Güldal Mumcu: Devlet bu cinayetlerin arkasında kimlerin olduğunu merak etmez mi?

Ankara'daki evinin önünde aracına bomba konularak 19 yıl önce öldürülen Gazeteci-yazar-aydın Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu, “Devlet, kendi varlığına tehdit olarak işlenen bu cinayetlerin arkasında kimlerin olduğunu merak etmez mi? Geride kalan yakınlarına, işte tetikçiler, ardındakileri daha fazla sormayın deme hakkına sahip midir?” diye sordu.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu’nun hazırladığı yazı dizisinin ardından konuşan Güldal Mumcu, “İçimden Geçen Zaman” adlı kitabı neden yazdığını anlattı.

Işık Kansu’nun “Savsaklamaları göstermek görevimdi” başlığıyla yayımlanan söyleşisi şöyle:

 

Savsaklamaları göstermek görevimdi

 

Olayların soruşturmalarını DGM üstlenmiştir. Demek ki, bu cinayetlerde devlet kendine yönelik bir tehdit olduğunu kabul etmiş. O zaman, devlet, kendi varlığına tehdit olarak işlenen bu cinayetlerin arkasında kimlerin olduğunu merak etmez mi? Geride kalan yakınlarına, işte tetikçiler, ardındakileri daha fazla sormayın deme hakkına sahip midir? Yalnızca tetikçilerin ortaya çıkarılmış olması, bu olayları yapanların ya da yapılma nedenlerinin tümüyle aydınlatıldığı anlamına gelmiyor.

TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun, gazetemiz yazarı Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993’ten sonraki anı ve gözlemlerini aktardığı “İçimden Geçen Zaman” adlı kitabı bugün okuyucularıyla buluşuyor. Kitapta, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği, Güldal Mumcu’ya “Soruşturma için önümüze duvar örülüyor” demediğine ilişkin iletiye de yanıt niteliğinde ayrıntılar bulunuyor. Güldal Mumcu, Ağar’ın bu sözleri söylediğine ilişkin kanıtları kitapta sunuyor. Kitapta ayrıca, Güldal Mumcu’ya ve Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhun Mumcu’ya neden koruma polisi verildiği ayrıntılandırılıyor. Kimin Güldal Mumcu ve çocuklarına yurtdışına gönderme önerisinde bulunduğu, hangi uluslararası örgütlerin Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’na ne gibi istemlerle geldikleri anlatılıyor.

Gazetemiz yazarı Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonraki anılarını “İçimden Geçen Zaman” adlı kitapta toplayan TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, kitabın “sessizce çoğalmanın bir başka yöntemi” olduğunu belirterek “Cinayetleri işleyenler on yıl boyunca, hatta daha fazla, ülke içinde rahatlıkla dolaşmışlar, yeni cinayetler işlemişler ve yakalanmamışlar” dedi.

Belleksiz bir toplum olunmaması dileğini bir kez daha vurgulayan Güldal Mumcu, Cumhuriyet’in, kitabına ilişkin sorularına şu yanıtları verdi:

 

“İçimden Geçen Zaman” kitabı, anıların derlenmesi değil sanki...

Suikasttan sonra kişisel olarak, aile olarak ve toplum olarak yaşadığımız birçok olay var. Böyle suikastlardan sonra öldürülen kişinin yakınlarının yanı sıra topluma da büyük sorumluluklar düşüyor. Bir soruşturma başlatılıyor ve ardından belki bir dava açılıyor. O soruşturma ve davayı, öldürülen kişinin ailesi kadar toplumun da sıkı bir şekilde izlemesi gerekiyor. Uğur’un öldürülmesi olayında, hem toplum, hem de aile yakınları çok yakından bu işi takip etti. Bu çok önemliydi. 24 Ocak 1993 sabahından başlayarak yaşadığımız süreci “İçimden Geçen Zaman” adıyla kitaplaştırmamın nedeni, gelişmeleri, gelişmelerin ardında sezdiğim savsaklamaları, kimi zaman kötü niyeti, kimi zaman boş vermişliği, kimi zaman örtülü imaları toplum ile paylaşmak bir görevdi, ben bu görev ve sorumluluğu yerine getirmek istedim. Tıpkı, her yıl düzenlediğimiz “Adalet ve Demokrasi” haftalarında olduğu gibi belleksiz bir toplum olmamamızı sağlamaya yönelik bir çabadır “İçimden Geçen Zaman” adlı kitap. İşte bu hedefe yönelik bir sorgulamadır da aynı zamanda. Örneğin, o günden bugüne sorulan ve sorulmaya devam eden “Suikastın gizi çözüldü mü” sorusuna yanıt aramayı sürdürmektir.

 

'Bu işi devlet yapmıştır!'

 

Giz çözüldü mü sizce?

