T24 - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Avrupa Birliği'ne Kıbrıs konusunda rest çekti: Ya altı ayda uzlaşın, ya KKTC'yi tanıyın.Cumhurbaşkanı Gül, resmi İngiltere ziyareti dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. İşte Gül’ün Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can'ın sorularına verdiği cevaplar:
Yoğun ama verimli bir gezi oldu. Sizin izlenimleriniz nasıl? Gerçekten tarihi bir geziydi. Olağanüstü bir önem verildiğine, ilgi olduğuna siz de şahit oldunuz. Her seviyede başta Kraliçe, bütün saray, sonra hükümet, koalisyonun her iki tarafı aynı ilgiyi gösterdi. Diğer konuşmalar, ekonomiyle ilgili toplantılar çok dolu dolu oldu. Tabii heybe dolu olunca bu geziler iyi olur. Heybeniz dolu olmazsa farklı geçer. Şu çok açık ki Türkiye’nin profili çok yüksek. Geçmişi, tarihi zaten zengin. Sultanın yazdığı mektubu verdiğimde Kraliçe okudu tabii. Mektubun üslubu da farklı. (içerik: O zamanki kraliçe bizim vatandaşlarımıza topraklarımızda serbest gezme ticaret izni verin diyor. O da müracaat etmişsiniz, ben talimat verdim, vatandaşlarınız güven içinde olabilirler...) İlk büyükelçimizi 1793’te göndermişiz, onlar da 1583’te göndermişler. Şunu söyledim orada: Kendisine eşit o dönemde kim vardı ki? Biz onlardan daha öndeydik. Çağın iki büyük eş imparatorluk geçmişi olan iki devletiz. Bugüne geldiğimizde bugün için de Türkiye’nin profili çok yüksek. Bu şartlar altında olağanüstü bir ilgi gösterdiler. Kraliçe hiç bu kadar kalmazmış yemeklerde. “Tanıtmak istediğin kimse var mı” dedi Kraliçe. Kendi ekibi de şaşırmış. O akşam güzel oldu. Sultan Abdulaziz geldiğinde çalınan müziği çaldılar. Türkçe söylediler. Çarpıcıydı. Aynı mekânda ağırlandık. Sarayda özel ilgi
Sarayda da kaldınız... Sizi en çok etkileyen ne oldu? Samimi şekilde Türkiye’ye gösterdikleri saygı ve bunu açıkça belli etmeleri. Tabii ki devletler arasında nezaket icabı herkes ev sahipliği yapar, küçük büyük ayrımı olmaz. Özel bir ihtimam vardı. Sarayın önündeki bayrakların bir hafta boyunca dalgalanıyor olması... Dolu dolu Türk haftası oldu Londra’da. Cameron’un bu kadar Türkiye’yi tanıdığını bilmiyordum. Bir saydı, isimleri, illeri... Üniversite öğrencisiyken Trabzon’u, Konya’yı, bir sürü yeri gezmiş.
Cumhuriyetle monarşiyi mukayese ettiğinizde teamüller açısından ne dersiniz? Şunda tereddüt yok. Kimsenin de o yöne çekeceğini tahmin etmem. Cumhuriyet’le yeni düzen oturmuştur. Türkiye de geriye dönüş talebi söz konusu değil. Şu önemli, devletlerin yeri geldiğinde semboller üzerinden büyüklüğü ortaya çıkar. Şimdi sefahat, lüks, lüzumsuz harcamaları kastetmiyorum. Tabii ki devletler büyüklüklerini gösterirken geçmişlerinin bütün itibarını da yansıtacak şeyleri olmalı. Protokolde olsun, şekilde olsun, bir odanın düzeninde olsun. Bu başbakanın, cumhurbaşkanın odası olabilir. Bütün bunlar ülkenin büyüklüğü ve asaletiyle ilgili şeyler. Doğrusu bunları kaybetmiş vaziyetteyiz. Bazen sanki tarihe damgasını vurmamış, yeni ortaya çıkmış bir devlet gibi davranışımız oluyor. Doğrusu Türkiye’ye karşı haksızlık. Bunlarda en çok duyduğum laflardan birisi legacy, her yerde. Bizde çok unutulmuş, değeri bilinmeyen şeyler, halbuki böyle olmamalı. Bugün cumhuriyetten farklı düzen şeklini kimse düşünmez. Ama biz bazen bugüne vurgu yaparken öyle oluyor ki o büyük geçmişimizi ihmal ediyoruz. Noksanlık... Bu bizde bir kısırlaşmaya neden oluyor. Sanatta kültürde ortaya büyük insanlar çıkartamıyorsak bunda büyük etkisi var. Bunları keşfetmemiz, kazandırmamız, yeri geldiğinde bunları stilize edip modern dünyaya en iyi şekilde sunabilmemiz lazım. Vasatta ayar Bazen insan hayret ediyor doğrusu. Her şeyi vasatta ayarlıyoruz. Bu kadar olmaz. Bu işimize de, binamıza da, şehirlerimize de yansıyor. Öğle yemeği yediğimiz gemi Trafalgar Savaşı’ndaki gemi. 17. yüzyıldan kalma. Orijinal haliyle duruyor. Nelson’ın odası da var. Onun bir üniforması var. Burada çok büyük bir ay yıldız var. Hangi sultan verdi, bilmiyorum. Birkaç madalyası var ama en büyük madalya Osmanlı ay yıldızı. Onlar biliyorlar ve onun için çok saygı duyuyorlar. Amiral, Nelson’ın Türk nişanından bahsetti. O kadar insanın içinden tanınması, Osmanlı nişanından tanınıp tek kurşunla vurmuşlar diye anlatılır. Amirale sordum. “Kesin bir şey söylemek mümkün değil, yüzünden de tanınmış olabilir” dedi.
