-GÜL: ''YENİ ANAYASAYI SİVİL İRADE HAZIRLAMALI'' TBMM (A.A) - 01.10.2010 - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni bir anayasanın, tamamen sivil bir irade tarafından hazırlanması ihtiyacının, bugün çok açık olduğunu bildirdi. Gül, TBMM'nin 23. Dönem 5. Yasama Yılı açılışında yaptığı konuşmada, olgun demokrasilerin, kültürüyle beraber geldiklerini söyledi. ''Dünyanın en yetkin demokratik kurumlarını dahi kursanız, onlara eşlik eden, onları mümkün kılan ve değerini artıran bir kültür geliştiremezseniz o demokrasilerin, kalıcı bir ehemmiyeti ve değeri yoktur'' diyen Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Şüphesiz, demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir. Demokrasi bir şekil meselesi olduğu kadar, bir içerik meselesidir aynı zamanda. Kuşkusuz demokratik süreç seçimlerle başlar, halkın tercihlerine saygı duymakla başlar... Ve oradan itibaren, o seçimleri aşan vizyon, irade ve kurumlarla beraber, demokrasimiz genişleyerek ve derinleşerek yoluna devam eder. Bu yolda, açıktır ki henüz kat edilecek çok mesafemiz var. Yetkin bir demokratik kültür ve uzlaşı ahlakını geliştirmek sadece siyasetçilere düşen bir görev olarak görülmemelidir. Bu konuda, yasama, yargı ve yürütmenin ve tüm devlet kurumlarının, sivil toplumun, bürokrasinin sorumluluğu da bulunmaktadır. İşte bu çerçevede, son referandumun en önemli kazanımı, kuşkusuz, milletin kendi seçtiği temsilcileri tarafından hazırlanmış bir değişikliğin, milletin bizzat kendisi tarafından onaylanmış olmasıdır. Ancak, bu değişiklikler, önemli olmakla beraber, yeterli değildir. Yeni bir anayasanın, tamamen sivil bir irade tarafından hazırlanması ihtiyacı bugün çok açıktır.'' -''TBMM TEK SES OLARAK KARŞI ÇIKMALIDIR''- Son dönemin, Türkiye'de halk iradesinin, kendi tercihlerini dikkate almayan ve demokrasi dışı yöntemlere tevessül eden odaklara karşı daha bilinçli duruşuna tanıklık ettiğini ifade eden Gül, ''Bu önemli bir gelişmedir. Milletin bu çatı altındaki temsilcileri, demokratik düzen ve ilkeler çerçevesinde milletin iradesinin tecellisi konusunda çok dikkatli olmalı ve milletin sesini bastıracak, iradesini askıya alacak girişimlere karşı durmalıdır. Demokrasimiz üzerinde her zaman tehdit teşkil etmiş olan demokrasi karşıtı plan ve programlara millet adına TBMM tek bir ses olarak karşı çıkmalıdır. Bu çatı altında, bu iradenin varlığından kuşkum yoktur'' dedi. Açık toplumun, basın hürriyetinin olduğu bir ülkede yanlışların hiçbir zaman saklanamayacağını dile getiren Gül, Anayasa ve kanunlarla verilen görevlerin dışına taşanlar söz konusu olduğunda, bütün kurumların, bunlara derhal müdahale etmeleri gerektiğini kaydetti. Gül, ''Bu tip bireysel ve mevzii durumlar ortaya çıktığında ise bunların istismar edilmesi, bunlar üzerinden kurumlara yönelik bilinçli veya bilinçsiz yıpratıcı tavırlar alınması bir başka büyük yanlıştır ve ülkemize çok büyük zarar verir. Söz konusu olan güvenlik güçleri ise onların yıpratılmasının sonuçları daha da vahim olur. Bu konuda herkesin dikkatini çekmek isterim'' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti: ''Geride bıraktığımız sürece baktığımızda, en sert tartışmaların yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı etrafında sürdürülmüş olduğunu ve bu konuda bir saflaşmanın ortaya çıktığını gördük. Bu tartışma ortamının en büyük riski, 'mülkün temeli' olduğuna inandığımız 'adalet'in işleyişinde küçük de olsa bir sapma veya aksamanın ortaya çıkma ihtimalidir. Bu ihtimali, herkes tarafından fazlasıyla ciddiye alınması gereken bir tehlike olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. Bu konudaki hassasiyet, hükümet edenlerden, muhalefetten ve genel olarak bütün siyasetçilerden beklendiği gibi, tarafsızlığını ve adalet konusundaki