Bir olayın gizinin çözülebilmesi için, o olayın tüm ayrıntılarının açığa çıkması gerekir. Kitapta bir kez vurguladığım gibi, davayı ilk soruşturan DGM savcısı Ülkü Coşkun Şubat’ın 18’inde, yani olaydan 25 gün sonra, eve benim bilgime başvurmaya geldiğinde “Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer” demiştir. Olay anından itibaren soruşturmaya yeterli özen ve duyarlılık gösterilmemiştir. Ülkü Coşkun’un bu sözleri üzerine hiçbir şey yapmayabilirdik. Ama izledik ve bir yıl sonra, Adalet Bakanlığı’na bir dilekçe verdik; soruşturmanın ne aşamaya geldiğini öğrenmek istediğimizi, savcının söylediklerinin ne anlama geldiğini sorduk ve soruşturmanın savsaklandığını belirttik. Adalet Bakanlığı soruşturma başlattı. Bakanlık müfettişleri, Ülkü Coşkun’un soruşturmayı savsakladığı sonucuna ulaştılar ve disiplin cezası verilmesini istediler. Fakat bu istem uygulanmadı. Bu istemin uygulanması için Askeri İdare Mahkemesi’ne başvurduk, çünkü Ülkü Coşkun askerdi. Askeri İdare Mahkemesi, bu cezanın uygulanamayacağını, neden uygulanamayacağı konusunun da açıklanamayacağını, çünkü bunun devlet sırrı olduğunu söyledi. 1997 yılında TBMM’ce Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu kuruldu. İşte bu sürecin ayrıntılarının anlatılması gerekiyordu. Toplumun belleğine aktarılması gerekiyordu. Dahası, dersler çıkarılması, tarihsel bilincin açık tutulması için derli toplu bir kaynağa da gereksinim vardı. Kitap, bu amacı da yerine getirecektir.

 

Kitabınız ‘belleksiz bir toplum’ olmama hedefine yöneliyor galiba...

Uğur’un ölümünden 10 yıl sonra, onu aramızdan aldıkları yerde yaptığım konuşmada; orada toplanan yurttaşlara, “Ruhunuz titreyerek, içiniz yanarak, insanlığına olan sevginiz tükenmeden, aklınızın yol göstericiliğinde soru sorarak terörün aramızdan aldıklarını unutmadan, sessizce ve çoğalarak, on yıl boyunca buraya geldiniz. Bundan sonra da geliniz. Bugün burada yaptığım bu konuşmadan sonra artık konuşmayacağım. Ve ben de yaşadığım sürece her yıl, buraya sizlerle sessizce çoğalarak geleceğim” demiştim. Sanırım, “İçimden Geçen Zaman” kitabı, sessizce çoğalmanın bir başka yöntemi.

 

Devlet tetikçinin ardını merak etmez mi?

 

Mumcu davasının sonucuna da değiniyorsunuz kitapta. Gerçekten sonuçlandı mı dava?

Uğur Mumcu Cinayeti Araştırma Komisyonu’nun ardından, İçişleri Bakanlığı’na başvurarak komisyon raporunun istemlerinin yerine getirilip getirilmediğini ve sonucun ne olduğunu sorduk. Bütün bu girişimlerin sonunda yeni bir ekip kurulduğunu öğrendik ve “Umut Operasyonu” başladı. Bu operasyon sonucunda Kudüs Ordusu Savaşçıları adı altında bir örgüt yakalandı ve dava açıldı. Davaya baktığımızda, bu örgütün, yalnızca Uğur’un değil, Üçok, Aksoy, Kışlalı ve bazı yabancıların öldürülmesi ve bombalama olaylarını da gerçekleştirmiş olduklarını gördük.

Dava sonuçlandı. Ama bu kişilerin arkasında, bunlara emir veren kişi, kişiler ve örgütlerin ne olduğu ve bağlantıları aydınlanmadı. Bu kişiler bu cinayetleri işlemişler ve on yıl boyunca, hatta daha fazla, ülke içinde rahatlıkla dolaşmışlar, yeni cinayetler işlemişler ve yakalanmamışlar. Bu ülkede böyle rahatça dolaşabildiklerine, kolaylıkla yurtdışına çıkıp girebildiklerine göre, bu kişilere bu rahatlığı sağlayan güç neydi? Herhalde onlar akıllarına estiği için ya da haydi ortalığı karıştıralım diyerek Uğur’u, Aksoy’u, Üçok’u, Kışlalı’yı öldürmemişlerdi. Bu nedenle yalnızca tetikçilerin ortaya çıkarılmış olması, bu olayları yapanların ya da yapılma nedenlerinin tümüyle aydınlatıldığı anlamına gelmiyor.

Bu suikastı gerçekleştirenlerin ardındaki güçler tümüyle ortaya çıkmadığı sürece, bu cinayetlerin hepsi faili meçhul. Sırf tetikçileri bulup bunların arkasındaki yapılanmayı tümüyle ortaya çıkarmamak işin kolayına kaçmak olur. Hatta işin siyasi yanını göz ardı etmek olur. Uğur’un ve diğerlerinin öldürülmeleri, sıradan, adi cinayet vakaları değildir. Olayların soruşturmalarını DGM üstlenmiştir. Demek ki, bu cinayetlerde devlet kendine yönelik bir tehdit olduğunu kabul etmiş. O zaman, devlet, kendi varlığına tehdit olarak işlenen bu cinayetlerin arkasında kimlerin olduğunu merak etmez mi? Geride kalan yakınlarına, işte tetikçiler, ardındakileri daha fazla sormayın deme hakkına sahip midir?

 

Unutmayalım!

 

Her cinayet Uğur’u derinden sarsmış, hem yitirdiklerimize yanmış, hem de onların yakınlarının acısını yüreğinde hissetmişti. Ve toplumu bellek uyanıklığına davet eden şu satırları yazmıştı: “Biz unutkan bir ulusuz. Unutuyoruz olup bitenleri. Unutuyoruz ve oğulları kızları ölen ana babaları, kanlı gözyaşlarıyla baş başa bırakıp gidiyoruz. Unutmayalım, unutturmayalım!”

Unutmamak için, unutturmamak için aydınlatmaya devam etmeliyiz. Görevimiz ve amacımız budur.