Türkiye’nin bahsettiğiniz vasatı aşması için geçmişle yüzleşmesi gibi bir durum var. Siz de arşivler açılmalı dediniz. Erdoğan’ın Dersim için özür dilemesi. Bu yaklaşımı biz geçmişimizdeki diğer zorlu konularda nasıl taşıyabiliriz? Meclis’te hakikatleri araştırma komisyonu olsa deniliyor, İstiklal Mahkemeleri’nden, Maraş olaylarına kadar o adımları atma... Tabulara gerek yok artık. O olgunluğa da erişti Türkiye. Yeter ki bunlar üzerinden başka şeyler amaçlanmadan yaklaşılsın. Alev alacak şeylere de dikkatli şekilde gitmek gerekir. Tabii ki arşivleri açmak gerekir. Biz tüm dünyaya Ermeni meselesiyle ilgili çağrı yaptık, ortak komisyon kuralım, arşivlerimizi açıyoruz dedik. Bu konuda cesaretle arşivlerimizi açtıktan sonra diğer konularda niye açmayalım? Eleştiri geldi mi?
Türkiye’nin artıları görülüyor ama siz buradayken İngiliz basınında çıkan yazılarda demokrasiyle ilgili yer yer bazı eleştiriler de oluyor. Sizin ikili temaslarınızda başbakanla bu konular gündeme geldi mi? Benimle hiç açılmadı bunlar. Hepsi çok ilgiliydi konulara.
En çok Suriye mi soruldu? Suriye herkesin gündemi. Mısır’dan da uzun uzun bahsettim. Herkesin Mısır’a yardım etmesi gerektiğini söyledim. AB ile ilgili konuştuk. Burada benim çok öne çıkarttığım konu Kıbrıs’tı. “Başkasıyla konuşmam bunu, siz de garantörsünüz” dedim. Miliband’a da uzun uzun anlattım. Rumların dönem başkanlığı meselesini de söyledim. Adada barış görüşmeleri devam ediyor. Bu göstermelik değil ki. BM Genel Sekreteri adaya gitti, buraya geldi, ocak ayında tekrar toplayacak. Ümit ediyoruz ki mesafe alınır. Adanın birleşmesi ile ilgili. Ben şunu söylüyorum; eğer bu konuda samimiyseniz tam zamanı. 2012’nin altıncı ayına kadar ne yaparsanız yapabilirsiniz. Eğer Kıbrıslıları ikna edebilirseniz, şimdi diyeceksiniz. Şimdi yapmazsanız, onlar da bu haliyle bir de başkanlık yaparsa, açıkça söyledim, ben adamın yerine koyayım kendimi, nasıl uzlaşayım? Sonra bize bir şey demeyin. Ondan sonra iki ayrı devlete gider, bizim tanıdığımızı siz de tanımak zorunda kalırsınız. Bizim arzumuz şu, bu senenin sonuna anlaşsınları yeni plan çıksın ve referanduma tabii olsun. Bizim çıkıp da Rumlar AB’ye başkanlık yapmasın diye uğraşmamızın anlamı yok. Onun yerine bunu söylediğimde karşısında söyleyecek bir şey bulamıyorlar. Yapabileceğin bir şey varsa bugün yap. Yapılmazsa böyle gidecek hali yok ya. Straw’un dediği gibi herkes bunu kabul edecek (iki devletli), bunun neticelerine herkes katlanacak diye açıkça söyledim.
2012’nin altıncı ayından sonra müzakere süreci olmaz mı? Söyleyeceklerimi açıkça dedim.
İşçi Partisi lideri ile görüştünüz. Türkiye’ye nasıl bakıyorlar? Doğrusu İngiltere bizim için ayrıcalıklı. Üç parti var, üçü de Türkiye’yi güçlü bir şekilde destekliyor. Üç partinin de Türkiye ile dostluk grubu var. Güçlü bir destek var. Terörle ilgili konuştuk. Güçlü destek verdiler.
IRA meselesi açıldı mı? Hayır, açılmadı. Ekonomideki büyümeden bahsetti. 'Topuklar, hanımlarla ilgili bir konu'
İngiliz medyasının haberlerine nasıl baktınız? Eşinizin kıyafeti çok konuşuldu... Hayrünnisa Hanım’a “Benim önüme geçmişsin” dedim.
Yüksek topuklar sürpriz oldu mu? Niye olsun? Hanımlarla ilgili bir konu, ben girmeyeyim.
Görev süresi benim alanımın dışında Bedelli askerlik konusunda “Kamu vicdanı yaralanmamalı” dediniz. Vicdanınız rahat mı? Bunu bana sormayın. Bütçe başka giderlere değil şehit yakınlarına ayrılıyor. Bu zor bir iş. Aile, oğlu askere gitmeden önce “çıksın” der, gittikten sonra “çıkmasın” der. Hassas bir konu.
Görev sürenizle ilgili bir düzenleme olacak mı? O konu benim alanım dışında bir şey.
28 Şubat süreci sorgulanıyor, 12 Eylül başlamıştı. Geçmişin soruşturulmasına ne dersiniz? Savcıların işine karışacak halim yok ki. Hukuk sistemi içerisinde, yeter ki herkes hukuk sistemine uygun olsun.