titizliğini, beyanları ve tutumlarıyla da göstermek zorunda olan yargı mensuplarından da beklenmektedir. İnanıyorum ki bu süreçte birey olarak hangi tarafta yer almış olurlarsa olsunlar, bütün yargı mensupları, hukukun üstünlüğüne ve adalete olan bağlılıklarını yeniden kuşanarak işlerini en adil ve tarafsız şekilde yapmaya devam edeceklerdir. Bundan şüphem yoktur. Ayrıca, geçmiş tartışmaların en hararetli konularından birini teşkil eden 'yargı bağımsızlığı' meselesinin, sadece bir yasal statü sorunu olmayıp, en az 'tarafsızlık' kadar içselleştirilmesi gereken bir tutum ve duruş, en önemlisi de millete bağlılığın nişanesi olan vicdan meselesi olduğuna inanıyorum. Diğer taraftan, bütün vatandaşlarımızın yargı sisteminin işleyişi ile ilgili ortak sorunları ve taleplerine de değinmeyi gerekli görüyorum. Yargının iş yükünün fazlalığı ve bunun adaletin tecellisinde yol açtığı gecikmeler, bütün vatandaşlarımızı etkileyen en önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Yargılama sürecindeki gecikmelerin, sebebi ne olursa olsun, tutukluluğu fiili bir mahkumiyet durumuna dönüştürmemesi gerekir. Bu tür aksaklıkların düzeltilmesi ve 'geç tecelli eden adaletin adaletsizlikten farklı olmadığı' anlayışı ile gerekli yasal düzenlemelerin en kısa zamanda hayata geçirilmesi, büyük önem taşımaktadır. Bu sorunun sadece bir yasal düzenleme konusu olmadığı, adalet mekanizmasının etkinliğinin arttırılmasının da gerekli olduğu ve bu görevin de bizzat yargı sistemine düştüğü açıktır.'' -''SİYASİ TEMSİL DERİNLEŞTİRİLMELİ''- Gül, yasama yılının, demokrasinin iki temel mekanizmasının işlediği bir zaman diliminin ortasına geldiğini, öncesinde Türkiye'nin siyasi tarihi açısından çok yönlü anlamları olan bir referandum gerçekleştirildiğini, yasama yılının sonlarında ise milletvekili genel seçiminin yapılacağını anımsattı. Gül, ''Demokrasimizin temel kurum ve mekanizmalarıyla ne kadar olgunlaştığını, çoğulcu demokratik normlara uyum yönünde ne kadar mesafe alındığını gösteren bu süreç, yeni yasama yılının anlamlı ve önemli bir çalışma dönemi olacağını göstermektedir'' dedi. Çeşitli konularla ilgili görüş ve düşüncelerini dile getiren Gül, bütün parlamenter demokrasilerde, parlamentoların kurucu bir değere ve öneme sahip olduğunu vurguladı. TBMM'nin, bu anlam ve değerin en açık ve somut şekilde tecessüm ettiği en önemli örnek olduğunu belirten Gül, milletin siyasal hafızasının ve geleceğine ilişkin hassasiyetinin bir yansıması olan Meclis'in, tecrübeleri itibarıyla ender örneklerden bir tanesi olduğuna işaret etti. -''GERÇEKLERİ SÖYLEMEK GÖREVİM''- Cumhurbaşkanı Gül, modern temsili demokrasilerin, seçmen çoğunluğunun tercih ettiği siyasi partilerin, yönetim yetkisini kullanması esasına dayanan, politikaları belirleme ve uygulama yetkisinin çoğunluğa ait olduğu yönetim biçimleri olduğunu belirtti. ''Ancak, çoğunluğun yönetim yetkisinin sınırsız olmadığı da bir gerçektir'' diyen Gül, bu nedenle modern demokrasilerin, aynı zamanda çoğunluğun iktidarının temel hak ve hürriyetleri korumak amacıyla sınırlandırıldığı, daha da önemlisi, iktidar kavramının da bu bilinçle tanımlandığı anayasal demokrasiler olduğunu vurguladı. Gül, ''Tarihimiz göstermiştir ki bunu bir an olsun unutanlar, milletin tecessüm etmiş iradesine zıt şeyler yapmaya kalkanlar, Türk halkının güvenini kaybetmişlerdir. Aslolan, milletin tüm birlik nişanelerinin ve farklılıklarının, varlığının ve birliğinin korunması, dile gelmesi ve temsil edilmesidir. İktidar ve muhalefet bu çerçevede anlam taşımaktadır'' dedi. Gül, ''Bu minvalde, dünyanın sayılı ülkeleri arasına giren bir ülkenin vatandaşı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanı olarak, bazı hatırlatmalarda bulunmanın, bazen günlük siyasetin unutturduğu gerçekleri