirliliğin gün ışığına çıkmasına Çankaya’nın taktığı sade ve mükemmel adı öğreniyoruz: Şeffaflaşma!