söylemenin, görevi olduğunu'' vurguladı. Temel meselelerde demokrasinin hem temsili hem de katılımcı yanıyla beraber işlemek zorunda olduğunu ifade eden Gül, halkın, her dönemde değişik siyasi görüşleri Meclis'e taşıyarak temsilin mümkün olduğunca zenginleşmesi için üzerine düşeni yaptığını, Türkiye'nin seçimlere katılım oranlarının, başka ülkelerle karşılaştırılmayacak kadar yüksek olan ülkelerden biri olduğunu, milletin, iradesini ortaya koyma konusunda hassas davrandığını dile getirdi. -''SİYASİ TEMSİL DERİNLEŞTİRİLMELİ''- Türkiye'de demokrasinin ve siyasetin daha iyi işlemesi ve daha verimli olması için 3 önemli hususa dikkat çekmek istediğini belirten Gül, şöyle dedi: ''Öncelikle vurgulamak istediğim husus, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde siyasi temsilin derinleştirilmesinin ve çeşitlendirilmesinin sağlanmasıdır. TBMM'de temsilin derinleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi, kendi içimizdeki tüm farklılıkları siyasete yansıtacaktır. Ülkenin tüm önde gelen siyasi akımlarının temsil edilmediği bir Meclis, eksik bir Meclis olacaktır. Bu anlamıyla siyasal istikrar ve çoğulcu temsil birbirini dışlamaz ve dışlamamalıdır. Esasen Türkiye'nin yakın siyasi tarihine baktığımızda ilerleme ve kalkınmanın, siyasi istikrarın temin edildiği dönemlerde gerçekleştiği de bir vakıadır. Temsilde çoğulculuğu sürdürürken siyasi istikrarın sağlanması bütün siyasetçilere düşen önemli bir sorumluluktur. Olgun bir demokrasi için altını çizmek istediğim ikinci önemli husus, katılımın daha da teşviki ve güçlendirilmesi meselesidir. Sadece siyasi partilerin değil, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla toplumun tamamının siyasi süreçlere katılımı, Türkiye'nin temel sorunlarının çözümünü kolaylaştıracaktır. Ülke gündeminin ilk sıralarında yer alan kimlik tartışmaları, demokratik standartların yükseltilmesi, yeni anayasa yapılması, din devlet ve toplum ilişkisine yönelik tartışmalar, iktidar olsun muhalefet olsun tüm tarafların, Meclis dışındaki siyasi partiler ve sivil toplumun tüm unsurlarının da katılımını ve ortak bir anlayışa varmasını gerektirmektedir.'' -''SİYASET DİLİNİN YENİLENMESİ''- Demokrasinin olgunluğunun, ülkenin temel siyasi meselelerinde en yüksek düzeyde katılımın teşviki ve güçlendirilmesi ile yakından ilişkili olduğuna işaret eden Gül, ancak bugün gelinen noktada, demokratik sistemin kendini yenilemesi ve vizyonunu küresel standartlara yükseltebilmesi için, siyasetçilere düşen çok önemli bir görevin daha olduğunu söyledi. ''Bu görev, siyaset dilinin yenilenmesi görevidir'' diyen Gül, günün sorunlarına, açmazlarına, gelişmelerine cevap veremeyen eski siyaset dilinin, yeni, dinamik, hoşgörülü bir siyaset diliyle yer değiştirmesi gereğinin, bugün dünya çapında siyaset bilimcilerin ve düşünce insanlarının önemli gündem maddeleri arasında bulunduğunu vurguladı. Gül, şöyle konuştu: ''Bu yeni siyaset dilinin kurulabilmesine büyük bir önem atfediyorum. Bunun sebebi, siyaset dilinin mahiyetinin sonuçları belirlemesidir. Siyaset dili, yapıcı da olabilir, yıkıcı da. Siyasetin aktörleri, kullanmayı tercih ettikleri dille ortak bir anlayışın kurulmasına da hizmet edebilirler, ayrıştırıcı olmaya da. Yakın dönem siyasi tarihimiz, eskittiğimiz siyaset dilinin yapıcı olmaktan ziyade çatışmacı olduğunun örnekleriyle doludur. İşte bu yüzden, en az ilk iki husus kadar önemli olan üçüncü bir konu da bu çatı altında bulunan tüm milletvekillerinin, bu yeni siyaset dilinin kurulmasına katkıda bulunmasıdır. Unutmayalım ki, çözüm bekleyen temel meseleleri olan bir ülkeyiz. Kullanacağımız yeni dil, diyalog ortamının oluşmasını ve neticesinde Türkiye'nin önem arz eden meselelerinin ortak bir anlayış ile çözülebilmesini kolaylaştıracaktır.''